Hani ilk okuldan hatırladığımız, inci gibi yazısı olan o kız çocuğu var ya, o yazmış.
Yine inci gibi yazısı ve küçücük mülteci omuzlarına ağır gelen kederiyle, tüm Suriyelileri aynı kefeye koyan yaklaşıma isyan etmiş.
“Ben şimdi demek istediğimi dörtgen içine koymak istiyorum” demiş ve çerçeve içine alıp etrafını özenle çizdiği şu cümleyi yazmış:
“Her ülkede iyi insanlar var ve kötü insanlar da vardır.”
Sade bir dille, çok temel bir insani gerçeğe işaret etmiş aslında; hiçbir toplumun sadece iyi ve sadece kötü insanlardan oluşmadığını anlatmaya çalışmış.
Biri kendilerini suçlayacak olsa “niye herkesi aynı kefeye koyuyorsun, beş parmağın beşi bir mi?” diye itiraz edecek koca koca insanların “Suriyeliler şöyle, Suriyeliler böyle” diye konuştukları bir ülkede yaşayan bir çocuk o.
Her gün birilerinin işlediği gerçek veya hayali suçun bedelini her an ödeyen bir çocuk. konu ile ilgil video liki. https://youtu.be/KjDsLbSJReg
***
Gün geçmiyor ki gerçek veya hayali bir sosyal medya mesajı üzerinden Suriyelileri hedef alan bir nefret sağanağı yaşanmasın. Bir Suriyeli Türklere şöyle demiş, bir Suriyeli şunu yapmış şeklindeki bir mesaj bir paylaşım gören pek çok kişi, doğru mu yanlış mı, gerçekten böyle bir Suriyeli var mı yok mu demeden bir anda linç kalabalığına katılabiliyor.
Her yerde her çeşit insan var, aynı ailede bile. Dolayısıyla bir Suriyeli öyle yapmış veya bir Suriyeli öyle demiş de olabilir tabii. Ya da biri uydurmuş veya çarpıtmış da olabilir. Ama her iki durum da toptancılığı meşrulaştırmaz.
Tıpkı Türkiye’de Suriyelilere haksızlık eden kişiler üzerinden tüm Türklerin suçlanmasının haksız olması gibi. Sakarya’da hamile bir kadına tecavüz edip karnındaki çocuğuyla beraber onu ve 10 aylık bebeğini öldüren iki kişi ne kadar Türkleri temsil ediyor? Ya da benzer bir suçu Almanya’da işleyen biri, oradaki 4 milyon Türkiye kökenli insanı ne kadar temsil ediyor. Onlar üzerinden birileri tüm Türkleri suçlasa, “Türkleri Türkiye’ye kovalım” dese haklı olur mu? Yoksa onlara hak olmayan bize hak mı?
Özetle, hangi soydan, hangi milletten olursa olsun, gerçek veya hayali, bu tür örnekler üzerinden kolektif suçlama yapmak yanlış. Türkiye’deki dört milyon Suriyeli mülteci, muhacir, ne derseniz, onlar için de geçerli bu. Bu tür olaylar üzerinden işinde gücünde, evine ekmek götürme derdinde olan insanları rencide etmek ve hedef haline getirmek haksız ve zalimce.
Peki nasıl yapılabiliyor bu?
Bu basit gerçek nasıl oluyor da görülemeyebiliyor?
İşte önyargı tam da böyle bir şey. Yıllar boyunca tek yanlı doldurulmanın ürünü olan makuliyet kaybı böyle bir şey.
“Onlar” öyle kötüdürler ki, mantığın, adaletin temel asgari gereklerini onlara uygulamayız. Bize bu temel gerçeği hatırlatana kızarız. Ve biri bize yapsa isyan edeceğimiz genellemeyi biz başkasına rahatlıkla yaparız.
Ama şunu bildirmiş olayım: Anlamadan dinlemeden, başkası bize yapacak olsa isyan edeceğimiz haksızlığı bizim başkasına yaparak çoğalttığımız nefret, milyonlarca masum insanı gündelik hayatın içinde hedef haline getiriyor. Bazen bu şiddet İstanbul’da olduğu gibi çocukların öldürülmesine kadar varabiliyor. Suriyeliler veya Afganistanlılar hakkında sosyal medyada beğenip paylaştığımız ve yaygınlaşmasına katkıda bulunduğumuz her ayrımcı ifade, okullarda akran zorbalığı oluyor, çocuklara şiddet olarak yansıyor.
Tıpkı, son olarak Sema Kızılarslan’ın haberindeki 11 yaşındaki şiddet kurbanı Suriyeli çocuk ve başka pek çok çocuk gibi. Bu paylaşımlardan etkilenen çocuklar, hatta bazen öğretmenler, ellerinin ulaştığı çocuklara zalimce davranabiliyorlar.
Belki bu paylaşımları yaparak o nefreti köpürtenlerin pek çoğunun bile istemeyeceği kadar…
***
Evet, her ülkede iyi insanlar ve kötü insanlar var.
Suriyeli çocuk, bu kadar basit bir gerçeğin nasıl olup da anlaşılamadığını anlamıyor.
Çünkü henüz adalet duygusu önyargıyla, nefretle, siyasi kavgalarla zedelenmemiş.
Büyüyünce, bir çocuğun bile kolayca anlayabileceği yalın gerçeği koca koca insanların bir türlü anlamamasının akılla mantıkla ilgili olmadığını o da anlayacak.
İnsanların kendilerinin tartılmak istemedikleri bir teraziyle başka insanları rahatlıkla tartabildiğini o da görecek.
İşte o mülteci çocuk bunu görecek kadar büyümedi henüz.
Bu yüzden de gerçekliği çarpıtan toptancılığımızı çocuksu ve sade ama çok güçlü bir argümanla, aslında en sağlam argümanla eleştiriyor.
“Her ülkede iyi insanlar var ve kötü insanlar da vardır” diyor.
Keşke küçük bir çocuğa bunları ağlayarak yazdıran o kötülük hiç olmasaydı bu ülkede.
Ama var ve biz bu kötülükle fabrika ayarlarımıza dönerek baş etmek zorundayız.
Bir çocuğun nefretle ve tarafgirlikle zedelenmemiş adalet duygusuna yani.