DP’nin reflekslerini ölçmek için parti üzerinde ağırlığı olan, parti politikalarının belirlenmesinde kritik roller üstlenen birkaç ismin açıklamalarını yakından izlemek önem taşıyor.
Bu isimlerden biri cezaevindeki Selahattin Demirtaş.
Bir diğeri, zamanında bazı kritik konularda Demirtaş’a ‘akıl hocalığı’ yapabilecek kadar etki sahibi olan Sırrı Süreyya Önder.
Bir üçüncü isim, mevcut Eş Genel Başkan Pervin Buldan.
Bu üç ismin reflekslerine bakarak HDP’nin hangi meseleye nasıl baktığını, hangi konuda nasıl bir tutum sergilediğini, sergileyeceğini anlamanız kolaylaşıyor.
Her üç isim, yani Demirtaş, Önder ve Buldan’ın son dönemde yaptıkları açıklamalarının odağında son seçimlerde ittifakla hareket ettikleri partiler var.
Yani CHP ve İYİ Parti yönetimi.
Demirtaş, birkaç ay önce verdiği bir mülakatta İYİ Parti’den gelen bir takım açıklamaları ‘faşizan söylemler’ olarak nitelendirmiş, devam eden günlerde de, ‘üçüncü ittifak’ tehdidinde bulunmuştu.
Devamında geçen ay HDP’li Sırrı Süreyya Önder, hedefinde yine CHP ve İYİ Parti’ye olan sözler sarf etmiş, “Mevcut iktidar gidecek de, gelecek olan kör bıçağıyla bekliyor gibiyken neyle umutlanacağız?” demişti.
En son, parti politikalarının oluşumunda etkisi inkâr edilemeyecek bir isim olan Pervin Buldan’dan Demirtaş ve Önder’in sözleriyle örtüşen dikkat çekici açıklamalar geldi.
Geçtiğimiz günlerde Gaziantep’te partisinin il binası önünde “Halkla Buluşma” adı altında düzenlenen programda bir konuşma yapan Buldan, ittifakın diğer paydaşlarına, ‘yakalarından tutup silkelercesine’ sert uyarılar içeren mesajlar verdi, şunları söyledi:
“Hiç kimse HDP’yi kolay lokma olarak görmesin. Geçmişte özellikle son seçimlerde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin ve Antalya seçimlerinde desteklediğimiz demokratik güç birlikleri elbette önemli ve kıymetliydi. Ancak bundan sonraki seçimlerde hiç kimse bizden aynı tavrı beklemesin. Aynı tavrı göstermeyeceğimizi herkes artık bilsin ve bilmelidir.”
Bu sözler bu haliyle okunduğunda HDP, CHP ve İYİ Parti’ye ‘dirsek gösterdi’ anlamı çıkabilir.
Ama doğru analizi yakalamak için konuşmanın bütününe bakmak lazım.
Buldan aynı konuşmasının bir yerinde, ittifakın diğer paydaşlarını bir süredir neden böyle ‘paylayıp durduklarını’ anlamımızı kolaylaştıran sözler sarf ediyor.
Meselenin tam olarak anlaşılması için, Pervin Buldan’ın o sözlerini de aktarmamız gerekecek:
“Bir dahaki seçimde elbette üzerimize düşen görevi ve sorumluluğu en iyi şekilde yerine getireceğiz. Ancak sadece bir taraf için söylemiyorum, diğer tarafta da... Diğer taraf derken, elbette Millet İttifakı’nı kastediyorum. Bu ülkede kim iktidar olmak istiyorsa, bu ülkenin en büyük sorunu olan Kürt sorununu çözmek zorundadır ve sorun çözülmeden bu ülkeye demokrasi gelmeyecektir. Onun için hiç kimse Kürt halkının oylarını cebinde kesin olarak görmesin.”
Bu iki paragrafı arka arkaya okuyunca mesele vuzuha kavuşmuş oluyor.
HDP’nin parti politikalarının belirlenmesinde rol üstlenen üç başat aktörü üzerinden CHP ve İYİ Parti yönetimine verdiği mesajlar şu türden mesajlar oluyor:
-Söyleyin bakalım, Kürt meselesiyle ilgili ne yapacaksınız?
-Nasıl bir yol haritanız var?
-HDP oylarını aynı zamanda sizin de çıkarlarınıza hizmet edecek şekilde yönlendirmemiz için bizim taleplerimizi ne ölçüde karşılayacaksınız?
Demirtaş’ın üçüncü ittifak tehdidinin, Önder’in ‘kör bıçak’ teşbihinin arkasını Buldan net sözlerle dolduruyor.
CHP ve İYİ Parti’ye ‘ölü numarası’ yaparak bizi kandıramazsınız mesajını vermiş oluyorlar.
CHP’nin de parti yönetiminin HDP’yi kollamak veya öfkelendirmemek adına, PKK’ya karşı olabildiğince ‘tepkisiz kalma’, ancak mecbur kaldığı anlarda, (Gara katliamında olduğu gibi) ses verme stratejisiyle hareket ettiği görülüyor.
İYİ Parti yönetiminde de HDP korkusu nedeniyle terör meselesine dair sürekliliği olan bir söylem çizgisi görülmüyor.
Yani aslında her iki partide de HDP’nin hücumuna uğramamak için belli bir dikkatin gözetildiği ortada.
Ancak görüldüğü üzere, HDP, ittifak paydaşlarının bu şekilde hareket etmesini yeterli bulmuyor.
Köprüyü geçene kadar HDP oylarına ihtiyaç duyulduğunu hissettikleri için, bu ‘güvensizliği’ iş işten geçmeden izhar etmeye karar vermiş görünüyorlar.
Bu durum hiç kuşkusuz Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP ile, Akşener’in İYİ Parti’si için zor bir açmazı beraberinde getiriyor.
Zorluk şuradan kaynaklanıyor:
Kürtlerin yüz yıllık kimlik problemlerini AK Parti büyük ölçüde çözmüş durumda.
HDP’nin talepleri ise PKK’nın talepleriyle örtüştüğü için CHP, hele hele İYİ Parti’nin bu beklentiyi neresinden tutarak nasıl karşılayacağı büyük bir soru işareti.