Milli Gazete'den Muhammed Esiroğlu yazdı;
Bundan bir asır önce bu toprakların büyük bir mücadele verdiğini biliyoruz. Her aileden birisi mutlaka Balkan Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda, Yemen ve Sarıkamış Cephesi’nde ya da İstiklal Mücadelesi’nde şehit düşmüştür. Bu yüzden günümüz açısından tarihin bu sayfalarını anlamak ve doğru bir zeminde anlamlandırmak fazlasıyla önemlidir.
Bu toprakların üzerinde yeşeren birikimler tarihin sayfalarından farklı inanç gruplarıyla, farklı etnik kimlikleriyle, farklı mezhebi yaklaşımlarıyla, farklı ideolojik tercihleriyle, farklı cemaatsel örgütlenmeleriyle renklenerek günümüze taşınmıştır. Tarihi bu farklılıkları görmezden gelerek, dışlayarak ya da olumsuzluğun simgesi haline getirerek anlamaya çalışmanın günümüz açısından iyi sonuçlar doğurmayacağını görmemiz gerekiyor. Bunun için tarihi savaşlar üzerinden değil uzlaşmalar ve paylaşımlar ekseninde okumamız bu coğrafyanın geleceği için önemlidir.
Tarihi bir fotoğraf karesi gibi görmemek gerekir. Çünkü tarih fotoğraf karesi gibi manzaranın birebir aynısını aktarmaz. O yüzden tarih çekilmiş fotoğraf değil, yapılmış resimdir. Manzaranın ressamın gözüyle tuvale aktarılmasından ibarettir. Tarihi de aynı şekilde düşünmeliyiz. Tarihçinin zihin dünyasının yansımasını mutlaka tarih anlatımında görüyoruz. Bundan kaçış yok ama bu etkiyi makul kılabilecek bir özveriyi aramamız gerektiği de malum. Bunu hem tarih yazımında hem de tarih okumalarında dikkate almalıyız.
İstiklal Marşı’nın kabulüne dönük kutlamaların olduğu bu dönemde Mehmet Akif’i ve İstiklal Marşı’nı anlamlandırma noktasında yukarıda izah etmeye çalıştığımız farklı anlayış biçimlerini rahatlıkla görebiliyoruz. İstiklal Marşı İslamcılar için Hıristiyan Batı uygarlığına karşı verilen İstiklal Mücadelesi’nin İslamcı bir manifestosudur. Milliyetçi düşünceye sahip kesimler için yazarı her ne kadar Arnavut kökenli olsa da İstiklal Marşı Türk kimliğini ön plana çıkaran bir metindir. Ulusalcılar içinse İstiklal Marşı’nın Türkiye Devleti’nin kuruluş aşamasında ulusal bilincin yerleşmesindeki önemi büyüktür.
Peki, İstiklal Marşı’nı bu farklı algılayış biçimlerinin üzerinde ortak bir değer olarak anlamlandırma şansına sahip değil miyiz? İstiklal Mücadelesi bu topraklar üzerinde tahakküm kurmayı amaçlayan yedi düvel diye tarif ettiğimiz ırkçı emperyalizme karşı verilmiştir. O günkü verilen mücadelenin ana istikameti emperyalizme karşı bir direnişti. Bu mücadele köleliğe karşı özgürlüğü, tahakküme karşı bağımsızlığı arzuluyordu. Aynı zamanda bu mücadele, bu coğrafyada yaşayan hiçbir unsurun dış müdahaleye razı olmadığının da bir göstergesidir. Öyleyse bu topraklarda asırlarca sükûnet içerisinde yaşamış ve bundan sonra da yaşama iradesine sahip tüm unsurların bu mücadelenin bir parçası olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
İstiklal Mücadelesi’ni bu zemin üzerinde değerlendirirsek toplumsal rızanın ortaya çıkmaması mümkün değildir. İstiklal Marşı’nı da bu bakış açısıyla anlamlandırmamız hepimize ortak paylaşımlar sunacaktır. Yoksa bu marşı İslamcı bir manifesto, milliyetçi bir çağrı ya da ulusalcı bir metin olarak değerlendirdiğimiz sürece bütünleştirici değil dışlayıcı ve parçalayıcı bir hüviyete indirgemiş oluruz.