Barış Pınarı çapında bir askeri harekat her açıdan zorluklar içerir; asla kolay değildir. Bu tür operasyonların tabiatı gereği belirsizlikler, yeni fırsatlar ve fırsat kayıpları kaçınılmazdır. Nitekim, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ifadesiyle sahada hedeflere planlanan süreden daha önce ulaşılmış bulunuyor ama aynı zamanda planlama dışı gelişmeler de yaşanıyor.
Birinci haftanın sonunda görüldüğü gibi en büyük zorluk ve sürpriz siyasi/diplomatik sahada sergileniyor.
Toparlayalım…
1-) Rejim ile PYD/YPG anlaştı. Yani, birkaç gün öncesine kadar Suriye’deki en zayıf senaryolardan birisi kolaylıkla gerçekleşti.
2-) ABD, en azından güvenli bölge alanından çekildi yerine Esad rejimi ve Rusya girdi. Rejim askerleri kısa süre içinde Amerikalı askerlerin (Menbiç’te) bıraktığı tesislere yerleşerek sahada hakimiyet kurmaya başladı.
3-) Harekatın başladığı gün hiçbir şekilde muhatabımız olmayan Esad rejimi ile belirli seviyede (asker ve istihbarat) görüşmeler yapılmakta olduğu anlaşıldı. Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan da rejiminin kendi topraklarına yerleşmesinin doğal olduğunu dile getiren normalleştirici bir açıklama yaptı.
4-) Bu süre zarfında rejim güçleri 5 yıldır yüzünü görmediği merkezlere (Rakka, Münbiç, Ayn el İsa) birer birer girmeye başladı.
5-) Aylardır devam eden ısrarlı bir politikanın eseri olarak Menbiç öncelikli hedeflerimizden birisiyken şimdi Rusya’nın ve rejimin kontrolüne girdikten sonra hedef olmaktan çıktı.
6-) Devamında Barış Pınarı’nın en önemli müdahale noktaları olan ve PYD/YPG terör örgütünün silahlı merkezleri olarak bilinen Kobani, Kamışlı ve Haseke’nin de hedefte olmadığına dair bir hava yayıldı. Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasıyla en azından Kobani’nin artık harekat listesinde olmadığını biliyoruz.
7-) Türkiye’ye karşı olan ülkelerin sayısı artıyor; buna alıştık ama Rusya’nın harekatın bitirilmesi arzusunun giderek güçlenmesi son birkaç günün en önemli gelişmesi oldu. ABD’nin bölgeden çıkması hiç şüphesiz olumlu bir gelişme ama Rusya ile başbaşa kalmak ve Rusya’nın PYD/YPG bahsinde bizim isteklerimizi karşılayacağını beklemek ne kadar isabetli belli değil. Muhtemelen hiç isabetli değil!...
8-) İç ve dış kamuoyunda Barış Pınarı harekatının çok uzun süreceği kanaati var. Bizzat hükümetin başlangıçta koyduğu hedefler de bunu doğrulamaktadır. Ki, böyle bir harekatın başarı ölçüsünün PYD/YPG riskinin bitirilmesi ile Suriyeli 3.5 milyon göçmenin geri dönüşü için perspektif üretilmesi olduğuna göre sürenin uzaması kaçınılmazdır. Ancak, Erdoğan’ın “Teröristler silahlarını bırakıp güvenli bölgeden çıkarsa harekat zaten kendiliğinden sona erer” açıklaması bir anlaşma sağlanırsa sürenin anlamlı ölçüde kısalması ihtimalini gündeme getirdi.
9-) Peki, harekatın bundan sonraki hedefleri ne olacak? Bu sorunun cevabı da aşağıdaki gelişmenin seyrinde yatıyor.
Mike Pence’in ziyareti… ABD baştan beri bize çok sıkıntı verdi ama Trump, yönettiği kurumların itirazı altında, harekatın başından beri Türkiye'yi bir şekilde idare etmeyi başardı. Sahayı açtı, uçuş iznini pazarlık konusu yapmadı ve hatta ekonomik yaptırım meselesini çok kışkırtmasına rağmen şu ana kadar olabilecek en hafif seviyede tuttu. Trump’ın tutumunun tek istisnası bugün Ankara’da Cumhurbaşkanı ile görüşecek ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığındaki heyetin getireceği mesajlar olabilir. Ne teklif edecek, ne isteyecek ve bunun için ne kadar ısrarcı olacak bilemiyoruz. Ama önemli olduğu ve sonucu etkileyeceğini söylemek yanlış olmaz. Bu görüşmenin doğal muhatabının Rusya olduğunu da ekleyelim. Artık Rusya’nın ikna olmadığı bir çözümden söz edemeyiz.
10-) Bütün bu hızlı gelişmeler açıkça gösteriyor ki neticeyi harekatın sahadaki seyri kadar masadaki performans belirleyecektir.