Tarih: 29.09.2021 01:33

HDP deklarasyonu

Facebook Twitter Linked-in

HDP deklarasyonunun Erdoğan rejiminin gidişini öncelediğini söylemek, kulaktan kulağa fısıldanan bir sır değil. Deklarasyon metnin birinci niyeti ve eğer ben öyle söyleyebilirsem nihai amacı, muhalefete iktidar olmanın imkanlarını olgunlaştırmaktır. Cumhurbaşkanlığı rejiminde, iktidarın parlamento da değil de Cumhurbaşkanlığı makamında şekillendiği ve bu şekillenmenin temsil ettiği bir kurumsallık olduğu bir siyasi realiteyse, deklarasyon bu yolu sonuna kadar açık tutuyor.

Deyim yerindeyse deklarasyon, bu rejimde iktidara giden yolu, muhalefet için ve muhalefet adına bir otobana dönüştürüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için deklarasyon hiçbir talepte bulunmuyor. Siyasi sorunların çözüm yöntemi olarak öne çıkarılan müzakereci yaklaşımın bu bahiste neden suskun kaldığı, Kürt meselesiyle cumhurbaşkanlığı seçimleri arasında köprüler kurmadığı çok manidar hale geliyor.

Tek derdi Erdoğan rejimini göndermek olan birileri için bu deklarasyon, hiç kuşkusuz çok sağduyulu ve siyaseten olabilecek en yüksek uzlaşmacı karakter taşıdığı doğrudur. Ama Kürtlerin biricik derdi Erdoğan rejimine son vermek değildir. Elbette Erdoğan rejimini tarihin tozlu raflarına kaldırmak, Kürtlerin de yararınadır. Ama tarihin mantığı ve toplumsal gerçekler, Kürtlerin yararına olan olguların Kürt sorunun çözümüne dönüşmediğini de hatırlatıyor.

HDP deklarasyonunun bir tür siyasi olgunluğa da denk düştüğünü söylememek ciddi bir haksızlık olur. Benim kişisel endişemin odağında bu siyasi olgunluğu, başkaları için siyaset yapma imkânı sağladığı istikametindedir. Tuhaf olan da budur. Başkalarının siyaset yapma imkanlarını genişlet, kendin için bir köprü inşa etme. 

Yanlış anlamaların önünü kesmek için yeniden tekrar ediyorum; bu deklarasyon bir seçim stratejisi için çok kıymetli siyasi imkân ve manevralara işaret ediyor ama esas meseleyi de gözden kaçırarak onu bir şekilde bekleme salonuna alıyor. Türklerle birlikte demokrasinin inşasında aktif bir siyasi özne olduğumuzu unutmuyorum ama bu öznenin demokrasiye katkısının Kürt sorununu çözmek olduğunu da biliyorum. Demokrasinin inşasıyla Kürt meselesinin çözümü iç içe geçmişse, biz neden müzakereciliğimizin merkezine Kürt sorununu almıyoruz?

Müzakereci yaklaşımımız neden parlamento seçimleriyle sınırlanıyor? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde müzakereci yaklaşımın neden itibar görmeyeceği kısık sesle dillendiriliyor? Bir kez daha altını kalın çizgilerle çizmekte fayda var; Kürt sorunu çözülmeden ciddi ve saygın bir demokrasi inşa etmek mümkün değil.

Haydi diyelim önümüzdeki seçimlerde Erdoğan rejimine hep birlikte ve özellikle Kürtler büyük fedakârlık yaparak son verildi. Peki ya İttihatçı devlet ne olacak? İttihatçı zihniyetle, parlamentoda bu sorunu çözmek mümkün müdür? İttihatçı devleti parlamentoda Kürt sorununu çözmeye nasıl razı edebiliriz? İttihatçı devlet ve zihniyet bu ülkeyi Kürtlerle birlikte yönetmeye hiç yanaşmadı. Tam tersine, Kürt sorununu iktidarda kalmanın yegâne malzemesi haline getirdi bütün cumhuriyet tarihi boyunca.

İttihatçılar için en önemli mesele iktidar meselesidir. Ve bugünün seçim konjonktüründe iktidar cumhurbaşkanlığı makamıyla temsil ediliyor. Dolayısıyla Kürt meselesinin müzakere kapısı da bu makamdır. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde aktif ve müzakereci olmayan bir siyaset, hiç kimse kusura bakmasın, Kürt meselesini çözmeyi düşünemez. Kürt meselesinin çözümü mutlak bir şekilde, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin anahtarına dönüştürülmelidir. HDP deklarasyonunun yumuşak karnı da burasıdır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —