Hasan Basri’nin Abdülmelik b. Mervan’a kaderle ilgili bir risale yazdığı ve gönderdiği rivayet edilmiştir. Ancak bu, tartışmalı bir meseledir. Abdülmelik Mervan’a yazıldığı ileri sürülen ve kaynağı meçhul olan bu risale tamamen Kaderiye anlayışına uygun bir dille yazılmış ve kaderi nefyeden ve reddeden bir muhtevaya sahiptir. Muhtemelen bu kitabı Hasan Basri’nin meclisinden ayrılan Vasıl İbni Ata kaleme almıştır. Hasan Basri’ye nisbeti yanlıştır. İmam Zehebi, "Mizanü’l-İtidal" adlı eserinde Kaderiye konusunda Hasan Basri’nin tahkikattan geçtiğini ve suçlamalardan aklandığını yazmıştır. (1)
Son asır âlimlerinden Muhammed Ebû Zehra, Hasan el-Basrî’nin kader konusunda Mu’tezile ile aynı görüşleri sergilediği yönündeki iddiaları azimli ve derinlemesine bir çalışmayla ortaya koymuş ve bu delilsiz iddiaları delillerle cevaplayarak reddetmiştir.
Şehristânî, Hasan el-Basrî’ye nisbet edilen mektuplarla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:
"Hasan el-Basrî’ye nisbet edilen ve halife Abdülmelik b. Mervan’a yazdığı söylenen bir mektup gördüm. Mektuba göre, kendisine kader ve cebir konuları sorulmuş, Hasan el-Basrî de Kaderiye’nin görüşleri doğrultusunda cevap vermiştir. Bu açıklamaları Kur’an’dan âyetlerle ve aklî çıkarımlarla desteklemiştir. Bu mektup belki Vâsıl b. Atâ’ya ait olabilir. Çünkü Hasan el-Basrî hayır ve şerriyle kaderin Allah’tan olduğu konusunda selefe muhalefet etmiyordu. Bu konuda Ehl-i Sünnet ulemasının icması vardır." (2)
Bu mektupların Hasan el-Basrî’ye ait olduğu konusunda sahih bilgiler bulunmamaktadır. Mu’tezile âlimleri munkatı rivayetlere dayanarak Hasan el-Basrî’ye birçok görüş nisbet etmektedirler. Örneğin Ali b. el-Ca’d, Hasan el-Basrî’den nakil yapmakta, anlattıklarını ondan duyduğunu söylemektedir. Hâlbuki el-Ca’d, ne Hasan el-Basrî’yle karşılaşmış ne de ondan ders almıştır. (3)
İbn Kuteybe, Hasan el-Basrî’nin kaderle ilgili açıklamalarını incelemiş, bunun ardından Atâ b. Yesâr ve Ma’bed l-Cühenî’nin Hasan el-Basrî’ye geldiklerini belirtmiştir. Bu karşılaşmada Atâ ve Ma’bed, Hasan el-Basrî’ye açıklamalar yapmış ve sorular sormuştur. Konuşma şöyledir:
Atâ ve Ma’bed:
“– Ey Ebû Saîd! İdareciler Müslümanların kanlarını akıtıyor, mallarını alıyor, dilediklerini yapıyor ve ardından da ‘Bütün yaptıklarımız Allah’ın belirlediği kadere göre oluyor, biz suçlu değiliz, kaderimizi yaşıyoruz’ diyorlar.”
Bu soru üzerine Hasan el-Basrî şu cevabı vermiştir: “Allah düşmanları yalan söylüyorlar!” (4)
İbn Kuteybe, Hasan el-Basrî’den bu ve buna benzer çok sayıda rivayetin bulunduğunu belirtmektedir. Hasan el-Basrî hakkında, yukarıdakine benzer bir rivayet de şöyledir: Hasan el-Basrî: “Allah, Hz. Muhammed’i Araplara gönderdi. Onlar kader ve icbar fikrini savunur ve ‘Onlar yokken Allah’ın dilediğini, kendilerini o işi yapmaya sevk ettiğini ve bunu emrettiğini’ iddia ederlerdi.” demiş ve onları reddeden şu ayet-i kerimenin indiğini söylemiştir: “Onlar, çirkin bir iş işledikleri vakit, ‘Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti’ derler. De ki: Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?” (Araf Sûresi, 28)
Ğufra’nın kölesi Ömer şöyle diyor: Kaderciler açıklamaları kendi yaklaşımlarına aykırı olduğu halde, Hasan b. Ebî Hasan’ı sahipleniyorlardı. Mu’tezile âlimleri Hasan el-Basrî ile birlikte, daha birçok Ehl-i Sünnet mensubunu kendi mezheplerindenmiş gibi göstermişlerdir. Öyle ki; Râşid Halifelerden ve sahabeden birçok kişinin kendi mezheplerine mensup olduklarını dahi söylemişlerdir. (5) Raşid Halifelerin ve sahabenin Mu’tezile’ye nisbet edilmesinin altında, bu mezhebin takva ehli için en uygun ve en iyi mezhep olduğunu ortaya koyma fikri bulunmaktadır. (6) İlim öğrencileri ve Müslümanlar bilmektedirler ki; Raşid Halifeler ve sahabe Mu’tezile’den ve onların yaklaşımlarından uzaktırlar. Bu suçlamalar asılsızdır. Sahabe Hz. Muhammed’in sünneti üzere yaşamış Ehl-i Sünnet âlimlerinin efendileridir.
Benzer stratejiyi, devlet ricali ve halk nazarında popülaritelerini artırmak için meşhur şahısların kendi mensuplarından olduğunu iddia ederek Mason cemiyetleri öteden beri uygulamaktadırlar.
Günümüzde ortaya çıkıp “ben Mu’teziliyim” diyen kimseye pek rastlamıyoruz ama Mu’tezili düşünceyi savunan, Mu’tezile’nin metodunu kullanan, aklı putlaştıran ve hatta Mu’tezile’ye rahmet okutacak kadar ileri giden ilahiyatçı akademisyenler giderek çoğalmaktadır. Onun için neyin ne olduğunun çok iyi araştırılması lazımdır.
1- Hasan İbni Yesar el Basri, Mustafa Saidü’l han, Daru’l Kalem, s. 55, Şam. M.Özcan. Millî Gazete (18.01.2014)
2- El-Kazâ ve’l-Kader fî Dav’i’s-Sünneti ve Mezhebi’n-Nâs, s. 186
3- El-Kazâ ve’l-Kader fî Dav’i’s-Sünneti ve Mezhebi’n-Nâs, s. 187
4- El-Kazâ ve’l-Kader fî Dav’i’s-Sünneti ve Mezheb
5- El-Kazâ ve’l-Kader fî Dav’i’s-Sünneti ve Mezhebi’n-Nâs, s. 189
6- Abdurrahman Bedvî, Mezhebü’l-İslâmiyyîn, c. I, s. 40; Sallabi, Emeviler Dönemi.