TÜİK, 2018 evlilik ve boşanma verileri kamuoyuyla paylaştı. Sonuçlarda şaşırtıcı bir şey yok. Evlilik oranlarındaki düşüşe karşılık boşanmalardaki artış bir önceki yıla göre bile tırmanışta!
Bunun nedenleri üzerine tartışabilmek mümkün. Hoş, yıllardır mevzuya ilişkin konuşuyoruz ya? Sosyal meselelerin tek bir gerekçe üzerinden yorumlanamayacağı ilkesinden hareketle son yıllarda ortaya çıkan tabloyu öyle hemencecik analiz edip yorumlamak imkânsız.
Modernleşme, bireyselleşme, bencilleşme, uzayan eğitim süreci, cinselliğin evlilik dışı yaşanabilmesinin kolaylaşması, özgürlüğün kaybedilmesi/bağımlılık korkusu, evliliğin oluşturduğu ekonomik külfet, fedakârlığın zor gelmesi, kişinin hayatın merkezine kendisini koyması gibi birçok sebebin sonuçla direkt ilgisi olduğu kesin!
Ailelerin, çocuklarını ben merkezli bencil tipler olarak yetiştirmeleri, sorumluluk sahibi olmayı ezilme/saflık olarak addeden bakış açılarını çocuklarına kimlik olarak yapıştırmaları onları, evlilik başta olmak üzere problemli insan ilişkileri yaşayan varlıklara dönüştürmekte.
Henüz tam anlamıyla modernleşememiş, tüm beğenmezliğimize karşılık geleneğin köşeye bucağa yerleşmiş etkisi, modern insan yalnızlığının soğuk ve istenmez yüzünü henüz bizlere/topluma göstermiş değil.
Bireysellik ve özgürlük!
Hâlâ huzurevleri eleştirisinin yapılabildiği, torunları ninelerin büyütme şansını yakaladığı güzel ülkemde bireysellik ve özgürlük tutkusunun Batılının bireysellik ve özgürlük anlayışı arasında fersah fersah fark var.
Dinin teamül ve muamelatından en uzak insanın bile bir şekilde, aile, akran, sosyal ortam vesilesiyle inanç, gelenek çerçevesinde şekillenmiş bir toplum baskısının muhatabı olduğu bir hakikat!
Olanca modernleşme tutkumuza, özgürlük arayışımıza karşılık toplumsal hafızanın kültürel DNA´sı bir avuç insan dışındakilere Batılı formatta bir özgürleşme imkânı sağlamadığı gibi Batı tipi yalnız ve izole bir hayatın içine düşmekten de koruyor.
Biliyorum; kapalı bir toplumuz ve bazı konularda konuşmayı sevmediğimiz gibi kelam edenleri de şiddetle kınama potansiyelimiz bulunur. Lakin bu, evlilik yaşının yükselmesinin, evlilik oranlarının düşmesinin bizim dindar/muhafazakâr mahalle için anlamının daha farklı, etkileri daha derin olduğu gerçeğini değiştirecek değildir.
Helal-haram kaygıları
Detaya girip uzun uzun konuşacak değilim. Helal-haram kaygıları üzerine bir yaşam inşa etme telaşındaki insanın evlilik yaşının artmasıyla bu kaygıdan azade birinin hayatının ve seçimlerinin aynı olmayacağı aşikâr değil midir? Açıkçası ben; azalan evlilik, yükselen evlilik yaşı grafiğindeki dindar/muhafazakâr gençliğin oranını merak ediyorum!
Geçtiğimiz günlerde bir abla, ?Evlilik yaşının düşürülmesi için hiç çalışma yapıyor musunuz? Büyükşehirler, kariyere odaklanıp evlenmeyen, sonra da evlenecek birini bulamayan kırkına gelmiş insanlarla dolu!? Diye sordu da ne cevap vereceğimi şaşırdım.
Doğuda hala çocuk gelinleri önlemeye yönelik projeler üretilip çalışmalar yapılırken büyükşehirlerde durum tam tersi! Doğuda çocuk yaşta anne olmuş, hayatında kayıp bir dönemin olduğunu itiraf eden annelere karşılık Batıda ?evlenmek istiyorum ama kimse yok? diyen kırk yaş civarı bekârların serzenişlerini dinliyorum!
Doğurganlık çağlarının son demlerinde olduklarını hissedip son bir umut evlilik manevrası yapmaya çalışan kariyerli, çalışan, para kazanan, bakımlı, genellikle yalnız yaşayan bir yığın kadınla tanışıyorum. Bu yalnızlık, Batının modern insan yalnızlığına çok benzemese de mutsuz olduklarını artık gizlemeyen, evlatlık edinmeyi düşündüğünü söyleyen başarılı profilli ama kirpik diplerine kadar mutsuz kadınlarla karşılaşıyorum; üzerine yazmamak, konuşmamak bu gerçeği değiştirecek değildir ki!