Türkiye Cumhuriyeti’nin yazılı mevzuatı, anayasa, yasalar, HDP gibi bir partinin mevcut olmasına, siyaset yapmasına imkân tanıyor.
Bunu herhalde bilinçli yapmışlardır.
Zira partinin hangi siyasi ve sosyal arka plandan doğduğunu muhtemelen bu mevzuatı inşa eden irade biliyordu.
Bilinçli yapmadıysalar şöyle oldu: HDP, ya da HDP’nin öncülleri, (bir zamanlar Milli Nizam’ın, Milli Selamet’in, Refah’ın yaptığı gibi) ısrar ederek, kendilerine Türkiye siyasetinde bir alan açmaya muvaffak oldular.
Devlet mi böyle istedi, kendi kendine mi oldu bilemem ama HDP bir siyasi gerçeklik olarak vücut buldu.
Parti teşkilatları var. Tabanları, kendilerine oy veren bir seçmen kitleleri var. Milletvekilleri var. Hatta Meclis’te grupları var.
CHP’li Gürsel Tekin’in dediği gibi grup başkanvekilleri var.
Zaman zaman, sıra onlara geldiğinde oturumları yönetiyorlar.
Diğer partilerin hatipleri ihtiyaç halinde HDP’li başkana “Sayın Başkan” diye hitap ediyorlar.
Öte yandan, ilk dönemlerden itibaren HDP, PKK’nın, dolayısıyla terörün siyasi uzantısı olmakla itham edildi.
Böyle bir siyasi uzantıya devletin ihtiyaç duymuş olması da mümkün.
Hepimiz hatırlarız, devlet ya da iktidar, HDP’nin PKK ile temas kabiliyetinden bi’l istifade ‘çözüm süreci’ başlatmış, bu sayede İmralı’yla ve Kandil’le mesajlar teati etmişti.
Şu hâlde o irtibat, en azından ‘çözüm süreci’nin tatbike çalışıldığı dönemde sakıncalı değildi.
Zaman içinde algılar değişti.
Yavaş yavaş HDP ile her türlü ilişkinin sakıncalı sayıldığı bir zemine geldik.
Tabii mevzuatın zorunlu kıldığı durumlar dışında.
Ne gibi?
Meclis’teki partilerin hepsinin kabinede temsil edildiği bir seçim hükümeti kurmak zarureti hasıl olduğunda.
HDP’li bir grup başkanvekilinin Meclis’i yönettiği durumlarda.
Yine mevzuat gereği Meclis’teki komisyon toplantılarında.
Şu anda siyasette yaygın olan söylem, HDP’nin (tabir caizse) şeytanlaştırılmasında ileri bir noktaya gelindiğini gösteriyor.
(Gürsel Tekin’in HDP’ye bakanlık verilmesi ihtimalinden söz etmesinin siyasetteki yankıları bunu teyit ediyor.
Tekin’in beyanı en çok İyi Parti’yi etkilemişe benziyor.
Bu etki 6’lı Masa’ya sirayet eder mi?
İyi Parti lideri Akşener’in “HDP’yle terbiye edilmek” tabirini kullanması bir temkin alameti olarak yorumlanabilir.)
Parantezin dışına çıkıp HDP siyasetiyle ilgili telakkiye gelirsek.
Sanki devletin yürüyen aksamı devletin tüzel şahsiyetini HDP’nin yasadışılığına ikna etmeye çalışıyor.
Böyle süreçler zaman alır. Devletin yürüyen aksamı bir an önce sonuca varmak istese de tüzel kişiliğinin sürece intibakı uzun sürebilir.
O süreç devam ededursun.
Şu suali Meclis’te olan ve olmayan bütün partilere sorduğumuzu farz edelim:
HDP’yi istemiyorsunuz. Aranızdaki mesafeyi -bazılarınız daha uzak, bazılarınız daha yakın- muhafaza etmekten yanasınız.
Peki, HDP’nin oylarını ister misiniz?
Cevap bir: İsterim.
Cevap iki: İstemem, yan cebime koy.
Cevap versiyonlarının üçüncüsünü, dördüncüsünü bulmak mümkün.
Ama hiçbiri “Hayır, asla istemiyorum” derecesinde bir kararlılığa baliğ olmaz.
En fazla, “Açıktan istesem ayıp olur” türünden bir şey üretebilirsiniz.
Bir gerçeğimiz daha var.
Siyasette olmaz olmaz. Dün dündür, bugün bugündür.
HDP seçmenini etkilemek için İmralı’dan mektup temin edilmesi dahi siyaset sanatının içine sığdırılabilir.
Bugünlerde HDP tabanının ilgisini çekecek sürpriz hamlelere dair dedikodular kulislerde dolaşıyor.
Ne zaman ve nasıl patlak verir bilmiyorum.
MHP’ye rağmen gerçekleşebilir mi, ondan da emin değilim.
Fakat şundan eminim.
İktidarıyla ve muhalefetiyle siyaset 2023 seçimlerinde ve sonrasında HDP oylarını göz ardı etme imkanına kavuşamayacak.