HDP, erken seçim talebinde bulunarak bütün muhalefeti bu talebin etrafında birleşmeye ve harekete geçmeye çağırdı. Yayınladığı deklarasyonla HDP, Meclis ve belediyeler çatısı altında siyasete devam edeceklerini açıkladı.
HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ile Sezai Temelli’nin yayımladığı deklarasyon maddeleri şöyle:
“1. Türkiye’nin artık bir kayyım rejimi ile yönetildiği bütün çıplaklığı ile ortadadır. 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek Olağanüstü Hal ile bir siyasi darbe yapan AKP, daha sonra yanına aldığı MHP ile oluşturduğu iktidar bloğu, ilk işlerden biri olarak yerel yönetimlerde irade gaspına girişmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de siyasi darbe ve kayyım zihniyeti üzerine inşa edilmektedir.
Kayyım politikası ortak yaşamın temeline konulmuş bir dinamittir. Bununla birlikte 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının tanınmaması ile başlatılan ve sürdürülen kayyım politikası, sadece sandıktaki halk iradesinin yok sayılması ile ifade edilemez. Aynı zamanda toplumsal meşrutiyetini yitiren AKP-MHP iktidarının zor ve baskı yöntemleri ile kendini sürdürme politikasıdır. 31 Mart seçim sonuçlarını tanımayan AKP, toplumsal meşrutiyetinin kalmadığını kabul etmiştir. Kayyım zihniyeti üzerine kurulmuş bir iktidar demokrasi fikrine ve demokratik gelecek umuduna en büyük tehdittir.
2. Kayyım uygulaması Kürtlere karşı düşman hukuku uygulamasıdır. 31 Mart seçimlerinden sonra da tam hız devam ettirilen kayyım politikası herkesten ve her şeyden önce Kürt halkının ve bölgedeki diğer seçmenlerin siyasi iradesinin çiğnenmesi, yok sayılmasıdır. Kayyım politikaları hem hukuku hem de hukuk devleti temelinde toplumsal barış inancını yok etmeye yöneliktir. Kurulmak istenen rejimin prototipidir. İktidarın içerde ve dışarda yürüttüğü diğer politikalara da bakıldığında, bu tutumun Kürt halkına yönelik açık bir düşmanlık olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır.
3. Seçme ve seçilme hakkı demokratik işleyişin en temel şartıdır. Evrensel insan hakları hukuku da Türkiye Anayasası da bunu kabul etmektedir. Seçme ve seçilme hakkının gaspı en başta bu gerçekleri tanımamak ve yok saymaktır. Tek bir ilde veya ilçede seçmen iradesinin gasp edilmesi, toplumun tümünün iradesine hakarettir.
4. Yerel demokrasi, demokrasinin beşiğidir, yatağıdır. Yerel demokrasi, yerelden ve yerinden yönetim anlayışı bizler için vazgeçilmez bir ilke ve hedeftir. Her türlü despotizme karşı en sağlam güvencelerin başında gelir. Yerel demokrasinin olmaması durumunda hiçbir demokratik hak ve özgürlük gerçek anlamda gelişemez, siyasi yaşam vesayet girdabına sıkışır. Bu nedenle atanan her kayyım demokrasiye vurulmuş açık bir darbedir, faşizme giden yolda yeni bir ivmedir.
AKP, bu ülkede yaşanan OHAL, demokratik siyasete darbe ve kayyım darbeleri ile kendinden önceki askeri darbelerin bir parçasını olduğunu göstermiştir.
5. Yerel demokrasi modelimizi biçimlendiren demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü anlayış, aynı zamanda eş başkanlık sistemine ve eşit temsiliyete imkân sağlayan evrensel bir modeldir.
Kaynağını ve eşitlik ruhunu kadın özgürlük mücadelesinden alan eş başkanlık sisteminin algı operasyonlarının aracı haline getirilmesine asla izin vermeyeceğiz. Eş başkanlık ve eşit temsil sistemi, erkek egemenliğine, tekçiliğe, inkâr ve yok saymanın her biçimine karşı on yıllardır kesintisiz mücadele sürdüren kadınların, toplumu dönüştürmenin en önemli adımlarından biridir. Eş başkanlık mor çizgimizdir ve bizler için ilkeseldir. Yeni yaşam iddiamızın gerekli koşuludur. Kayyım gaspının ilk hedefi haline gelen eş başkanlık sisteminin kadın mücadelesi kazanımı olduğu bilinciyle, başta kadın hareketi olmak üzere geleceğini demokraside gören tüm demokrasi güçlerine, siyasi partilere, emek örgütlerine, meslek birliklerine, demokratik kitle örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına bu kazanıma yönelen saldırılar karşısında, kazanımımızı sahiplenme, eş başkanlık ve eşit temsil sistemine geçme çağrısı yapıyoruz.
6. Türkiye’nin bir kayyım rejimi ile yönetildiğini ve bu rejimin her alana yaygınlaştırılmak istendiği iktidarın temsilcileri de saklamamaktadır. İktidarın sürekli dile getirdiği 2023 hedefinin bu plandan bağımsız olduğu yanılsamasına hiç kimse kapılmamalıdır. 2020’de Meclisi, 2021’de Anayasa’yı tümden anlamsızlaştırmayı hedefleyen bu proje, 2023’te rejiminin başarısını açıkça ilan etmeye hazırlanmaktadır.
Kayyım politikalarına karşı çıkmak güçlü Meclisi, halkların barış anayasasını ve nihai olarak demokratik cumhuriyeti savunarak bütün demokrasi güçlerinin birlikte yürümesi demektir. Savaşa, sömürüye, darbelere karşı demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk ölçeğinde üçüncü yol siyaseti olan Demokratik Cumhuriyet paradigmamızı yüzyıldır biriken sorunları çözmek için sonuna kadar savunacağız.
7. İktidarın yasaları yok sayan ve kendi saray rejiminin kalıcılaşma hedefi olarak başvurduğu kayyım politikası tek adam sultasına dayalı bir ‘Atanmışlar Rejimi’ anlamına gelmektedir. Halkı sistematik olarak dışlayan bu yönetim zihniyeti, halksız bir yönetim hayalinin peşindedir. Bu anlayışın cumhuriyeti ve demokrasiyi tümden imkansızlaştıran bir yol olduğu açıktır.
İçişleri Bakanlığı Müfettişlerinin Eylül 2019’da hazırladıkları Mardin raporunda bu açıkça görülmektedir. Raporda, belediye meclislerinin seçimle gelebileceği fakat belediye başkanlarının Cumhurbaşkanınca atanması gerektiği önerisi yapılmıştır. Belediyelerin idari özerkliğinin ortadan kaldırıldığı ve ‘Saray Rejimi’ne doğrudan bağlandığı bir sistemin ilk adımları belediyelerimizde denenmektedir.
8. Kayyım politikalarını sadece HDP’ye, belediyelere ve Kürt halkına bir saldırı olarak görmek, iktidarın stratejik planlarının farkında olmamak demektir. Bu zihniyetin başarıya ulaşabilmesinin yolu toplumsal ve siyasal muhalefetin tümünün etkisiz hale getirilmesidir. İktidarın planlarının önündeki en büyük engel HDP ve Kürt halkının mücadelesi olduğu için, saldırıların odağına bizleri oturtmaktadır. AKP-MHP ittifakı tek adam rejimine dayalı faşizmi kurumsallaştırmak için yerel yönetimleri hedef almaktadır. HDP’li belediyelere atanan kayyımlar da bu zihniyetin en önemli adımlarından biridir. Bu nedenle sorun sadece HDP’nin ve Kürt halkının değil, bu ülkede yaşayan ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, adalet ve barış isteyen herkesin sorunudur.
Olağanüstü hâl kalıcılaşırken, kayyım rejimi kurumsallaşırken, bu politikalara seyirci kalınırsa, AKP-MHP ittifakı, merkezi iktidar gücünü kullanarak kendi politik ve rant alanlarını sınırlayan bütün belediyelerin en önemli yetkilerini ellerinden alacağı ve Saray’ın uzantısı haline getireceği açıktır.
9. Kayyım rejimi aynı zamanda bir rant paylaşımı üzerinden yandaş sermayeyi palazlandırma rejimidir. Kayyımlar, kamu kaynaklarını kendi vakıflarına, kuruluşlarına, derneklerine aktarma ve bu sayede 2023 rejiminin ekonomik gücünü yaratma projesidir.
Böyle bir rejim ancak savaş politikaları ve milliyetçi hamaset üzerinden kendi durumunu ve tahakkümünü sürdürmeye çalışır. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik gerçekleştirilen savaş bu çerçeveden bağımsız düşünülemez. Kayyım rejimi savaş rejimidir. Kayyıma karşı mücadele barış mücadelesidir.
10. HDP’nin belediyelerden ve Parlamento’dan çekilmesi yönündeki görüşler çeşitli alanlarda ifade edilmektedir. Bu çağrı aynı zamanda, kayyım politikalarını sadece HDP’nin ve iradesi gasp edilen Kürt halkının bir meselesi olarak görme sonucunu doğurmaktadır.