aramsarlara bakılırsa her şey kötüye gidiyor.
Ahlak bozuluyor. Dilimiz elden çıkıyor. Edebiyat ölüyor. Musıki kakofoniye dönüşmüş. Resimde zevksizlik son haddinde vb...
Acaba böyle mi gerçekten?
İÇİN TIKLAYIN
Ben, edebiyat dünyası ile tanıştığım ilk gençlik yıllarımdan bu yana benzer yakınmaları işitirim.
1950´li yılların ortalarından itibaren izlediğim edebiyat dergilerinde günün tanınmış, ünlü yazarlarıyla yapılan mülakatlarda yeni şiiri, yeni öyküyü, romanı nasıl buluyorsunuz kabilindeki soru, kural olarak: ?Bizden sonra yazar mı çıktı? Edebiyat soysuzlaşıyor.? cümlelerini işitip durduk.
Şimdilerde internet ortamının edebiyatı baltaladığı, dili yozlaştırdığı yolunda bir söylemi sahiplenenlerle karşılaşıyoruz.
Aslında internet ortamının edebiyatı henüz doğmamıştır. İnternet ortamında yapılan iş, belki eldeki yazılı edebiyatı internet ortamına aktarmaktan ibarettir. İnternetin kendine özgü dili ve edebiyatı henüz doğmadı. Ama günü gelince doğacak. Ortaya çıkacak.
Benzer yakınmalar fotoğraf makinası icat edildiğinde resim sanatı için söylenmişti. Kameranın resmi öldüreceğinden bahsediliyordu. Oysa gelişme farklı oldu. Resim sanatı ölmedi. Fakat fotoğraf sanat haline geldi.
Sinema kamerası icat edildiğinde, bunun da gazeteyi ve radyoyu öldüreceği söyleniyordu. Ama gelişmeler, her bir alanın kendi biricikliğini koruması istikametinde oldu. Her biri kendi asliyetine sahip çıktığı gibi, gene her biri farklı alanların sanatı haline dönüştü.
Televizyonun icadı da aynı söylemi canlandırdı: televizyonun radyoyu ve sinemayı öldüreceği ileri sürüldü. Oysa her biri kendi imkânlarıyla var olmayı, üstelik kendi imkânlarının sanatını ortaya çıkarmayı başardı.
Aynı söylem dil için de geçerli. Dilin bozulduğu söyleniyor. Genel olarak da dilin bozulduğu sosyal medyadaki yazışmalardan çıkarılıyor. Tahsil durumunun, dil zevkinin, eğitim düzeyinin ne olduğu belli olmayan yazıcıların bozuk diline bakarak dilin bozulduğu yargısına ulaşmak ne ölçüde kabul edilebilir sayılır?
Kaldı ki, edebiyatta da, plastik sanatlarda da, müzikte, sinemada, her alanda iyi ürünlerin yanında kötüleri de yayın ortamında hayatiyet bulabilir. Kötü ürüne bakarak o sanatın öldüğüne, öleceğine ilişkin kehanette bulunmak yanlış olur. Gresham Yasası (kötü para iyi parayı piyasadan kovar: çekilmeye zorlar) burada da geçerli: ortalarda görünenler genelde kötü ürünler. İyi ürün ortada görünmediğinden yok sanılıyor; oysa o da var, ama dolaşımda görünmüyor...
Sosyal medyada dili düzgün ve doğru kullanan, dahası dile yeni açılımlar sağlayan, dilin imkânlarını zorlayan ifadeler de azımsanmayacak oranda...
Eski kuşağın kendi çocukluk ve gençlik dönemine duyduğu özlem anlaşılabilir bir vakıa... Hz. Âdem´in bu dünyaya düşüşünden bu yana Cennet özlemi de sürüp gelmiştir.
Eski kuşak kendi alışkanlıklarının sürmemesine bakarak söz konusu dönüşümü kabullenmek istemiyor.
Gerçekteyse olan, bir halden yeni bir hale geçiş sürecinde yaşanan dönüşüm sarsıntısıdır. Bu günün olgunlaşmış kuşağı kendi çocukluk ve gençlik dönemlerinde eski kuşağın kendilerine bakarak her şeyin bozulduğuna ilişkin yakınmalarını, bu gidişatın kıyamet alameti olduğu yolundaki söylemi unutmuş görünüyor