Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan Malezya’da düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi’ne katıldı.
“Kalkınma Önceliği ve Zorluklar” başlıklı zirvenin ev sahibi Malezya’nın 94 yaşındaki efsanevi Başbakanı Dr. Mahathir Muhammed’di.
Zirveye Türkiye’den Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında, İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Katar Emiri El Sani ve Endonezya Devlet Başkan Yardımcısı da katıldılar.
Katılacağı açıklanan Pakistan Başbakanı Imran Han ise son anda ziyaretini iptal etti. İptalin arkasında Pakistan’ın ekonomik olarak elini kolunu kaptırdığı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen baskılar var.
Baskıların sebebi, Malezya’daki zirveyi, Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yaptığı ve başını çektiği İslam Konferansı Teşkilatı’na alternatif bir girişim olarak görmesi.
Suudiler ve İKT Genel Sekreteri rahatsızlıklarını açıkladılar.
Malezya, Türkiye, İran, Endonezya ve Katar’ın bir araya geldiği bir zirvenin Suudileri rahatsız etmesi normal. Dr. Mahathir ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da IKT’nın atıl halinden şikayetçi olup, bu işbirliklerinin artacağının sinyalini verdiler.
Buraya kadar olan kısmı tabii ki önemli, Türkiye’de zirveyle ilgili haberler de genelde bu tartışmalar çerçevesinde verildi.
Tabii dünyadaki bütün gelişmelerle ilgili olarak yapıldığı gibi bu zirveden de “Türkiye korkusu”, “Malezya Başbakanı’ndan Türk savunma sanayine övgü” gibi narsist başlıklar çıkarıldı.
Zirveyle ilgili sosyal medyada en çok ilgiyi ise emektar Başbakan Mahathir Muhammed’in yaptığı cesur açılış konuşması gördü.
Konuşma Türkiye’de de haber oldu ama bir miktar sansürlenerek.
Örneğin Mahathir’in konuşmasında “Bugün dünyanın saygısını kaybettik. Biz artık ne bilimin kaynağı, ne de insan medeniyetinin rol modeliyiz" dediği haberlerde yer aldı ama hemen ardından söylediği cümle herhalde fazla sert bulunup çıkarıldı: “Biz, İslam’dan korkulmasına neden olduk.”
Yine konuşmasından şu bölüm haber yapıldı:
“Bugün hiçbir Müslüman ülke gelişmiş olarak tanımlanmamaktadır. Bütün servetlerine rağmen bu ülkeler gelişmekte olan sınıfındadır. Bu ülkeler maalesef zayıf ve İslam ümmetini korumada yetersiz kalmıştır."
Ama devamındaki daha sert şu eleştirileri atlandı:
“18’incü yüzyıldan 20’inci yüzyıla kadar uzun zaman Müslüman ülkeler Avrupalı güçlerin egemenliği altındaydı. Şimdi büyük ölçüde hepimiz bağımsızlığımızı kazanmış durumdayız. Ama bağımsız milletler olarak daha iyisini yapamadık. Hatta bazılarımız tekrar eski kolonyal efendilerimize bağımlı hale geldi. Bugün küçük Müslüman devletler bile iyi yönetilmiyor. İster otoriter ol ister olma iyi yönetim imkansız değildir. Bizler baskıcı olmamalıyız.”
Yine de halimize şükretmeliyiz. İran medyası bu kadarını bile veremedi.
94 yaşındaki Dr. Mahathir, masada sağında ve solunda oturan Türkiye ve İran Cumhurbaşkanlarının arasında bu cesur özeleştirileri yaparken, insan dinleyiciler arasında onu izleyen bir ismin aklından ne geçtiğini merak ediyor:
Enver İbrahim’in...
Dr. Mahathir’in siyasi hayatı, neredeyse 1957’de İngiltere’den bağımsızlığı kazanan Malezya’nın tarihiyle eşit.
1950’lerde genç bir tıp doktoru olarak katıldığı milliyetçi ve muhafazakar Malay Birliği Milli Teşkilatı (UMNO) partisinden 1964 Meclis’e girmiş, bir malay milliyetçisi olarak bir kez partiden atılmış ardından tekrar döndüğü partisinde 70’lerde bakan olmuş, 81’e kadar bakanlıklar, başbakan yardımcılığı yapmış, yeni ekonomi programını hazırlamış, 1981 yılında da ülkenin dördüncü Başbakanı seçilmişti.
1981-2003 arası 22 yıl boyunca oturduğu Başbakanlık koltuğunda Malezya’yı, bugünkü Malezya yapan isim oldu.
Ama bunu tek başına yapmadı.
1982’de kabinesine aldığı 35 yaşındaki genç bir siyasetçiyle birlikte yaptılar; Enver İbrahim’le.
Aslında Dr. Enver İbrahim, Dr. Mahathir’in sağcı milliyetçi siyasi çizgisinden epey uzak İslami gençlik hareketinin lideriydi. Genç yaşına rağmen 70’lerde hapis yatmış, açlık grevleri düzenlemişti.
Aynı zamanda ihya ve tecdid çizgisinde, dünyadaki İslami hareketlerce tanınan bir entelektüeldi. 80’lerde Türkiye’de de çok tartışılan “bilginin İslamileştirilmesi” gibi tartışmaları başlatan İsmail Raci Faruki ile birlikte ABD’de Uluslararası İslami Düşünce Enstitüsü’nü kurmuşlardı.
1991’e kadar çeşitli bakanlıkları yürüten, eğitim bakanlığında yıldızı parlayan Enver İbrahim’i, Mahathir 1991’de Maliye Bakanı yaptı. Mahathir ve İbrahim, “Malezya Başarabilir”, “2020 Vizyonu” hedefler koyarak büyük bir kalkınma hamlesi başlattılar ve Malezya’yı Asya’nın kaplanları arasında soktular. Enver İbrahim, Mahathir’in doğal halefiydi artık.
Ama Enver İbrahim için sadece ekonomik kalkınma yeterli değildi.
İslam’ın çok kültürlülük ve demokrasiyle biraya gelmiş bir modelini Malezya’da hayata geçirmek istiyordu. Örnek aldığı model farklı dinlerin ve kültürlerin asırlarca birarada yaşadığı ve yüksek bir kültür ürettiği İslam’ın altın çağı olan Endülüs’tü. Endülüs’ün o parlak yüzyıllarına “Convivencia” yani “yaşa ve yaşamasına izin ver” adı verilmişti. Dr. İbrahim, Malezya’da “Convivencia” çağını başlatma hayaline etrafında toplanmış gençleri ve aydınları da inandırmıştı. Kurduğu Uluslararası İslam Üniversitesi bu idealin taşıyıcısıydı.
Bu hayale inanan aydınlardan biri de Pakistanlı düşünür Ziyaüddin Serdar’dı. Londra merkezli “İcmalci” denen İslamcı elit bir entelektüel grubun içindeki Serdar, kitapları pek çok dile çevrilmiş, Türkiye’de de tanınan bir isim.
Pakistan’da tebliğ cemaatinden Afganistan’da Usame Bin Ladin’e, Avrupa ve Türkiye’deki İslami hareketlere kadar her yeri dolaşmış, herkesle tanışmış, İslami düşünce içinde çıkış ve çözüm yolları aramış ama onu en çok Enver İbrahim heyecanlandırmıştı.
2004 yılında yazdığı (Desperately Seeking Paradise: Journeys of A Sceptical Muslim) ve Türkçe’ye umutsuzca kısmı atılarak “Cenneti Arayan Adam: Septik Bir Müslümanın Yolculuğu” diye çevrilen kitabında işte bu arayışlarını ve Malezya’daki hayal kırıklığını anlatıyor.
İlk hayal kırıklığı Malezya’nın büyümesinin beklenmedik sonuçları olmuştu:
“Ekonominin büyümesi yalnızca genel yaşam standartlarını yükseltmekle kalmadı bazıları için olağanüstü bir zenginlik üretti. Yeni zenginler gösterişli yaşamlar sürmeye başladı. Tasarımcı imzalı giysiler, pahalı aksesuarlar ve BMW veya Mercedes standart hale gelmişti. Özelleştirilebilecek her şey özelleştiriliyor ve Başbakan’ın çevresinde kümelenmiş dostlarına satılıyordu. Çok fazla çaba gösterilmeden elde edilen ani zenginlik, büyük fikirler doğuruyor ve Malezya büyük, çok büyük düşünüyordu: Bu düşünceler [1998-2004 arasında] dünyanın en yüksek binası olan Petronas Towers ve dünyanın teknolojik bakımdan en gelişmiş uluslararası havaalanı şeklinde somutlaşıyordu. Bu milletin uzun süredir Guinness Rekorlar Kitabı’na duyduğu hayranlık, nihayet orada yer almalarıyla gerçeğe dönüşüyordu.”
Malezya büyüdükçe, Mahathir’in yakın çevresinde bir saadet zinciri ortaya çıkmıştı. Ülkenin ekonomisinin patronu olan Enver İbrahim, aynı zamanda yolsuzluklarla mücadele eden bakanlığın da başındaydı. Sık sık ehliyet, liyakat, kurumsal sorumluluk, yolsuzlukla mücadele için sesini yükseltiyor, Serdar’ın tabiriyle “Mahathir ve onun kibirli ensesi kalın ahbapları Enver’i küçümsüyordu.”
İkisi arasındaki ipler 1997’deki Asya Finans Krizi’nde koptu. Tartışma çok tanıdık.
Çöken ekonomiyi toparlamak için Enver İbrahim, faizleri artırıp, kuru dengelemeyi ve IMF ile anlaşarak kemer sıkma politikaları uygulanmasını savunuyordu.
Mahathir ise içe kapanmacı eski usul mali politikalarla devam etmek istiyordu. Komşu Endonezya’daki muadili Suharto’nun ekonomik krizle başlayan isyanlarla devrildiğini görmüş ve korkmuştu.
Mahathir’e göre krizin arkasında Malezya’nın kalkınmasını kıskanan dış güçler, Soros, Yahudiler, yabancı basın ve IMF vardı.
Bir bakanlar kurulu toplantısında tartıştılar, Mahathir, Enver İbrahim’den istifa etmesini istedi ama o kabul etmedi ve direndi. Parti içindeki eğitimli genç kadrolar Enver İbrahim’in tarafındaydı.
Bunun üzerine Dr. Mahathir, elinin altındaki medya gücünü ve propaganda makinesini harekete geçirdi.
Bir parti toplantısında “Enver İbrahim’in Başbakan Olmaması İçin 50 Sebep” adlı bir kitap dağıtıldı. Kitapta, Enver İbrahim yolsuzlukla ve eşcinsellikle suçlanıyordu.
Eşcinsellik, Malezya yasalarına göre ağır bir suçtu, Malezya siyasetinde birini itibarsızlaştırmak için daha önce de kullanılmış etkili bir silahtı.
Kampanyaya Mahathir’in kontrolündeki yargı ve medya da katıldı.
Enver İbrahim’in eşinin şoförü, polise gidip, Enver İbrahim’in kendisiyle zorla ilişkiye girdiğini iddia etti.
İddialar ayrıntılarıyla gazetelerin manşetlerinden verildi. Enver hakkında soruşturma açıldı.
Soruşturma üzerine Dr. Mahathir Enver İbrahim’i bakanlıktan aldı ve partiden ihraç etti.
Ama burada da durmadı. Bu kez yolsuzluk iddiaları dolaşıma sokuldu. Enver İbrahim hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Mahkemeye çıkarıldığında bir gözünün morardığı görülmüştü. Sadece tutuklanmamış, ülkenin iki numaralı ismi bir de karakolda dövülmüştü.
Önce yolsuzluktan dokuz yıl ceza aldı, birkaç ay sonra da eşcinsel ilişkiden altı yıl ceza daha verildi. Şoförün iddiaları, güya Enver İbrahim’den alınan DNA örneğiyle doğrulanmıştı.
Beş yıl hapis yattıktan sonra 2004 yılında yüksek mahkeme kararı bozdu. Şoförün iddialarının çelişkili olduğuna, DNA örneğinin nereden alındığının belli olmadığına karar verdi ve Enver İbrahim hapisten çıktı.
Ama mahkum olduğu için beş yıl siyaset yasağı vardı. Bu sırada yurtdışına gitti, üniversitelerde ders verdi, think tanklerde çalıştı.
Onun hapse girmesinden sonra Dr. Mahathir, ülkedeki ipleri iyice elinde toplamış, otoriterliğin dozunu artırmış, dünyada gazetecilerin en büyük düşmanı ilan edilmişti. Nazi soykırımını inkar eden, 11 Eylül’ü ABD’nin yaptırdığını söyleyen açıklamalarıyla dünyada da eski itibarını kaybetmişti. Kendisine yönelik protesto gösterilerini bile hapisten telapati yoluyla Enver İbrahim’in organize ettiğini söylüyordu.
2004 yılında Başbakanlık koltuğunu Abdullah Bedevi’ye bırakıp, partinin manevi lideri olarak kenara çekilmişti.
Enver İbrahim, dört yıl sonra 2008 yılında eşinin lideri olduğu parti için tekrar siyaset meydanına indiğinde hakkında bir kere daha eşcinsellik suçlaması yapıldı. Bu kez eski bir danışmanı olan genç polise gidip ondan şikayetçi olmuştu. Bir kere daha tutuklandı, sonra mahkeme iddiaları mesnetsiz bulup onu tekrar akladı.
Artık başbakanlık koltuğunda ise ülkenin ikinci başbakanın oğlu, üçüncü başbakanının yeğeni aristokrat bir aileden gelen Necip Rezak oturuyordu.
Enver İbrahim, bir sonraki seçimlerin favorisiydi. Hatta Dr. Mahathir’e Enver İbrahim yeni başbakan mı olacak diye sorulmuş o da “O ancak İsrail’in Başbakanı olur” demişti.
Enver İbrahim tam 2014 seçimlerinde aday olacağını açıklamıştı ki temyize giden eşcinsellik suçlaması cezası yüksek mahkeme tarafından bozulup, onandı.
Böylece 2015 yılında aynı suçtan bir kere daha hapse girdi.
O hapisteyken Malezya Necip Rezak’ın iktidarı altında iyice yolsuzluk ekonomisine teslim olup, fakirleşmişti.
Rezak’ın Kudüs, ümmet hamaseti de bu yıkımı örtmeye yetmedi.
Halk sokaklara çıktı. Artık yolsuzlukları ayyuka çıkmış Rezak’ın istifasını isteyenlerden biri de onu oraya getiren hocası Dr. Mahathir’di.
Rezak direnip, iktidarda sertleşince, Dr. Mahathir 91 yaşında, kurucusu olduğu ve 22 yıl başkanlığını yaptığı iktidar partisine karşı bir parti kurarak, tekrar mokasenlerini giydi.
Enver İbrahim’in mahkemesine gitti, ondan helallik istedi, barıştılar.
Ve 2018 seçimlerinde hapisteki Enver İbrahim’in eşinin başkanlığını yaptığı parti ve Mahathir’in partisinin kurdukları ittifak sandıktan zaferle çıktı.
Necip Rezak yolsuzluktan hapse atıldı. Mahathir 93 yaşında ülkenin Başbakan’ı oldu.
2020 yılında ise artık koltuğu çok çile çektirdiği Enver İbrahim’e bırakması bekleniyor.
Herhalde Enver İbrahim, şimdi bilgece İslam dünyasına tavsiyelerde bulunan 94 yaşındaki Mahathir’i dinlerken, Malezya’nın kaybolan bu yıllarını düşünmüştür.
Neyse ki Dr. Mahathir 90’lı yaşlarda olsa da hatadan dönmüş, ülkesine verdiği zararı telafi edebilmek için elini taşın altına sokmuştu.
Ama aynı hatalar onun konuşması sürerken yanı başında liderlerinin oturduğu iki ülkede yaşanmaya devam ediyor.
İran’da ülkenin eski başbakanı ve muhalefet lideri Musavi hala ev hapsinde. Türkiye’de ise yeni parti kuran eski Başbakan’ın kurucularından olduğu üniversiteye kayyım atandı.
Ziyaüddin Serdar, 2004 yılında “Cenneti Arayan Adam”da, Enver İbrahim’in hapse atılması sonrası yaşadığı hayal kırıklığı için şöyle yazmıştı:
“Bu dönem bizim 1492 yılımızdı. Bizler Endülüs’ten sürülüyorduk. İbn Hazm’ı düşünmeye devam ettim. Bir defasında “Ne kadar açık fikirli ve zeki olursanız olun, otoriterlik daima çevrenizden dolanacak bir yol bulur" demişti. İbn Hazm’a göre çoğulculuk ve otoriterlik sürekli bir savaşa kilitlenmiştir. Tek bir megaloman inşa edilmesi onlarca yıl, hatta yüzlerce yıl almış bir cenneti anında yıkabilir. İbn Hazm Endülüs’ün böyle kaybedildiğini anlatıyordu... Umutsuzca aradığım cenneti tasarlayacak en mükemmel kişi hapsedilmişti. Cennet belki de bulunmak istenmiyor diye düşündüm.”
(Daha fazla okuma ve bilgi için yazıda çokça yararlandığım, üniversite eğitimini Malezya’da tamamlamış, Asya siyaseti üzerine uzman olan Şehir Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Hasan Kösebalaban’ın geçen yıl Karar için yazdığı “Doktor Mahathir’in Dönüşü Umutlu Başlangıç” başlıklı yazısını tavsiye ederim) https://www.karar.com/gorusler/hasan-kosebalaban-yazdi-doktor-mahathirin-donusu-umutlu-baslangic-851516