Spinoza felsefe tarihinde önemli bir figürdür ve Dekart’ın düalist sisteminin karşısına monist bir felsefeyi çıkartarak nerede durduğunu göstermiştir. Biz onu hep “panteist” bir düşünür olarak biliyoruz, ancak onun bu düşüncesinin nasıl bir içeriğe sahip olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Bildiğimiz şey, “Doğa veya Tanrı” söylemiyle onun doğa ve Tanrı’yı özdeş kılan bir felsefeye sahip olduğudur. Bu felsefe de başına epeyce iş açmıştır. Amsterdam’da yerleşik Yahudi cemaati onu aforoz etmiş ve böylece Spinoza’nın hicreti başlamıştır. “Hicret” kelimesini hem hakiki anlamda hem de mecazi anlamda kullanıyorum. Çünkü Spinoza Amsterdam’dan Den Haag’a taşınmakla kalmamış, aynı zamanda burada entelektüel bir serüven de yaşamıştır.
Peki, Hollanda’da yetişmiş tek filozof Spinoza mıdır? Hollanda’nın başka filozofları yok mudur?
Felsefe tarihçileri, felsefe tarihinde iz bırakmış ya da belirli bir çağda fikirleriyle temayüz etmiş önemli filozoflara odaklandıkları için birçok kişiyi atlamışlardır. İşin garibi Hollanda filozoflarını bir kitap haline getirmiş olan W. Faber, “Wijsgeren in Nederland” (1954) adlı kitabında toplam 11 filozofa yer vermiştir. Üstelik Hollandalı filozoflar listesini Descartes ile başlatıyor. Fransız filozofu “Hollandalı” olarak görmesinin gerekçesi de, onun bir süre Hollanda’da ikamet etmiş olmasıdır. Bu gerekçe makul bir gerekçe ise, listesinde John Locke’a da yer vermeliydi. Çünkü o da bir süre Hollanda’da kalıyor ve buradan arkadaşına yazdığı mektupları daha sonra “Tolerans Üstüne Bir Mektup” adıyla yayınlıyor.
Felsefe tarihçilerinin zıddına internetin herkese açık ansiklopedisi (Wikipedia: https://nl.wikipedia.org/wiki/Lijst_van_Nederlandse_filosofen#S) toplam 221 Hollandalı filozofu liste yapmış ve her biriyle ilgili ayrı ayrı bilgi veriyor. Burada neyin ölçü alındığı ve nasıl bir mantıkla bu listenin yapıldığı açıklanmamıştır. Bununla birlikte bu liste sadece Hollandaca olarak hazırlanmış ve bu dilde okunabiliyor.
Bu çalışmaları bir tarafa bırakırsak, Hollanda felsefe bakımından hiç de yoksul bir ülke sayılmaz. Hollanda’da ilk yüksekokul 1425 tarihinde, yani Rönesans devrinde Leuven şehrinde kurulmuş ve burada felsefe eğitimi tamamen Aristocu bir ruhla verilmiştir. Burada verilen eğitim, 15. yüzyılda kültürel yaşama etki etmeye başlamıştır. Hollanda felsefe tarihi yazarının dikkate almadığı Desiderius Erasmus (1466-1536) bu çağda felsefi değeri olan iki kitap yazmıştır. Bunlardan biri “Hristiyan Bir Savaşçıya Kılavuz”, diğeri de daha çok tanınan “Deliliğe Övgü” kitabıdır. İlk hümanistlerden biri olan Erasmus, filozof olmaktan daha çok filolog olduğu için Hollandalı felsefe tarihçisinin kitabına girmeyi hak etmemiştir. Sözünü ettiğimiz kitapta hukuk bilgini ve filozofu Hugo de Groot da yer almamıştır. Kısacası Hollandalı filozoflar sadece Spinoza’yla sınırlı olmadığı halde, felsefe tarihinde ve felsefe yazınında hak ettiği yeri alamamışlardır. Felsefe tarihçileri ve felsefe çalışanları için Hollanda bakir bir alan ve Hollanda düşünürlerinin çalışılması gerekiyor.
Bu girişten sonra sözü Hollanda gezime ve Spinoza ile ilgili gözlemlerime getirmek istiyorum. Hollanda’ya giden ve felsefeye ilgili duyan herkes, Spinoza hakkında somut bir gözlem yapmak istiyorsa mutlaka üç mekâna uğramalıdır. İlk mekân şüphesiz ki onun evidir. Den Haag kenti ile Leiden arasında yer alan Rijnsburg’da kaldığı ilk ev bugün Spinoza Müzesi olarak düzenlenmiştir. O yıllarda Rijnsburg, liberal kişilerin sık sık toplandığı ve Spinoza’nın da aralarına dâhil edildiği bir yerdir. Spinoza’nın etrafındaki arkadaş çevresi küçük ama sadıktı. Yazıları özel olarak burada tartışılıyor ve yorumlanıyordu.
Rijnsburg’daki yılları en verimli yılları olmuştur. 1663’te Ethica’nın ilk cildi, Amsterdam’daki arkadaşlarının ellerine bir el yazması olarak geçmiştir. Aynı yıl Den Haag şehrine yakın Voorburg’a taşınmış ve burada ressam Daniel Tydeman’ın yanına Kerkstraat’a yerleşmiştir. Orada Etika üzerinde çalışmaya devam etmiştir.
Üçüncü ve son durağı, Den Haag kenti olmuştur. Mayıs 1671’in başında Paviljoensgracht’a taşınmıştır. İşte, bugün burası onun için düzenlenmiş ve bir araştırma merkezi olarak işlev görmektedir. Pek çok dilde Spinoza’nın kitaplarını bulmak mümkündür. Spinoza Derneği burada bulunmaktadır. Ayrıca evin önündeki meydanda 1880 yılında yapılmış olan bir Spinoza heykeli bulunmaktadır. İkinci ziyaret edilmesi gereken mekân burasıdır.
Son olarak oturduğu evde 44 yaşında vefat eden Spinoza, buraya yürüme mesafesinde olan Yeni Kilise’nin (Nieuwe Kerk) bahçesine gömülmüştür. Üçüncü ziyaret mekânı da burasıdır. Hollanda’ya yaptığım son gezimde Spinoza’nın Den Haag’daki derneği ve mezarını ziyaret ettim. Sadece pazartesi günleri öğleden sonra açık olan ve randevuyla ziyaret edilen mekân, aslında küçük bir alandan oluşuyor. Bina tamamen satın alınıp Spinoza Araştırma Merkezi’ne dönüştürülecekmiş. Beni hoş bir gülümseme ile karşılayan bayan Daniels bu plandan kısaca bahsetti. Ayrıca onunla Spinoza’nın felsefesi üzerine konuştuk. Bu arada bir güzel sanatlar öğrencisi içerde çekimlerle meşguldü. O da Spinoza’nın yıldönümüyle ilgili bir çalışma yapıyormuş. Bir müddet sonra içeri bir başka bayan girdi ve onunla tanıştık. O da bana gelecek yıl, yaz sonrası dönemde Spinoza hakkında yapılacak uluslararası bir sempozyumdan bahsetti. Bu işi organize etmeyi o üstlenmiş.
Bayan Daniels’e neden derneği ziyaret ettiğimi anlattım. Daha önce geldiğimi ama o dönemde binanın yenilendiğini ve bunun için içeri giremediğimi söyledim. Bu gelişimde, ilerde yapmayı düşündüğüm bir çalışma için mekânın ne kadar uygun olup olmadığına, uygunsa burada bir çalışma yapmak üzere plan yaptığımı söyledim. Bayan Daniels birçok kişinin çalışma için geldiğini ancak şimdilik mekânın bu iş için elverişli olmadığını söyledi. Eğer, dedi, burası “Spinoza Araştırma Merkezi” olarak düzenlenirse ancak o zaman bu mekânda çalışmaların yürütülebileceğini belirtti.
Sonra çalışmak istediğim konuyu açtım kendisine. İbn Arabi ile Spinoza’nın Tanrı görüşlerini karşılaştırmak istediğimi söyledim. Bu konu üzerinde konuşmalarımız bizi panteizm ile panenteizm arasında bir ayrım yapmaya götürdü. Ben ona Spinoza’nın panteist, İbn Arabi’nin ise panenteist olduğunu söyledim. Ancak bayan uzmanlara atıfta bulunarak Spinoza’nın da panenteist olduğunu ileri sürdü. Tam da bu noktada çalışmanın önemi ortaya çıkıyor. Gerçek nedir, bunu ancak ilgili düşünürlerin metinleri üzerinde kapsamlı bir analiz yaparak ortaya koyabiliriz.
Panteistler ile panenteistler arasındaki fark nedir?
Panteistler Tanrı ile âlem arasında bir özdeşlik kurarlar. Onlara göre Tanrı aşkın değil, içkindir. Bu anlamda o âlem ve tabiatla aynı şeydir. Panenteistler ise, âlem ile Tanrı arasında düalist düşünmeyi reddetseler de bunlar arasında bir özdeşlik kurmaktan çekinirler. Onlara göre âlem, Tanrı’dandır, ama Tanrı değildir. Bu bakımdan varlık tektir: Bir yüzünü Tanrı, diğer yüzünü yaratıkları oluşturur. Bu fikir bizde “Vahdeti Vücut” olarak ifade edilmiştir.
Âlem ile Tanrı ilişkisi, pek çok bakımdan önem taşımaktadır. Bayan Daniels ekoloji konusunda çalışma yapan bir İspanyol’un Spinoza’nın bu konudaki görüşlerini merak ettiğini söyledi. Bildiğim kadar doğrudan ekoloji, ne İbn Arabi ne de Spinoza’da araştırma konusudur. Ama onların alem görüşlerinden bir ekolojik görüş çıkartmak mümkündür. Eğer her şey Tanrı ise ya da Tanrı’dan geliyorsa, her bir varlık ve canlı ilahi bir değer ifade etmektedir. Bu anlamda insan ve çevresi bir anlamda kutsaldır. Kutsala gösterilen saygı fikri, çevre sorunsalına elbette başka bir teşhis ve çözüm getirecektir.
Bilgilendirme ve tartışmalardan sonra yönümü Nieuwe Kerk’e döndüm. Dışarda ilk gördüğüm kiliseye yöneldim ve birden kendimi kilisenin kapısında buldum. Zile bastım ve beklerken biri dışardan biri de içerden olmak üzere birden iki kişiyle yüz yüze kaldım. “Kilise bahçesindeki Spinoza mezarını görmeye geldim” sözü üzerine içerden çıkan ve özel bir elbisesi olan adam şu cümleleri kurdu: “Spinoza buradan içeri giremez, aradığınız kilise burası değil. Nieuwe Kerk kilisesidir!”
Baltayı taşa vurmuştuk. Sonradan burasının Büyük Kilise (Grote Kerk) olduğunu fark ettim. Burası Protestan Kilisesi’ydi. Demek ki sadece dindar Yahudiler değil, dindar Protestanlar da Spinoza’ı sevmiyorlardı. Bu kez gideceğim diğer kilise gözümde daha da önem kazandı. Kısa bir aramadan sonra Nieuwe Kerk’e ulaştım. Ulaşmadan önce Hollanda parlamentosunun önünden geçtim ve bir iki kitapçıya uğradım. Hep kafamda aynı soru vardı: Neden Spinoza başka bir yere değil de, tam şehrin ortasında bulunan Yeni Kilise’ye gömülmüştü? Nihayet bu kiliseyi buldum ve geniş kapısından içeri girdim. Kapıdan girdikten sonra bütün azametiyle kilise sizi karşılıyor ve kapısının önünde ya sağa ya da sola yürümek zorundasınız. Ben sağdan yürümeyi tercih ettim ve biraz sonra arka bahçede küçük bir duvar dikkatimi çekti. Duvarın önünde bir levha var ve üzerinde Spinoza’nın kafa resmi çizilmişti. Onun önünde duran yerdeki levhada ise tam ismi yazılıydı: Benedicti de Spinoza. Altında ise Latince anlamadığım birkaç kelime vardı.
Hayatının son yıllarında Spinoza, doktor ve kimyager George Hermann Schuller tarafından düzenli olarak ziyaret edilmiştir. Bu genç Amsterdamlı doktor, Şubat 1677’de Spinoza’nın fazla ömrü kalmadığını belirtir. Arkadaşlarına göre Spinoza 21 Şubat’ta tüberkülozdan ölmüştür. Yirmi yıldır bu hastalıktan muzdarip olarak yaşamıştır. Son yolculuğu için altı araba kiralanmış ve Spinoza, Lahey’deki Nieuwe Kerk mezarlığına gömülmüştür.
Neden bu mezarlığa gömüldüğüne dair kesin bir bilgiye ulaşamadım ama anladığım kadarıyla Hollanda’da ilk kurulan bu kilisenin bahçesinde bir mezarlık bulunmaktadır ve arkadaşları onun bu mezarlığa gömülmesini istemişlerdir. Arkadaşları arasında kilisenin papazının olması da muhtemeldir. Bugünkü mezarlık sadece anıtsal değeri olan bir yapıdır. Hollanda’da yerleşik usullere göre beden çürüdükten sonra mezar boşaltılmaktadır. Daha sonra yeri bilinsin diye bugünkü anıt mezar yapılmıştır. Duvardaki levhanın tam altında olan siyah levha, İsrail’in ilk başbakanı olan David Ben Goerion’un ricası üzerine Galilea dağlarından getirilmiş ve yerleştirilmiş bazalt bir kayadır. Üzerinde İbranice yazan kısa yazı “Halkınız” anlamına gelmektedir. Spinoza Derneği’ndeki gönüllü bayan Daniels bu ifadeye işarete ederek bana “Bu bir ikiyüzlülüktür” demişti. Bayana Yahudilerin ziyarete gelip gelmediklerini sorduğumda “Ortodoks Yahudiler gelmez, ama liberal ve sosyalist Yahudiler geliyor” dedi.
Spinoza çalışanlar gelecek yıl Ekim ayında yapılacak olan Uluslararası Spinoza Sempozyumu’nu kaçırmamalıdırlar!
Kaynak: Farklı Bakış