Bütün fikirler temelde insanların refahı ve mutluluğunu sağlamak iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Her yeni fikir, bu amaç doğrultusunda kendisinden önceki görüşlerin eksik yanlarını ortaya koyarak daha iyi olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
Bu bağlamda Francis Fukuyama, insani gelişmişliğin gelebileceği en son nokta liberalizm düşüncesi olduğunu söylemişti. Ancak Fukuyama’dan çok önce Aristoteles’ten Marx’a kadar birçok filozof, ilerleme ve gelişmeye ilişkin farklı fikirler ortaya koymuşlardı.
Peki, gelişme nedir?
Gelişme nedir sorusuna yönelik verilen cevaplara baktığımızda genel olarak, ‘’refahın iyileşmesi olduğunu görürüz. İnsanlık tarihinin de bu amaca doğru ilerlediği söylenir. Bilindiği gibi Fukuyama, 90’lı yıllarda ‘’tarihin sonu son insan’’ adlı makalesiyle bu amacı gerçekleştirmenin en iyi yolu liberalizm olduğunu savunmuştur.
Fukuyama ’ya göre, farklı dinsel, kültürel, geleneksel yapılardaki her devlet, eninde sonunda aynı düzlemde buluşacaktır. Bu nedenle Fukuyama, ‘’tarihin sonu’’ tabirini kullanmıştır. O’na göre, insanoğlunun iktisadi, siyasi, hukuki, kültürel olarak gelişim sürecinin ulaşabileceği en ideal nokta liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisidir.
Bu düşüncenin iki temel dayanağı vardır. Bunlardan birincisi, tabiat bilimlerinin gelişmesiyle birlikte, devletlerin askeri ve ekonomik yapıları gelişmesiydi. Tabiata hâkim olma sürecini daha önce başlatan ve tamamlayan uluslar, sahip oldukları imkânlarla toplumlarının ihtiyaçlarını karşılamaktalar. İkincisi, dışarda güçlü kabul edilen, içerde refahı temin etmiş ve kültürel farklılıkları aşmış devletler, uluslararası ilişkilerde itibar kazanmalarıydı.
Fukuyama, burada liberal demokrasiyi bütün insanlığın nihai amacı sayar ve insanlığın bu amaca doğru ilerlemesini tesadüfi olarak görmez. Aslında bu fikir, ‘’Hegel’in diyalektik anlayışı ve ilerleme fikrine’’ dayanır. Zira Hegel’e göre, ‘’ilerleme, eksik olandan eksiksiz olana doğru bir gidişi simgeler’’ (Ahmet Arslan Felsefeye Giriş) Fukuyama, tarihin sonunu açıklarken: ‘’Liberalizm her devletin kaçınılmaz ve nihai sonudur’’ der.
Hâlbuki tarih, insanoğluna ilişkin bir disiplin olduğuna göre, hayat devam ettikçe hiçbir zaman tarih son bulmayacaktır. Bugün dünyada liberalizmin en iyi uygulandığı ülke Amerika’dır. Amerika’nın liderlik ettiği dünya ise, felakettir. Dünya her geçen gün biraz daha yaşanmaz hâle gelmektedir.
Sürekli insan haklarından hukukun üstünlüğünden bahseden Amerika, bebek katili Netanyahu’yu Kongre’de konuşturup, ayakta alkışladı. Bu örnek tek başına bile liberal söylemler ile eylemler arasında derin uçurumu yansıtmaktadır. Bu bakımdan Filistin’de devam eden vahşet, sadece İsrail’in değil, liberal batının da çirkin yüzünü yansıtmaktadır.
Ancak liberal batı, öyle bir düzen kurmuş ki bütün güzel fikirleri kendilerine güç sağlayacak şekilde kurgulamıştır. Bu açıdan bakınca, neredeyse kirletmedikleri hiçbir kavram bırakmadıklarını görürüz. Dinden bilime, çevreden insan haklarına hemen her alanda bu böyledir.
Toparlayacak olursak: Francis Fukuyama’nın ‘’Tarihin Sonu Son İnsan’’ tezinin doğru olmadığı iyice anlaşılmıştır. Liberal batı, ruhunu Hıristiyanlıktan, zenginliğini sömürgecilikten almıştır. Ancak Batı’nın Hıristiyan ruhuyla, sömürgeci sanayinin ham ve kaba maddesi, zaman zaman çetin çatışmalara sahne olmuş ve bugün ruh ile madde hâlâ çatışma hâlindedir.