Hira'ya dönme vakti geldi

Abdülaziz Kıranşal, Dünyevileşmemiş hiçbir insanın kalmamasının istendiği bir ortamda, kendi içimize dönmeyi, Hira’ya ve Sevr’e çekilmeye ihtiyacımız olduğunu ve içimizin sesini duymamız gerektiğini belirtiyor.

Hira

Kavim iyilerimizi dinlemiyor artık... Ne yarılan deniz, ne taştan fışkıran su ne de gökten inen sofra kâr ediyor.

Bunaldık! Yeniden Hira Mağarası’na dönmeye ihtiyacımızı var…

Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi: “İnsan ara sıra içinin Hira’sına çekilmeli…”

Çünkü yola niçin çıkıldığını unuttu birçoğumuz. Birçoğumuz yolunu kaybetti. Yol kaybedilince geri dönmek ve yeniden başlamak en iyisidir. Çünkü insana nereden ve niçin başladığını tekrar hatırlatır bu dönüş...

Neydi Hira’da meleğin avuçlarımıza bıraktığı o kutlu mesaj? Ana hedef neydi? Niçin yola çıkmıştık? Ve niçin yürüyorduk?

Düşünmeye, derlenip toparlanmaya, ruhumuzu dinlemeye, kalbimize vakit ayırmaya, yalnız kalmaya ve sükûnete ihtiyacımız var.

Yeniden amelde ihlâsı, namazda huşuyu, ahlâkta örnekliği, davranışta takvayı, sözde hikmeti ve davette samimiyeti yakalamaya ihtiyacımız var.

Belki Allah’ın mescitlerinden bir mescitte, belki bir gecenin sessizliğinde, belki bir seccadenin üstünde, belki de kalabalıklar içindeyken bile tek başına...

Tüm tartışmalardan, yoğunluklardan, randevulardan, ardı arkası kesilmez koşuşturmalardan kurtulup düşünmeye, tefekküre, akletmeye ve unuttuklarımızı hatırlamaya ihtiyacımız var.

Çünkü çook uzun zaman oldu Hira’dan ineli…

Kimimizin Sevr Mağarası’na dönmeye ihtiyacı var…

Çünkü tüm dünya ve dünyalıklar takıldı peşimize. Mal, makam, iktidar, güç, servet, şehvet ve şöhret ne varsa hepsi peşimizde. Aranıyoruz. Dünyevileşmemiş kimse kalmasın diye başımıza ödül konulmuş adeta…

Hicrete ihtiyacımız var. Tüm yalanlardan, haramlardan, ikiyüzlülüklerden, kepazeliklerden, sahtekârlıklardan, samimiyetsizliklerden ve ahlâksızlıklardan…

Yeniden Sevr Mağarası’na sığınmaya, bir örümceğe, bir beyaz güvercine, sağlam bir dosta ve o mağaradaki teselliyi yeniden duymaya ihtiyacımız var.

“Üzülme! Allah bizimle…”

Kimimizin Ashab-ı Kehf Mağarası’na dönmeye ihtiyacı var…

Bu dönüş, bir başkaldırıdır aynı zamanda… Tüm haksızlıklara, adaletsizliklere, kibre, konfora ve açgözlülüğe…

Aziz ve mübarek bir meydan okuyuştur bu... Zulüm saltanatlarına ortak olup saraylarda yaşamaktansa ceketi alıp bir mağarada bile yaşamayı göze alabilmektir…

İzzetli bir terk ediştir bu… Rabbimizle aramızdaki dünya süslerini, şeytani algıları, berbat stratejileri, baş belası reel politiği, sahte zaferleri, helvadan putları, yalancı kahramanları ve uydurulmuş fetvaları…

Mevziyi korumak, elde kalanları muhafaza etmek, duruşu bozmamak, istikameti kaybetmemek, değerleri örselememek için anlamlı bir sığınıştır bu…

Kökü çürümüş ağacın yapraklarıyla uğraşmayı bırakıp yeniden köklere dönmektir bu…

Bizden sonra gelecek nesiller için hiç olmazsa tohumu muhafaza etmektir. Onu yeşertecek uygun bir iklim için gerekirse 300 yıl sabırla beklemeyi göze alabilmektir.

Ve kutlu bir geri dönüşün hayalini kurmaktır bu…

Şirkten ve zulümden temizlenmiş yeryüzüne Nuh’un gemisinden iner gibi ayak basmanın ve yeniden tohumu toprakla buluşturmanın hayalidir…

Gün gelir Allah’ın yardımı ve bereket yeniden değer yüreğimize. Sihirbazlar da iman eder bir gün ve yıkılır tüm algılar. Mağaralardan çıkarız bir sabah. Kırılır Sâmirî’nin putları. Gözlerimizde 300 yıllık uykunun mahmurluğu, dilimizde bir zafer muştusu…

Vallahi biz kazandık! Çünkü bir avuçtan fazla içmedik nehirden. Vallahi biz kazandık! Çünkü hiç terk etmedik tepeyi...