Hanau Katliamı ve Avrupa’daki Vatandaşlarımız

Milli Gaete yazarı Bekir GÜNDOĞMUŞ ANALİZ ETTİ...

Hanau Katliamı ve Avrupa’daki Vatandaşlarımız

Milyonlarca vatandaşımız yarım asrı aşkın zamandır Almanya’da ya da genel olarak Avrupa’da yaşıyor.

Eskiden gurbetçi olan adları bugün Avrupa’da yaşayan Türkiyeli Müslümanlar oldu.

Bu tanımlama önemli, çünkü artık geçici değil kalıcı oldukları anlatılmaya çalışılıyor.

Kendileri de bu şekilde tanımlanmak istendiklerini, aradan geçen elli yıldan sonra hâlâ Alamancı, gurbetçi nitelemelerinin yanlış olduğunu sıklıkla vurguluyorlar.

Bunun bir gerçeklik olduğunu kabul ederken, bu kalıcılığın muhtevasını iyi anlamak gerekir diye düşünüyorum.

Daha önce misafir olarak gittiğiniz bir yerde kalıcı hale gelmeniz yalnızca sizin verdiğiniz bir karar olmuyor zira.

Ev sahibinin de sizi kabullenmesi, evini ona göre tanzim etmesi, evin kurallarını yeni duruma adapte etmesi gerekir.

Aksi takdirde siz yalnızca kalıcı olduğunuzu iddia etmiş olursunuz.

Almanya başta olmak üzere Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın çeşitli saldırılara sürekli olarak maruz kalması ve bu saldırıların (NSU başta olmak üzere) genel olarak basit suç kategorisine sokulması kalıcılık düşüncesine zarar vermektedir.

Bunun için Avrupalı ülke yöneticilerinin samimi mücadele göstermeleri gerekir.

Ulus devlet kurgusunu ortaya çıkaran ve sınırlarını “öteki”ye kapatan, böylelikle “kendisini ve ötekiyi” tarif eden Avrupa’da, yabancı düşmanlığının kendisine zemin bulması şaşılacak bir durum değil elbette.

Tarihsel kökleri bulunan İslam düşmanlığı ise 11 Eylül’den beri Avrupa kamuoyunda oldukça rağbet görüyor ne yazık ki.

Buraya kadar anlattıklarımız bir vakıa, yani olanlar.

Peki ya bundan sonrası?

Hanau katliamı tüm çevrelere önemli mesaj veriyor.

Başta Alman resmi makamları olmak üzere devlet idarecileri ırkçılıkla samimi mücadele etmeli. Örneğin bir iyi niyet adımı olarak işe, her saldırı sonrası saldırganların ve tanıkların ölmesi tesadüfünün önüne geçilerek başlanabilir.

Ama Hanau’dan verilen esas mesaj bizlere.

Türkiye, milyonlarca vatandaşının Avrupa’daki konumunu düşünmek zorunda... Büyük devlet, güçlü devlet olma iddiası zaten bunu gerektirir.

Vatandaşlarımızın bir yandan Avrupa’da yaşamaya devam ederken diğer yandan kimliklerini koruması, değerlerini, inançlarını muhafaza etmesi yalnızca STK’ların vazifesi değil, aynı zamanda devletin de görevidir.  

Bunun için hamaset içerikli konuşmalar değil, icraat gerekir elbette.

Yapılacak çok şey var elbette ama güncel olması nedeniyle zikredelim. İlk icraat olarak Torba Yasa’ya girmesi beklenen yurtdışında yaşayan emeklilerin tam zamanlı çalışma hakkının verilmesi, Mavi Kart probleminin çözüme kavuşturulması adımları atılabilir. 

Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın çalışma ve sosyal güvenlik ile ilgili en haklı taleplerinin dahi sürüncemede bırakılması, arada kalmışlık duygusuna neden olmaktadır.

Tam da şu süreçte Meclis’te iktidar ve muhalefetin oybirliğiyle böylesi bir düzenlemenin yasalaşması, anavatanla güçlü irtibatı olan ama Avrupa’da yaşamaya devam eden vatandaşımızın beklentisini karşılayacaktır.

Bu ve benzeri adımlar vatandaşına yanında olduğunu hissettiren devlet imajını güçlendirir.

Not: Süreç içerisinde irtibat kurarak bilgilerini paylaşan Saadet Partisi Avrupa temsilciliğine, özellikle Almanya Münih’ten Şaban Turhal’a teşekkür ediyorum.