01.11.2018 Perşembe
İnsan, yaratılanlar içerisinde iradeye sahip olan yegâne varlıktır. Ruhu ve bedeni ile muazzam bir konumda olan insan için ahlak meselesi bu iki yönü ile yakından sıkı sıkıya ilişkilidir. Gayet arifane bir bakışla kendisine bakan insan elbette ki orada âlemin küçük bir nüshasını görecektir. Bedeni arzuları, hazları, istekleri ile boğuşurken ruhu ile sonsuz amaçlar, tasavvurlara doğru gitmek isteyen insan, kimi zaman bir çatışkı içerisinde bulabiliyor kendini. Her iki yönü de hakikat olan insan hangi yönünü daha yüce tutmalı, hangi ile özgürlüğe ulaşmalı? Hepimizin de arada duymuş olduğu tasavvufi gelenekle bağdaştırılan insanın maddi yönünden gelen istekleri, arzuları öldürmekle ruhu yüceltme yönünde bir tavır mevcuttur. Bunun gayreti sebebi; maddi yöne karşılık gelen arzuların geçici oluşu, tatminden sonra yok olması iken ruhun isteklerinin sonsuz mefkûrelere dayanıp, özgürlüğü istemesidir. Öyleyse ruhumuzu yüceltmek, onu hazlardan arındırıp sonsuz mefkûreler için koşturmak gerekecektir. Asla ve asla ruhun hürriyetini kazanmak için arzuları öldürmek değil, bu arzuları ruhun özgürlüğüne kavuşmasında araç kılarak, onları güçlendirmek, geliştirmek ile mümkün olacaktır.
Son zamanlardaki toplumun ahlaki çöküşünü göz önüne getirdiğimizde, bireylerin maddi hazlara kul olması onların ruhun özgürlüğü elde etmesinde karşılarına çıkan en büyük engel olarak görülebilir. İradi birey olmanın gerekliliği, aslında bir bakıma bizim insan olma bilincimizin yansımasıdır. Dikkatimizi hazlarımıza vermeden, bunların farkında olmak koşulu ile bunları ahlaki bir merdiven olarak görmemiz en nihayetinde bizi ruhun ebedi saadetine, aşk ahlakına ulaştırmada araç olacaktır. Yavaş yavaş değerlerin çöküşü ile ahlaki yozlaşmaya doğru ilerlediğimiz dünyamızda, hakikatin insanı olmak istiyorsak, hakiki insan olmayı yeğliyorsak bu çetrefilli yola kulak kabartmak gerekir. Bireylerin bu evrende değerler için, ahlaklılık için ilerlemelerinin ve çabalamalarının beyhude olduğunu söyleyebilir miyiz?
Hangimiz hazlarımızın salık verdiği şeyi yapmayıp, arzularımızın bize bağlı olduğunu düşünerek ruhu yüceltme bahsini derin derin inceledi? Nefsine hükmetmesini bilmek ne zor iştir. Ancak böylesine zor bir işi gerçekleştiren insan neyden korkar ki, ruhu özgürlüğün tadını almış biri geriye dönüp geçici heveslere takılıp kalır mı?
Ahlakımızı neye dayandırırsak biz orada oluruz. Değerlere mi, hazlara mı, yaşamamı, ilahi yaratıcıya mı hangisine dayandırmalıyız? Yaratıcı ile değerlerden bahsedeceksek iyiliğin, sevginin yer aldığı bir ahlak anlayışının yaratıcı katında olumsuzlukla kabul görmesi sanırım söz konusu olmayacaktır. Sözgelimi, yaşamın içerisinde sevgiye, iyiliğe, değerlere yer vermeyi biricik gayemiz sayarsak bu çizgide şekillenen ahlak anlayışımız bireylere sirayet edecektir. Dünyayı değiştirmek istiyorsak, insandan yola çıkmak kuşkusuz doğru bir yol olacaktır. Bu sebepten insan öyle bir varlıktır ki evreni korkunç bir duruma getirebilecek olan da odur, yaşanılası iyimser bir evreni şekillendirebilecek olan da odur. Hepimiz görüyoruz ki günümüzde tüketim toplumları ahlaki bir çöküşün içerisine girmiş bulunmaktadır. Bu çöküş değerleri kaybetmemize neden olur. Neden kimse ruhun amaçlarından bahsetmiyor, sürekli bedenin ihtiyaçlarına dikkat çekiliyor yoksa insan yalnızca bedenden mi oluşmuş? Dikkat çekici nokta sevgiye, aşka dayalı bir ahlakın telkini değil de kötümser imaların, nefretin, düşkünlüğün, güçsüzlüğün toplumlara içselleştirilmesi ve dolaylı olarak dikte edilme çabasıdır. Çoğumuzun farkında olmadığı bu durumun üzerinde sosyal bir deney bile yapılabilir. Sonuçları hiç şaşırtıcı olmayacaktır eminim. Bedenden yola çıkmak ve orada kalmak bize yarar sağlamaz. Asıl yarar sağlayacak olan şey; zayıflığımızın bilinci ile bedenin hazlardan doğan gücünü ruha güç katmakta aramalıyız. Böylesi bir yol üzerinde duruyor Hilmi Ziya Ülken, çünkü bu yol bizi hakikate ulaştıracaktır. Biz iyiliği seviyoruz, ahlakımızda bunun üzerine olmalı. Yaptığımız her edimi, eylemi korku ve ümit ile değil sevgi ile yapıncaya değin hakikatin insanı olma çabamız sonuçsuz kalabilir. Ülken korkuların ötesine geçmemizi salık verir; asla korktuğunuz ya da ümit ettiğiniz için değil yalnızca sevdiğiniz için yapınız, zira Allah korkusunu aşan Allah´ a ulaşacaktır.
Hilmi Ziya Ülken´e göre biz güçlü olan ve dünyayı değiştirecek olan ahlakı arıyoruz. Değişim ise salt düşünce ile gerçekleştirilemez tepki ve eylem gerektirir. Ünlü bir filozofunda dediği gibi dünyayı yorumlayanlar değil değiştirmek isteyenler gerçek sonuçlar elde edecektir. Aşk Ahlakı´nın amacı budur. Biz dünya nimetlerine, bedenin arzularına takılıp kalan bir dünya insanı değil, aksine hazları güçlendirip ruhun amaçlarına ulaşmada bir basamak olarak gören, kişiyi hakikat insanı yapan, evreni sevgiyle, iyilikle, aşkla yoğrulmuş bir ahlakın tohumlarını atmak istiyoruz.
Aşk Ahlakı
Hilmi Ziya Ülken
İş Bankası Yayınları