Tarih: 17.03.2019 13:19

Hoş geldin devletçilik, hoş geldin keynes

Facebook Twitter Linked-in

İsmail Varlı(*)

Bu köşe yazım, 24 Şubat 2019 tarihli yerel bir haber sitesi için kaleme aldığım dünyanın başını Amerika´nın çektiği nasıl bir ekonomik savaşa sürüklendiğini göstermek ve ülkemizin izlemesi gereken metod açısından önemlidir. Bu yazı yazıldığında Dünya Boing üzerinden Amerika´ya karşı saldırıya geçmemişti.Görünen o ki bu savaşta ya Amerika galip gelecek ki zor ya da Trump Başkanlık seçiminde olmayacak.

Amerikan başkanlık seçimlerinde Trump´ın zaferi dünya ekonomik sistemini sorgulanmasına, kapitalist liberal yapının ne kadar uygulanabilir olduğu noktasında derin bir özeleştiri gerektirmektedir.Bu modelin gerek  ülke içinde gerekse kurulmuş uluslararası düzende nasıl bir pamuk ipliğine bağlı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu pamuk ipliği ülkelerin ve halklarının menfaatleri doğrultusunda sağlam, menfaati zarar gördüğü zaman kırılgan  olmaktadır.     

Doğrusu şu ki , ülkeler kendi menfaat ve çıkarları doğrultusunda aktif politika üretme yoluna gitmektedir.Körü körüne hiçbir ekonomik modeli ideolojik saplantılarla ısrar etmemek de toplumsal refah için izlenmesi gereken zaruri yol değil midir?     

1929 yılı bu deneyimi yaşamak için ülkelere tecrübeyle sabit dedirtecek ekonomik şartlar getirmiştir.Kapitalist liberal Amerika derin bir ekonomik kriz nedeniyle resesyon yaşamış , işsizlik almış başını gitmiş mevcut yapının sürdürülemez olduğu anlaşılmış ve günün birinde Keynes diye bir adam liberal ekonomiye devletçi bir pansuman önermiştir. Ekonominin kriz yaşadığı bu yapıya çözüm getiren, işsizliği azaltmak için devletin kamu harcamalarıyla bunu aşabileceği  fikri Keynesyen 
teori olarak adlandırılmaktadır. Gerçekten de kamunun bir aktör olarak rol aldığı bu fikir krizin aşılmasında itici güç olmuştur.     

Gelelim olayın bizimle olan bağlantısina ; İslam toplumları tarihin hiçbir döneminde sömürge elde etme amacıyla adına fetih dediğimiz yayılmacılığı esas almamıştır. Bu tarihi iftiraya maruz kalan Osmanlı bile gittiği yerleri imar faaliyetleri dışında sömürü aracı görmemiştir. Görmesi mümkün olamazdı inancı gereği zaten. Çünkü İslami gelenek fethedilen yerleri ?artık ayrılmaz bir bütün´ün ayırt edilemez parçası kabul etmekteydi. İşte islam medeniyetini kapitalist batı medeniyetinden ayıran en temel bakış açısı da budur. Bu yaklaşım farkı Batı´da sermaye birikimine zemin hazırlarken bizde güçlü burjuva yapı oluşmasına engel olmuştur. Tarihi vakalardaki müsadere meselesinin olayın bu boyutunu içermesi bakımından dikkat çekicidir. Onun içindir ki Osmanlı´daki yenileşme hareketlerinde özel sektör denilen o ruh hiçbir zaman varlık bulmamıştır. Bu yönüyle devlet özel kesimi hep tehdit algılamıştır modern Türkiye´nin kuruluşuna kadar.    

Liberal ekonomideki yaygın araçlardan biri olan özelleştirme faaliyetleri yeri gelmiş çılgınlık boyutuna vardırılmıştır. Her ülkenin kendine has yapısı, üretim araçları farkı, tüketim kültürü vb varken insan odaklı ekonomilere aynı tip elbise modeli dayatır gibi liberal model de öylesine bir kumaş biçme yanlışlığına düşmüştür.ülkemizin içinde bulunduğu şartları görmeksizin yapılan uygulamalar toplumsal yapımızı ve ekonomik dengemizi alt üst etmiştir.     

Ülkemiz kendi coğrafyamız ve tarihi kökler kaynaklı ekonomide Keynezyen modeli benimsemelidir. Ülkemizin son tahlilde geldiği nokta liberal modelle vedalaşma vaktinin geldiğini göstermektedir.Bir sistem uygulandığı topluma şifa olmuyorsa, ekonominin genel yapısı dönemsel olarak krizler yaşıyorsa burada sorgulanması gereken bir şeyler var demektir.     

Ülkemizin kangren boyutunda yapısal sorunları yüzlerce yıldır aşılamıyorsa devlet her türlü erkini kullanmalıdır. Tarımdan tutunda bilişim sektörüne kadar devlet müdahil olmanın ötesinde girişimci olmalıdır. Bugün ülkemizin geldiği nokta ekonomide aktif rol alacak devlet mekanizması ile aşılacak sorunlardır. Dönem dönem yaşanan rahatlamalar uzun vadede kalıcı çözüm getirmeyecek, sorunlar farklı şekillerde zuhur etmesi kaçınılmaz olacaktır.    

İslam toplumlarında devletin kutsal ve kollayıcı olduğu varsayımı batıdaki halkın devletiyle olan zorlu mücadelesi gibi değerlendirilemez. Onlar bu çekişme ile sosyal, siyasal haklar elde etmişken bizde insanın ve toplumun doğuştan gelen hakları kutsaldır ve devlete bireyin haklarının korunmasını, gözetmesini bir borç addeder.Bu DEVLET BABA modelinin idam fermanının ortadan kaldırmak ve farklı milli, yerli kendimize özgü paradigmalar geliştirmek yükselen bir ekonomi olma iddiası için de dünyanın kapitalist sisteminin de insanlık için tek yol olmadığını ispatlayacaktır.    

Ülkemizin son bir yıl yaşadığı ekonomik saldırılar, mal ve hizmet piyasasındaki fiyat hareketleri yoluyla siyasal iktidarları değiştirmek amacını taşıyan hamleleri karşısında hükümetin aldığı önlemler eleştiri konusu olsa da getirilen çözümleri kurumsal çözümler ve yatırımlar ile aşma iradesi devleti siyasal bağımsızlığını sağlamaya yönelik devlet refleksine dönüştürülmelidir.Refleksten öte bir bize özgü dinamik bir yapı acilen geliştirilmelidir. Bu hususta tüm kurum ve kuruluşlar seferber edilmeli, sivil toplumu bu arayışa ortak olmaya zemin hazırlanmalıdır.?

____________________________________

(*)Gazeteci - yazar




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —