Hukuk niye zayıf?

Gazeteci yazar Taha Akyol analiz etti...

Hukuk niye zayıf?
Hukuk konusunda ülkemizdeki hiçbir siyasi hareket, övünülecek bir geleneğe sahip değildir. Sağcılar, solcular, İslamcılar, Atatürkçüler, milliyetçiler dahil bu dediğime.

Hepimiz yakın veya uzak tarihimizde övünmeyi hak eden örnekler bulabiliriz. Hatta Orta Doğu ve Asya toplumları arasında uzak ve yakın tarihte en güçlü hukuk geleneği olan ülke biziz.

Fakat bu, bizde geleneksel olarak “siyaset”in her devirde “hukuk”tan üstün sayıldığı gerçeğini değiştirmez. Sorun da burada.

Tarihimizde kırılmalar, sorunlar çok ağır bastığı için hemen daima siyaset birinci planda önemli oldu. Hukuk ancak siyasetin aleti olduğu ölçüde önemsendi.

Bunun günümüze yansıması siyasetin istediği anda hukuku “ezip geçmesi”nin mümkün olmasıdır.

SİYASETİN ÜSTÜNLÜĞÜ

İslamcılar büyük müçtehit imamlardan bahsedebilirler. Fakat, Hayrettin Karaman da yazdı; fıkıhta, müstebit hükümdarların baskısı yüzünden kamu hukuku gelişmedi.

Osmanlı tarihinde elbette benzeri az olan “kanunname”lerle övünebiliriz! Fakat Kuyucu Murat Paşa Anadolu’da Türkmen katliamı yaparken onu durduracak ne bir kurum vardı, ne bir kural…

“Ulu Hakan” mı diyeceksiniz?  Tunuslu Hayrettin Paşa’nın önerdiği kurumlaşma reformlarını kabul etmedi. Mecelle Cemiyeti’ni kapatarak Mecelle’nin eksik kalmasına sebep oldu. Sansürü anlatmak gerekir mi?

“Ulu Önder” mi diyeceksiniz? 1924 Anayasasına göre idam cezalarını onay yetkisi sadece Meclise aitti. Fakat Anayasa yokmuş gibi bu yetki İstiklal Mahkemelerine ve 1935 yılında Dersim Kanunu ile mahalli komutana verildi!

İtirazları biliyorum: Dönemin siyasi şartları, devleti kurtarma çabası, devrim zamanı…

Benim dediğim de bu: Tarihimizdeki ağır sorunlar daima siyaseti öne çıkardı, hukuk siyasetin aracı olarak görüldü…

DEVLET GÜCÜNÜ SINIRLAMAK

Avrupa tarihinde despot krallar, askeri darbeler, diktatörlükler pek çoktur. Faşizm ve komünizm de Avrupa kökenlidir.

Fakat Aydınlanma, özellikle de ‘İskoç Aydınlanması’ doğa bilimlerinde olduğu gibi devlet ve hukuk teorilerinde de yeni ufuklar açtı: İnsanlar hür doğar diyen Tabii Hukuk felsefesi…

Devlet gücünün vatandaşa zulmedemeyecek şekilde sınırlanması, kuvvetler ayrılığı felsefesi…

Newton ve Montesquieu’nün aynı çağı paylaşmaları tesadüf değildir.

Bizde eksik olan bu: Tarihimizde “Devletin sınırlanması”ndan çok “devletin ele geçirilmesi” öne çıktı.

Zamanımızda bile, 28 Şubat’ta ve bugün, değişen sadece taraflardır. Hukukun alet olarak kullanılması değişmedi.

Tek Parti döneminde Şefler, çok partili dönemde Bayar ve Menderes “kuvetler birliği”ni savundular ve uyguladılar!

Hangisine bu referans yapabiliriz?

KUVVETLER AYRILIĞI

Artık büyük savaşlar ve devrimler döneminde değiliz. İstikrarın da kalkınmanın da birinci ihtiyacı, hukukun üstünlüğü…

Fakat hâlâ yürütme önemsediği davalarda yargıya emir veriyor! Hâlâ Anayasa Mahkemesi “bizden” karar verdiğinde iyi, “sizden” karar verdiğinde kötü oluyor!

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hukuki gerekçe göstermeden siyasi dille “AYM’yi yeniden yapılandırma” düşüncesi ve bunu Cumhurbaşkanının desteklemesi, siyasetin hukuka tepeden bakmasının örneklerinden biridir.

Aynı milliyetçi gelenekten gelen İYİ Parti lideri Meral Akşener’in buna itirazında “kuvvetler ayrılığı”nı vurgulayan ve AYM’yi kurum olarak savunan şu sözleri önemlidir:

“Anayasa Mahkemesi demokrasi ile yönetilen bir devletin en önemli güvencelerinden biridir. Hukuk sisteminde, kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmazsa olmaz unsuru ve hukuki gücüdür!”

Öyle bir çağdayız ki bağımsız bir Anayasa Mahkemesi yoksa, güçlü yürütme çıkarttıracağı kanunlarla bütün erkleri hükmü altına alabilir.

Bunu denetleyip durduracak hukuki organ, Anayasa Mahkemesi’dir.

YETMİŞ SENE ÖNCESİNDEN

Yetmiş sene önce Türkiye’de bir anayasa mahkemesi kurulmasını savunan büyük hukukçu Ali Fuat Başgil, şöyle yazıyordu:

“Bir kanunun anayasaya aykırılığını tespit edip hakkı koruyacak üstün ve tarafsız bir makam… Kanun koyucudan zulüm gören vatandaş için başvuracak bir müessese ve sığınacak bir adalet kapısı…” (Hür Fikirler, 1949)

AYM’nin ve yargının bağımsızlığını bütün iktidarlara karşı savunmak bizim vatandaşlık görevimizdir. Bütün iktidarlara karşı bağımsız davranarak evrensel hukuka sahip çıkmak da bütün yargıçların ahlaki sorumluluğudur.