Tarih: 01.09.2020 11:08

“Herkesin doktor ablası”

Facebook Twitter Linked-in

Geçtiğimiz Cuma günü bir dostum ile gündemdeki son tartışmalar üzerinden kadın konusunu konuşuyorduk. Aslında özellikle dindar kadının 1990’lı yılların başından itibaren yaşadığı serüveni az çok biliyordum. Cumhuriyetin ilk yılları ile ilgili sadece birkaç okuma dışında pek bilgi sahibi de değildim. Dostum bana sohbetin bir yerinde bu konuyu değerlendirirken Fatma Barbarosoğlu’nun “Cumhuriyetin Dindar Kadınları” adlı kitabından bahsetti. Ben de bu konuşma sonrasında kitabı edindim. Kitapta hikâyeleri anlatılan önemli şahsiyetlerin bazılarını ismen biliyordum ama hayat hikâyelerinin detaylarına vakıf değildim. Bu duygular ve merak içinde kitabı okumaya başladım. Bir ara, Pazar günü sosyal medyada dolaşırken bana tam da “geç buldum ama erken kaybettim” dedirten bir habere rastladım. Kitabın önemli karakterlerinden olan Ayşe Hümeyra Ökten Hanımefendi, nam-ı diğer “herkesin doktor ablası” o çok sevdiği topraklarda, Medine’de vefat etmişti. Yaşadığım duygusal gelgitleri, o an içinde bulunduğum ruh halini anlatabilmem tahmin edileceği gibi zor.

Bir döneme imzasını atmış, yaşadığı zorluklara boyun eğmeden inancının gereklerini yerine getirmeye çalışmış, mesleğinde çok başarılı olmuş, parmakla gösterilmiş, örnek bir şahsiyet olarak her insana faydası dokunmuş bir hanımefendi olan Dr. Ayşe Hümeyra Ökten, 1925 yılında İstanbul-Fatih’te önemli bir ailenin hanesinde dünyaya gelmişti.

Hümeyra Hanım’ı bu denli önemli kılan, onu toplumda etkin bir noktaya taşıyan en önemli farklılığı “dert sahibi” bir ailenin evladı olarak dünyaya gelmiş olmasıdır herhalde. Babasının imam-hatip okullarının kurucusu Mahmut Celalettin Ökten Bey olması bile başlı başına onun “odak insanlardan” birisi olmasını açıklamaya yeter. Hümeyra Hanım, Nurettin Topçu gibi dönemin mütefekkirlerinin uğrak yeri olan, tarihe yön veren sohbetlerin yankılandığı evlerinde, çocuk yaşta zihnine kazınan sorumluluk duygusuyla büyümüş desek yerinde bir tanımlama yapmış oluruz. Böylesine özel bir ortamda, sürekli ortak dertlerin, iyilik ve güzelliklerin konuşulduğu hanelerinde ilginç bir ayrıntı daha vardır. Babaları, yetişme çağında olan Hümeyra ve diğer kızı Fatma Züheyra’ya herhangi bir dini telkinde bulunmaz. Ortamın kendisi zaten en doğal telkindir. Bu atmosferin getirdiği etkiyle, küçük Hümeyra ortaokul çağlarında namaza başlar. Namazlarını evlerinde bile gizli kılar. Bunun sebebi gösteriş olarak algılanması endişesidir. Bu durumu fark eden babasının memnuniyeti onu da çok mutlu eder. Lise tahsilindeki başarısı ona istediği fakülteye kayıt yaptırma hakkını sağlar. O da ideali olan fakülteyi seçer ve Çapa Tıp Fakültesi’ne kaydolur. Laubali ortamlardan hep uzak durur. Asistan olduğu yıllarda namaz kıldığını bilen ve ona bu konuda yardımcı olan tek kişi Ermeni kütüphane memuru Satanik’tir. Nöbeti olduğu zamanlarda oluşturduğu titizlik ve düzen, ertesi gün herkese “dün dr. Hümeyra nöbetçiymiş” dedirtecek kadar belirgindir. Muayeneye başlamadan önce en önemli duası, “Ya Rabbim! Kapalı kutu. Sen bizi yanıltma, şaşırtma” olur. Dr. Hümeyra Hanım’ın emanetini teslim ettiği Medine şehri ile olan bağı ise hayatının dönüm noktası da olan 1953 yılıdır. Kızılay, hacda görevlendirmek üzere kura ile seçilecek gönüllü asistan doktorlar aramaktadır. Hemen müracaat eder. Aslında çok talep de yoktur ama Dr. Hanım “özlemle” ilk başvuran olur. Onun bu adımını gören diğerleri ve erkek asistan arkadaşları da başvuruda bulunurlar. Hocası Prof. Dr. Müfide Küley ilk başvuran olmasından dolayı öncelik tanır ve onu kura dışı tutar. Artık rüyalarını kurduğu sefer başlamıştır. Kafile vapurla yola çıkar. Yolculuk esnasında canhıraş bir çalışma içine girer ve herkesin yardımına koşar. Hatta aynı gemide olan zamanın Ticaret Bakanı Enver Gürel, yolda onu fazla çalışmaması konusunda uyarır. Kutsal topraklara vardıklarında onu en çok etkileyen şehir Medine olmuştur. Peygamberimizin huzurunda, “İstanbul’da kazanıp, burada yaşamak istiyorum” diye dua eder. O yürekten ettiği duası kabul olur ve uzun yıllar, ta ki vefatına kadar yılın altı ayı İstanbul’da, altı ayı da Medine’de olmak üzere yaşamını sürdürür. Duayen mimar Prof. Dr. Sadettin Ökten’in de ablası olan Dr. Ayşe Hümeyra Ökten işte böylesine anlam ve mesaj yüklü ömrünü geçtiğimiz Pazar günü tamamladı. Sadece günümüz kadınlarının değil, erkeklerinin de onun hayat hikâyesinden alacağı birçok dersler var. Allah rahmet eylesin. Makamı âli olsun. Allah onu dizinin dibinden ayrılmadığı Peygamberimize komşu eylesin.

Not: Hem Dr. Ayşe Hümeyra Ökten Hanım, hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarına damgasını vuran dindar kadınların hikâyeleri birincil veya en yakın ağızların anlatımıyla Fatma Barbarosoğlu’nun kitabından okunabilir.

Dr. Ayşe Hümeyra Ökten




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —