Tarih: 19.06.2024 11:09

Hüda Kaya: Barış hedef değil yaşamın ta kendisi

Facebook Twitter Linked-in

 

Hüda Kaya’nın tutuklanma nedeni aylar sonra anlaşıldı. 2’nci Kobani davası için tutuklanmış. İlk duruşması 25 Haziran'da görüşülecek. Hüda Kaya’ya yöneltilen suçlamalar, ana davada beraat edenlere yöneltilen suçlamaların aynısı. Buna göre Hüda ilk duruşmada beraat edebilir veya tahliye edilebilir şeklinde bir beklenti yükseliyor. Korktuğumuzla değil umduğumuzla karşılaşarak beraat etmelerini dileyelim.

       Hüda KAYA

Kürt siyasetine pranga takan güç Türkiye siyasetinin müesses nizamı. Partileri kapatıp, politikacıları siyasi davalarla cezaevlerinde rehin tutarken amaçlanan Kürtlerin siyasal haklarını gasp etmekten öte seçmeni, siyasi tercihi bağlamında teslim almak. 2017 referandumuyla ülkenin yönetim sistemi değişti ama kurulu düzenin Kürt politikası değişmedi. Gariptir, pek çok yorumcu ülkede artık bir müesses nizam olmadığı kanısında oysa sadece yönetenin kimliğinden ibaret hale geldi. Özellikle Kürtlere yönelik yönetim anlayışı artık müesses nizam yerine AKP iktidarı ya da Cumhur İttifakı politikaları olarak anılıyor. Fakat içerik olarak devam eden şey o eski, bilindik kurulu düzen. AKP iktidarı eski kurulu düzen politikasından farklı olarak, ulusal siyasette parti kapatıp partililere hapis cezası ve siyasi yasak getirmekle yetinmeyip yerel siyaseti de kayyım yoluyla cezalandırmayı icat etti. Atanmışları, seçilmişlerin yerine görevlendiren bir “milli irade” tutkunu…

Hüda Kaya’nın Silivri’den gönderdiği mektupta yazdığı gibi Kürt seçmen de iktidara teslim olmak bir yana her seçimde “İnançla, dirençle ve umutla dimdik ayaktayız” diyor. Ve kayyım politikasıyla Kürtler, adeta beşikten mezara her bir ferdiyle cezalandırılıyor. Siyasal haklardan kent haklarına, ekonomiden eğitime, mülkiyetten müziğe, diline, kültürüne kadar her alanda Kürtlerin tüm hakları gasp edilirken eşit yurttaşlık hakkı için mücadele edenlere de bedel ödettiriliyor. Hüda Kaya da HDP milletvekili olarak bedel ödemeyi göze alanlar arasında. 7 ayı aşkın süredir Silivri cezaevinde ve tek başına bir odada kalıyor. Silivri’de günlerin nasıl geçtiğini, yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini öğrenmek istedim. Ancak sevgili Hüda her zamanki gibi kendisinden söz etmeyi bile zül addetmiş olacak ki cevabi mesajında sadece mücadelesine yer vermiş.

“Sevgili dostlarım

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Yedi aydır duvarlar ardındayım. Haksız yere yıllardır tutsak olanların yanında ayların bir anlamı yok.

İnançla, dirençle ve umutla dimdik ayaktayız. Her nerede olursak olalım, halkımız için, hepimizin geleceği için iyiliklerin, çözümlerin peşinde olacağız.

Her daim barış dedik ve bedeli her ne olursa olsun barış demeye daha güçlü bir şekilde devam edeceğiz. Barış bizler için bir sonuç ya da hedef değil yaşamın ta kendisidir. Vazgeçmeyeceğiz…”

Bugün AKP iktidarının düzeninde tutuklu olan Hüda Kaya, cezaevleriyle yeni tanışmıyor maalesef. Eski iktidarların kurulu düzeni de yargılamıştı onu. 28 Şubat sürecinde de kızlarıyla birlikte Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) idamla yargılamıştı. Malatya İnönü Üniversitesinde öğrenci olan kızlarının başörtülü olarak okuma haklarını desteklediği için DGM savcısı idam talep etmişti iddianamede. Yıllarca cezaevinde kaldılar. Önce iki kızı sonra kendisi ve bir süre sonra da büyük kızı tahliye edildi. Yazık ki büyük kızı  bir otomobil çarpması sonucu trafik kazasında annesiyle kızının, kardeşlerinin ve dostlarının gözleri önünde hayata veda etti. Hapishane yıllarındaki mektuplarını ve anılarını “Görülmüştür” adlı kitabında topladı Hüda Kaya. AKP o gün kıymet verdiği ve siyasi rant için adeta tepe tepe kullandığı bu DGM davasını anlatan kitabın yazarını bugün bir başka siyasi davada yargılıyor. Ayrımcılık kültürünü kendi yaşamında ayağının altına almış bir hak savunucusu olan Hüda Kaya’nın yaşamında, müesses nizamın somut bir olgu olarak bugün de Cumhur İttifakı eliyle sürdürüldüğünü ve politik odak noktasının Kürt halkı ve hakları olduğunu görmek mümkün. Eski versiyonda Kürtlerin yanına dindarlar ekleniyordu tek fark bu. Şimdiki ‘dindar’ iktidar çemberi biraz daraltıp dindarların muhalif olanlarıyla sınırladı, hakları gasp edilecekler listesini. Yeni müesses nizamda değişim sadece bundan ibaret.

Hayatın getirdikleri ve götürdükleri ne olursa olsun hak savunuculuğundan milletvekilliği sırasında da vazgeçmedi Hüda Kaya. Artık mecliste değil de hapiste oluşundan dolayı Diyanet mutludur belki. Dindarların Diyanet Vakfı’na yaptıkları bağışlarla Diyanet’in üst düzey yöneticilerine -fotoğraf paylaşım yasaklı- İskandinav turu organizasyonu ve benzeri dine aykırı tasarrufları için neler söylerdi, kim bilir. Hele Diyanet’ten bağımsız hacca gidenleri ihbar ederek gözaltına aldırması… Dünyanın her yerinden hacılar Allah rızası için Kabe’yi tavaf etmeye giderken sanırsınız ki AKP devrinde Türkiye’den giden hacılar Allah rızası yerine Diyanet rızası için gitmek zorunda. Sokakta elimizi sallasak mafya çetelerine çarpacak hale geldiğimiz bu devirde Diyanet de onlarla yarışıyor. Özel şirketle 2500 dolara gidilen Hac organizasyonu Diyanetle gitmek isterseniz 8 bin dolara çıkıyor. Kişisel harcamalar hariç üstelik. Resmi soygun demekten başka bir izahı yok. Bu olay için eğer Mecliste olsa Hüda Kaya kürsüden neler söyleyebileceğini hayal ediyorum da… Diyanet’in din dışı hatta kimi zaman din hilafına yaptıklarına getirdiği eleştiriler sevgili Hüda’ya bedel ödetme nedenlerinden.

Peki Hüda Kaya niçin Silivri’de derseniz bunu kendisi de hatta avukatları da aylarca öğrenemedi. Havaalanında uçağının hareketine on dakika kala gözaltına alındı. Yurt dışı uçuşunun saatini ve tarihini savcılığa kendisi bildirdiği ve hareket gününe kadar defalarca ifade vermek istediği ama savcı meşgul olduğu için veremediği halde. Uçak hareket etmeden kısa süre önce Emniyet kaçıyormuş algısı yaratmak için şov yaptı adeta. Tıpkı DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan’a yapıldığı gibi. TBMM tarafından görevlendirilmiş olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde (AKPM) Türkiye adına konuşmak üzere Paris’e giderken, mahkemenin yurtdışına çıkış yasağını kaldırmış olmasına karşın, uçuşuna 10 dakikadan bile az zaman kala yurtdışına çıkışı engellendi;  Ayşegül Doğan'ın. Parlamentonun itibarını ayaklar altına alan “şahsım” rejimi, suçlulara diplomatik pasaport, kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronlarına vatandaşlık verirken muhaliflere milletvekili de olsa yurt dışına çıkışı engelliyor.

Hüda Kaya’nın tutuklanma nedeni aylar sonra anlaşıldı. 2’nci Kobani davası için tutuklanmış. Bu ikinci davanın ilk duruşması 25 Haziran'da görüşülecek. Sincan Cezaevi Yerleşkesinde ve ilk davayı gören mahkeme bakacak dosyaya. Hüda Kaya davadaki tek tutuklu ama tek sanık değil. Garo Paylan, Fatma Kurtulan, Serpil Kemalbay ve Pero Dündar da Hüda Kaya ile birlikte eski HDP milletvekilleri olarak bu ek davanın sanıkları arasında. Ana davanın sonuçlanmasından altı gün sonra savcılık, ana davadan ayrılan ve yakalama kararı bulunan 72 kişilik dosya ile milletvekilleri dosyasının birleştirilmesi talebini içeren ek iddianameyi Ankara 22’inci ağır ceza mahkemesine sunmuştu. Hüda Kaya’nın aylar öncesinden tutuklu bekletilmesi, ek dosya ve ek iddianame kararının da aylar öncesinden verildiğini düşündürüyor. Siyasi ortamın iktidar için elverişli olacağı zamanı kollayan bir yargı talimatı olarak masada bekletilerek uygun zamanın kollandığını düşündüren yargı hamlelerinden birisi daha diyebiliriz bu dava için. Ve tıpkı ana dava gibi IŞİD terörü görmezden gelinerek terör saldırısının durdurulmasını isteyenler yargılanacak yine.

Fakat işin tuhafı iddianamede Hüda Kaya’ya yöneltilen suçlamalar, ana davada beraat edenlere yöneltilen suçlamaların aynısı. Buna göre Hüda ilk duruşmada beraat edebilir veya tahliye edilebilir şeklinde bir beklenti yükseliyor. Diğer yandan ‘kibarlığınızı sevsinler’ dedirten “yumuşamanın” Kürtleri hariç tutuşu ve o ılık rüzgarın yerini “CHP’nin başındaki zat” söylemine bırakması ek dava için kaygıları arttırıyor. Yargı bağımsız ve yansız olmayınca, hukukun üstünlüğü ilkesi yerini talimatın üstünlüğüne bırakınca, her an her türlü karar tek kişinin iki dudağı arasında olunca…

Korktuğumuzla değil umduğumuzla karşılaşarak beraat etmelerini dileyelim.

Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —