Bütün mitinglerde sözlerine şöyle başlasın: "Sevgili halkım sizi anti-emperyalist, anti-firavunist, anti-kapitalist, anti-faşist bir bilinçle selamlıyorum."
İlk seçim vaadi şu olsun: "Terörün merkezi İncirlik kapanacak. Artık oradan kalkan uçaklar sizin üzerinize bomba yağdıramayacak."
Hemen arkasından şöyle desin: "Terörün fısıltı üssü ABD elçilikleri de kapanacak. Artık bu ülkede elçilik görünümündeki casus yuvalarında darbe planları yapılamayacak."
Tam bu noktada biraz duraksasın. Çanakkale´yi düşünsün; verdiğimiz şehitleri, akıttığımız kanları, bir İngiliz kurşunuyla yere yığılan kahramanları... Çanakkale´de yatan Türkleri, Kürtleri; Hindistanlı, Iraklı, Yemenli, Filistinlileri... Gözleri biraz yaşla dolsun. Sesi 100 yıllık bir hınçla titresin; boğazı düğümlensin, tam söyleyemesin: "24 Haziran Batıcılığın bittiği gün olacak. İngiliz kibrinin, Fransız edepsizliğinin, Avrupa istikbarının bittiği gün olacak. Artık bu ülkeye hiç bir Batılı hocalık taslayamayacak. Bize eşit muamele yapmayan hiç bir ülke kalmayacak. İlerleme raporları adı altında hiç kimse bu ülkeyi aşağılayamayacak, emirler yağdıramayacak."
Sonra,
"Sevgili halkım!" desin,
"Fitch´in kredi notları bizi zerre kadar ilgilendirmiyor. Bizler Ramazan´ın çocuklarıyız. Bu ülkeyi dolarla terbiye etmek isteyenler bilsin ki, bizler dolarsız yaşayabiliriz ama onursuz yaşayamayız."
Tam bu noktada da biraz duraksasın. Yine gözleri yaşarsın. Türkiye´nin tam bağımsızlığı için can veren gençler gelsin aklına, yine boğazı düğümlensin, konuşurken gözlerinden süzülen yaşları gizlemeye çalışsın: "Artık bu ülkede Denizler ölmeyecek, Metinler vurulmayacak. ´Kahrolsun Amerika´ diyen her gencimiz birinci sınıf vatandaş muamelesi görecek."
Şöyle devam etsin sonra:
"Kimse bize uluslararası sözleşmeler, uluslararası hukuk, uluslararası toplum filan gibi hikâyeler okumasın. Böyle laflarla kimse bize yaşam tarzı dayatmasın. Bizler Batı´nın istediği gibi yaşamak zorunda değiliz. İşte buradan ilan ediyorum: 24 Haziran´ın hemen ertesinde, İstanbul´da İstanbul Sözleşmesi´ni törenle yakacağız. 6284 sayılı kanunu çöpe atacağız. Kadını erkeğe, erkeği kadına, çocuğu anne-babasına düşman edecek hiç bir madde bu ülkede resmi belgelerde yer almayacak."
Sonra Üniversitelere seslensin:
"Bu ülkenin üniversiteleri, Batılı teorilere bulgu toplayan laboratuarlar haline getirilmiştir. Kimse kusura bakmasın, bizim akademisyenlerimiz Batılı teorisyenlerin ´bulgu hamalı´ değildir. Buna son vereceğiz. Sahih olan her bilgi bizim için değerlidir. Objektif olan her uzman bizim için değerlidir. Ama kimse bize salt Batılı bakış açısını bilim diye yutturmasın. Üniversitelerimiz, gerçekten özgür ve bağımsız bilginin üretildiği yerler olacak."
Sonra, gözleri kalabalığın üstünde biraz gezdikten sonra, kürsünün yanında bekleyen oğlunun elinden tutsun. Önce "Adalet" diye bağırsın ve şöyle desin: "Hırsızlık yapan oğlum olsa cezasını keserim. Bu ülkede hiç kimse ırkından, dilinden, sınıfından dolayı kayrılmayacak." Sonra Hz. Hüseyin´in oğlunun şu duasını okusun: "Allah´ım bana öyle bir duruş ver ki, hiç bir düşmanım kendisine haksızlık yapacağım gibi bir kaygıya kapılmasın. Bana öyle bir duruş ver ki, hiç bir dostum kendisine iltimas geçeceğim gibi bir ümide kapılmasın." Meydanı dolduran kitleyle birlikte "Amin" desin.
Sonra meydandaki köylülere, garibanlara, yoksullara, yüzü çileyle yoğrulmuşlara baksın; içe kapanıklara, insan içinde konuşamayanlara, tutunamayanlara, atanamayanlara, kınanmışlara, horlanmışlara, kalbi kırılmışlara, hep dışarıda bırakılmışlara, her daim yüreğinde kaygıyla yaşayanlara, gün yüzü görmemişlere, anksiyete teşhisi konmuşlara, depresiflere, münkesirlere... Sonra, her gün dünyada açlıktan ölen 24 bin çocuktan birinin yüzünü gözünün önüne getirsin hepsinin adına.
Bu sefer gözyaşlarını gizlemesin. Sesini kontrol etmesin. Nasıl çıkıyorsa öylece haykırsın:
"24 Haziran, mustazafların günü olacak; yoksulların, garibanların, yolda kalmışların, çöp toplayıcıların, fahişelerin, bedeni sermaye edilmişlerin, düşürülmüşlerin günü olacak. 24 Haziran emekçilerin, alın terinin, gözyaşının; karamsarların, kötümserlerin, kenardakilerin, sınırın dışındakilerin, çizginin altındakilerin, adam yerine konulmamışların günü olacak. Kovulmuşların, ezilmişlerin, tedirginlerin, hastir çekilmişlerin günü olacak. 24 Haziran kısa çöpün uzun çöpten hakkını aldığı gün olacak..."
Devam edemesin. 100 yıllık bir hınçla ağlasın. Kendini tutamasın; bütün mazlumlar adına, kodamanlara ağzına ne geliyorsa saydırsın.
Sözlerini şöyle bitirsin:
"Size rahat bir yaşam vaat etmiyorum. Size onurlu, şerefli, tam bağımsız bir Türkiye vaat ediyorum."
Son cümlesi şu olsun:
"Ben bunları bana oy versinler diye yapmıyorum. Allah rızası için yapıyorum... Allah rızası için."