Son günlerde Kürtlere ve Kürdistan´ın güneyine yönelik iki saldırı gerçekleşti. Saldırılardan biri, Hewlêr´de bir korumalı lokantada Türk diplomatlarına yönelik olarak PKK tarafından gerçekleşti. Saldırıda bir Türk diplomatı ve iki Kürdistan vatandaşı hayatını kaybetti.
İkinci saldırı, Trabzon´da gezi yapan Güney Kürdistanlılara yönelik bir Türk ırkçı grubun saldırısı ve devlet ırkçılığının bu saldırıyı korumasıdır.
Hewlêr´deki saldırı Kürdistan´daki düzene karşıdır. Türk devletini güçlendirmiş ve Kürdistan´da operasyon yapma olanaklarını arttırmıştır.
Kürdistan´ın güneyinde PKK´nın Hewlêr´deki saldırısı haklı olarak bütün Kürdistanlıları endişelendiren bir vukuat oldu. Çünkü Kürdistanlılar, bu saldırının Kürtlerin hayrına olmadığını bilecek kadar sağduyulu ve tecrübeliydiler.
Kürdistan yetkilileri haklı olarak bu saldırıya karşı büyük tepki gösterdiler. Kürdistan Bölgesi Başkanı ve Başbakanı saldırganların yakalanması için büyük çaba ve hassasiyet gösterdiler. Türk devlet yetkililerine işi bırakmadan, kendi yetkilerini kullandılar, sorumluluklarını yerine getirdiler. Bundan dolayı, saldırganlardan biri kısa sürede yakalandı.
Kürdistan Güvenlik Konseyi, olayın başından itibaren terörist bir eylem olduğuna dair teşhis koydu. Bu olayın PKK tarafından yapıldığını biliyordu. Ama bütün delilleri toplamadan PKK´nın saldırıyı yaptığını açıklamayı doğru görmedi. PKK ise, dolaylı yaptığı açıklamalarla saldırıyı kabul etti.
Kürdistan Güvenlik Konseyi ne zaman ki bütün delilleri topladı, terörist eylemi gerçekleştirenlerin itiraflarını yayınladı, o zaman olaydan PKK´nın sorumlu olduğunu ilan etti.
Hewlêr´deki saldırı bekleniyor muydu?
Bence, PKK´nın Kürdistan Bölgesi´nde silahlı milis gücü yarattığını, bu silahlı güçlerin, Irak ve Kürdistan güvenlik güçlerinin doldurmadığı boşluğu dolduracağını, Türk hedeflerine saldıracağını, açıklamasından sonra saldırılar bekleniyordu. Ama zamanlama açısından saldırının bu kadar erken yapılması şaşırtıcı oldu diye düşünüyorum.
Benim Kürtçe ve Türkçe yazılarım incelendiği zaman, PKK saldırılarının erken gündemde olduğunu ifade ettiğim görülebilir.
Bundan dolayı da Kürdistan Bölgesi Hükümeti´nin, emniyet ve güvenlik güçlerinin zaman geçirmeden tedbir alması gerektiğini de önerdim. PKK ve kuruluşlarının yasaklanmasına hemen karar verilmesinin ertelenemez bir konu olduğunun altını çizdim.
Ne yazık ki Kürdistan yönetimi ve hükümeti tedbiri daha alamadan, PKK ?En iyi koruma saldırıdır? anlayışı ve askeri taktiğiyle Hewlêr´de Türk diplomatlarına saldırarak, ?PKK hemen saldırı yapamaz? ezberini bozdu. PKK´nın Hewlêr´deki saldırısı Türk devletine zarar vermemiştir. Türk devletini güçlendirmiştir. Kürdistan´da operasyon olanaklarını artırmıştır.
Bundan dolayı, saldırı Kürdistan Bölgesi´ne, onun hukuk ve güvenlik düzenine bir saldırıdır. Kürdistan´daki düzeni ve güvenliği yıkıcı karakterdedir. Bu saldırı, önümüzdeki günlerde de Kürdistan Bölgesi´nde PKK´nın yıkıcı ve terörist eylemleri gerçekleştirmesinin ipuçlarını veri olarak sunmaktadır.
Bilindiği gibi PKK, bir dönem önce Kürdistan Bölgesi´nde eylem yapmak üzere oluşturduğu silahlı güçle, Kürdistan Bölgesi´ndeki ?işgalcilere? saldırı düzenleyeceklerini duyurdu.
Bu tehlike saçan haber hızla Kürdistan parçalarında ve dünyadaki Kürtler arasında yayıldı. Dünyadaki Kürtler, PKK´nın bu silahlı güç oluşturmasını Kürdistan´ı savaş alanına çevirmek olduğunu, Kürdistan´daki yönetimi ve hukuku tanımamak anlamına geleceğini, iç savaş tohumlarını ekmek olacağını kamuoyuna deklere ettiler.
Bu gelişmenin önüne geçilmesinin Kürdistan´ın güvenliği, huzuru, ekonomik ve sosyal gelişimi için ?olmazsa olmaz şart? olduğunun altını çizdiler.
PKK, silahlı milis gücü oluşturmasının nedenini, Türk devletinin Kürdistan´da kendisini yönelik operasyonlarını gerekçe gösteriyor. Oysa bu sorunu çözmek oldukça kolaydı ve PKK´nın elindedir. O çözüm de PKK´nın Kürdistan Bölgesi´ni, Kürdistan´da işgal ettiği bölgeleri, Şengal´i, köyleri terk etmesidir. PKK bunu yapmıyor, sömürgeci devletlerin çıkarları çerçevesinde kendi işgalci statüsünü devam ettiriyor.
Bilinen bir şey var ki, Birinci Körfez Savaşından sonra, sömürgeci 4 devlet, Kürdistan´daki ?özgür alanın? yıkılmasını istiyorlardı. Ama kendileri ABD ve müttefiklerinin korkusundan, Kürdistan güçlerine saldıramıyorlardı, PKK´yı Kürdistan´daki siyasi parti ve güçlere saldırttılar. PKK bu kapsamda, geçmişte de KDP, YNK ile ayrı-ayrı, her ikisi ile birlikte savaştı. Binlerce Peşmerge´nin katledilmesine, köylerin yıkılmasına, Kürt toplumunun istikrarsızlığına sebep oldu.
Bulunduğumuz aşamada da Kürdistan Bölgesi Hükümeti ve Parlamentosu, PKK hakkındaki tedbirler konusunda çok geç kalmış durumdadır. Açık ki, Kürdistan Bölgesi´nin tek bir milli ordusu olur. Milli ordu dışındaki silahlı güçlere kesinlikle izin veremez. PKK işgali, oluşturduğu silahlı güç, tüm oluşumları demokratik hukuk düzenine aykırı, legal olmayan yapılardır. Bundan dolayı PKK´nın Kürdistan´daki tüm faaliyetlerinin yasaklanması, onun tüm kurum ve kuruluşlarının yasa dışı olmalarından dolayı faaliyetlerine son verilmesine kararı verilmelidir.
TRABZON´DAKİ SALDIRI DEVLET VE TOPLUMSAL IRKÇILIĞIN HORTLAMASIDIR
Kürdistan Bölgesi´nden Karadeniz´i ziyaret gelen bir grup Kürt, 18 Temmuz günü, üstünde ?Kürdistan? yazılı tişörtlerle resim çekmek isterlerken, sonrada Erzincanlı olduğu açıklanan ve kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan bir provokatörün teşvikiyle saldırıya uğradılar, linç edilmek istendiler. Hayatlarını zorla kurtardılar.
Linç girişiminden sonra, Trabzon ilinin en üst idari ve emniyet yetkilileri vali, emniyet müdürünün talebiyle linç edilmek istenen Kürt turist grubu Cumhuriyet Başsavcısı tarafından gözaltına alındılar. Gözaltında 26 saat tutuldular. Ondan sonra sınır dışı edildiler. Buna karşı Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Turizm Bakanı da herhangi bir tepki göstermedi. Üstelik bu saldırı hareketi, Türk devletinin ekonomik çıkarlarına da bir saldırıydı.
Bu saldırı, sadece Kürdistan Bölgesi vatandaşı Kürtlerin değil, Kuzeyli Kürtlerin de Karadeniz´e gezi yapmasını engelleyen; Kuzeyli Kürtlerin haklı olarak kardeşlerine yapılan saldırıyı protesto etmeleri, karşı durmalarını da yaratan bir saldırıdır.
Türk hükümetinin de bu saldırı ve linç hareketiyle ilgili de bir karşı duruşu olmadı. Kemalist devletin geleneksel refleksini benimsedi. Tam anlamıyla resmi devlet ideolojisi olan devlet ırkçılığı kapsamında sesiz kaldı. Saldırı yapan kişi ve kişiler hakkında herhangi bir hukuki işlem yapılmadı. Saldırganlar ellerini kollarını sallayarak dolaştılar. Saldırganlar videolarda saldırılarını bir kahramanlık dizisi şeklinde kamuoyuyla paylaştılar. Bu saldırı, toplumsal ve devlet karakterli bir ırkçılığı, Kürt düşmanlığını bir kez daha gösterdi ve gözlere batırdı. Bu gelişme, Türk devletinde hukukun üstünlüğünün değil, ırkçılığın ve Kürt düşmanlığı üstünlüğünün geçerli olduğunu ortaya koydu.
Bilindiği gibi, Türk devletinin kuruluş felsefesi, Kürtlerin yokluğu, karşıtlığı, inkârına dayalı bir resmi ideoloji, Kemalist ideoloji yarattı. Bu ideoloji, saf kan bir ırkçılığı yarattı. Bu kaçınılmaz olarak devlet ırkçılığına yol açtı. Devlet ırkçılığı da toplumu zehirleyerek, toplumsal ırkçılığı yarattı. Bu devlet ırkçılığı, bütün gözleri kör ederek, Kürtlerin milli haklarının gasp edilmesine olanak sağladı. Kürdistan´daki katliamları onaylandı. Tarihsel çatışmaya temel oldu.
Devlet ve toplumsal ırkçılığın Türkiye´de son bulması, devletin niteliksel olarak değişmesi, devletin Kürtlerin, Türklerin, diğer etnik grupların devleti olabilecek federal bir devlete yapılanmasına kavuşması; gerçek anlamda bir demokratik devrimin gerçekleşmesi sorunudur.