Yazarımız Ziya Gündüz, Hasan Sabaz ile bir röportaj gerçekleştirdi...
Hocam, öncelikle şu sorudan başlayalım. Siz okuma bilincini nasıl kazandınız?
Aslında belki soruyu şöyle sormak lazım: “Okuma bilincine sahip olduğunuza inanıyor musunuz?” Öncelikler sıralama düşündüğümüzde iyi bir okuma bilincine sahip olduğumu düşünmüyorum. Belki bunun için gayret ediyorum diyebilirim.
Okuma bilinci konusunun ise üç yönü olduğunu düşünüyorum. İlk olarak ve belki de en önemlisi herhangi bir ölçü ile değerlendirilemeyecek olan insanın içindeki okuma istediğidir. İkincisi ve benim için önemli olduğunu düşündüğüm etken aile içerisinde okumaya çok önem veren ve diğer aile üyelerini etkileyen birinin bulunmasıdır. Üçüncü olarak da okul sürecini ve okumayı sevdirerek yapılan eğitim faaliyetlerini sayabilirim. Ben daha çok ağabeyimin okumaya olan ilgisinden ve çok sayıda kitaba sahip olmasından etkilendiğimi söyleyebilirim.
AĞABEYİM OKUMADA BANA ÖNCÜLÜK ETTİ
Sizce bir insan neden okumalıdır?
Çok zor bir soru hem de daha söyleşinin başında… Belki okumamanın olumsuz etkilerinden ve sonuçlarından yola çıkarak okumanın önemini ortaya koyabiliriz. Okumamanın bir birikim oluşturamamanın hem bireysel hem de toplumsal anlamda olumsuz sonuçları vardır. Yüzeysel kalma, bazen yanlış örnekler üzerinden tavır ortaya koyma, değerleri temellendirememe, ufuk sahibi olamama gibi sonuçlarla karşılaşmak mümkündür. Tabii bununla okumamın bu olumsuzlukları tümüyle ortadan kaldıracağını iddia etmiyoruz. Elbette faydadan çok zarar verme, inşadan çok imha etme ve insanın arayış çabasını yanlış yönlendirme amaçlı metinler de vardır ve bazen büyük toplumsal sorunlar “yanlış zeminde” ve yanlış hedeflerle yapılan okumalardan kaynaklanmaktadır. Ama şunu da biliyoruz ki, okuma eylemi en yanlış mecrada seyrettiği sırada bile insanı kolaylıkla insani erdemler noktasına taşıyabilir. Çünkü okuma bir süre sonra kitaptan insanı ve evreni okuma çabasına dönüşür. İlk emrin “oku” olması ve çokça tefekkürün tavsiye edilmesindeki hikmetlerden biri de bu olsa gerektir.
YÖNLENDİRMELERE, DAHA AÇIK BİR HALE GELİRİZ
Okumazsak bizi ne gibi tehlikeler bekler?
Bir defa en önemlisi okumanın verdiği lezzetten mahrum kalırız ki, bu başlı başına büyük bir eksikliktir.
Bunun dışında şunları söyleyebiliriz.
Okumazsak yönlendirmelere, manipülasyonlara daha açık bir hale geliriz.
İşlemeyen demirin pas tutması, çalışmayan bedenin hamlaması, daha kırılgan hale gelmesi gibi okumadığımızda zihin dünyamız gittikçe daralır, ufuksuzluk belirir, farklı duyguların aklın yerine geçmesine neden olur.
Okumak bir konuda muhakeme gücünü geliştirdiği gibi gördüklerin üzerinden daha derinlikli tahliller yapmanı sağlayabilir. Okumama bunun tam tersini ortaya çıkarır.
Okumayla elde ettiğimiz birikimi başkasıyla paylaşma, başkasına faydalı olma gibigüzel bir davranıştan da mahrum kalmış oluruz.
OKUMA, İTİRAZI, MANTIKSIZLIĞA KARŞI ÇIKMAYI ÖĞRETİR
Okumak insana ne gibi özellikler kazandırır?
Aslında az önceki soruda bunun cevaplarının bir kısmını da vermiş olduk.
Bununla birlikte okuma insanda başkasının yaşadıklarını, sıkıntı ve sevinçlerini anlamaya yardımcı olabilir.
İyi bir okuma, itirazı, mantıksızlığa karşı çıkmayı öğretir. Aldatılanların büyük kısmı ya iyi bir okumaya sahip değildirler ya da okumaları gerçeklikten kopuktur.
Okuma, insana evrende neye karşılık geldiğini gösterdiği için beraberinde tevazu ve alçakgönüllülüğü de getirir.
Bir Müslüman açısından okuma ve öğrenme en önemli eylemlerdendir. Gazali gibi büyük alimler, ilim öğrenmenin neden ibadetten daha üstün olduğuna dair eserler vermişlerdir. Gazali’ye göre bilmeyen biri ibadetlerinde yanlışa düşer ve bunun farkına bile varmaz.
Bunların dışında son dönem bilim adamlarına göre düzenli okuma iletişim becerilerinin gelişmesine, psikolojik sorunların azalmasına, beyin fonksiyonlarının daha iyi işlemesine yardımcı olur.
OKURKEN NOTLAR ALMAK ÖNEMLİDİR
Kitap okurken neye dikkat etmek gerekiyor?
Okunan kitaba ve okuyucunun durumuna göre değişir.
Ağır ve anlaşılması zor kimi kitaplar için sessiz ve sakin ortamlar bulmak önemlidir. Okurken notlar almak konunun anlaşılmasına katkı sağlar. Bunun yanı sıra önemli yerlerin altını çizmek, yanına kısa notlar düşmek faydalı olabilir. Ben kitabın özelliğine göre her iki yöntemden de faydalanıyorum. Bazen ikinci kez okuduğum kitaplarda altı çizilmiş yerler gördüğümde odaklanmak ve konuyu anlamak konusunda kendimi daha hazır hissediyorum. Bu arada evet, ikinci kez okuduğum çok sayıda kitap var.
Okunan kitabı en kısa zamanda biriyle paylaşmak, bazı kısımlarını tartışmak, eleştiriye tabi tutmak, anlama açısından son derece önemlidir diye düşünüyorum.
NİTELİKLİ ESERLER NİTELİKLİ ZİHİNLERDEN ORTAYA ÇIKAR
Türkiye’de çok ciddi kitap basımı var. Sizce nitelik anlamında basılan kitaplar ihtiyacı karşılıyor mu?
Belki bundan 10-15 sene öncesiyle kıyaslarsak basılan kitap sayısının arttığını söyleyebiliriz; ama uluslararası istatistikler öyle söylemiyor. Evet, Türkiye’de okuma oranı düşük; ama bu arada basılan kitap sayısı da dünyada birçok ülkeye göre çok düşük. Üniversitelerin sayısının artmasına, yayınevlerinin ve yazarların çoğalmasına rağmen okunan kitap sayısında azalma var. Bazıları bunu dijital materyalleri artmasıyla açıklamaya çalışıyor; ama bu çok da açıklayıcı bir şey değil. Dijital materyaller burada arttığı kadar dünyanın başka ülkelerinde de artıyor; ama oralarda okuma oranı yükseliyor.
Kabul etmek lazım bu ülkede batılılaşma hareketleri ile beraber geçmişle kopukluk yaşandı ve bu da en çok kültürel alanı vurdu. Harf ve dil devrimleriyle eskiyle kopan bağlar kuşaklar arası çatışmaya, anlaşamamaya, farklı bir dil ve dünyaya sahip olmaya neden oldu. Bunların dışında eğitim politikaları okumayı teşvik edeceğine maalesef olumsuz açıdan etki ediyor. Ezberci eğitim sisteminde, bu kadar çok sınavın bulunduğu sistemde düzenli bir birikim oluşturacak okumaların oluşması zordur.
Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek…
Nitelikli eserlerin az olduğu konusunda size katılıyorum; ama buna yönelik de çok büyük bir talebin olduğunu düşünmüyorum.
Nitelikli eser sayısı az, doğru. Tabii bunun tek sebebi talep olması değil. Nitelikli eserler nitelikli zihinlerden ortaya çıkar, bunun için de büyük birikimlerin bir araya gelmesi gerekir. Son doksan senedir inanç ve geleneğin devre dışı bırakıldığı, yönün batıya çevrildiği bir süreci yaşıyoruz. Batıdan yapılan tercümeler ile yeni bir toplum inşası projesinin de pek tutmadığını göz önünde bulundurursak nasıl kötü bir hal içinde olduğumuz daha iyi anlaşılır.
Tabii bu kadar karamsarlıkla beraber son dönemde doğu ve batı düşünce dünyasını iyi bir tahlile tabi tutan, komplekssiz düşünürlerin de kendini gösterdiğini söyleyebiliriz ki, bu önümüzdeki yıllar için umut vericidir. Belki okuyucusu az; ama nitelik yönünden oldukça iyi durumda eserlerin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Nitelikli eserlerle beraber nitelikli bir okuyucu kitlesinin de ortaya çıkmasını bekliyoruz.
HER SINAV ÖĞRENME ARACI OLMALIDIR
Aynı zamanda eğitimci yönünüzde var. Sizce okullarda, gençlere bir okuma bilinci kazandırılıyor mu?
Bireysel çabaların dışında devlet eğitim politikası olarak bu yönde ciddi adımların atıldığını düşünmüyorum. Sınavların sadece ölçme ve değerlendirme ölçüsü olarak kullanılması perspektifinden vazgeçilerek “her sınav bir öğrenme aracıdır” noktasına gelinmesinin faydalı olacağını düşünüyorum. Her şey bir yana eğitimcinin okumaya zaman ve maddi kaynak ayırmanın öneminin farkına varması öğrenciyi de etkilemesi açısından önemlidir.
FARKLI KİTAPLAR OKUMAK İYİDİR
Kitap tavsiyesinde bulunduğunuzda neye dikkat ediyorsunuz?
Kitap tavsiyesinde genellemecilikten uzak durmaya çalışıyorum; ama bazen ısrarlar üzerine kitap listeleri oluşturmak zorunda kalıyorum.
Şöyle açayım:
Kitap tavsiye etmeden önce muhatabı tanımak, ilgilerini ölçmek, seviyesini bilmek gerekir. Bazen zamansız yapacağınız bir kitap tavsiyesi kitaptan soğumaya da neden olabilir.
Farklı kitaplar okumak elbette iyidir; ama insanın ilgisinin olduğu alanda daha yoğun okumalar yapması kanaatimce daha iyi bir yoldur. Tabii birçok alanda okuma yapabilen, çok yetenekli kişileri de alan daraltması yaparak köreltmenin, rahatsız ederek kitaptan soğutmanın anlamı yok.
EĞİTİMCİLER BU SORUYA ÇALIŞMALI
Okumayı sevmeyen birisi okuma alışkanlığını nasıl kazanabilir?
Doğrusu bu çok zor bir soru. Sanırım bunun asıl muhatapları tecrübeli eğitimciler ya da psikologlardır.
Ama madem sormuşsun malumatfuruşluk yapmadan tecrübelerimizden bir şey aktarayım:
İyi bir gözlem yapılarak ilgi alanları iyi öğrenilen kişi o alandaki, kapağından yazı fontuna kadar ilgi çekici olan kitaplarla tanıştırılırsa, kitap seçmek zorunda kaldığında önüne özellikle bu türden seçenekler bırakılırsa iyi sonuçlar alınabilir.
HİÇ BİR TEFSİR KUR’AN’IN YERİNE GEÇEMEZ
Kur’an ile ilgili de çalışmalarınız var. Kur’an’ı anlama konusunda nasıl bir okuma tavsiye edersiniz?
Kur’an konusunda iyi bir okuyucu olduğumu düşünüyorum.
Gerek Arapça metninden gerekse meal ve tefsirlerden okumaya gayret ediyorum.
Son dönemin “sadece Kur’an okuyun, o yeter” söyleminin yanlış ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum.
Kur’an ile birebir muhatap olmak, onu okuyup tefekkür etmek elbette önemlidir; ama bir çırpıda 1400 yıllık devasa İslam kültür külliyatını bir tarafa atmanın bizi köksüz, ruhsuz, bilgisiz ve hedeften yoksun bırakacağını düşünüyorum.
Said Nursi’nin bu konudaki ifadesi çok kıymetlidir. Şöyle diyor Üstad: “Kitablar ve içtihadlar Kur'an’a dûrbîn olmalı, âyine olmalı; gölge ve vekil olmamalı.”
Biz dürbün ile ayna ile daha geniş bir perspektiften görebiliriz. Onun dışında hiçbir tefsir ya da tefsirci Kur’an’ın yerine geçemez, “tek açıklama, tek doğru budur” denemez.
Yani açıkçası bazı şeyleri yeniden ve yeniden keşfetmenin anlamı yoktur. Elbette “Dünya yaşlandıkça Kur’an gençleşiyor” ve her dönemin okuması yeni ufukların açılmasını sağlayabilir; ama bu devasa İslami birikimi bir tarafa bırakmaya sebep olmamalı.