Gazeteci yazar Fehim Tşatekin´in "konu ile ilgili" analizi...
Başlangıçta Hizbullah dahil İran unsurlarının desteği olmadığı için ele geçirdiği yerleri tutamayan ve ağır kayıplar veren Suriye ordusu, 1-2 Ağustos´taki 13´üncü Astana (Nursultan) toplantısı sırasında şartlı ateşkes ilan etmişti. En önemli şart, Türkiye´nin Soçi Mutabakatı ile verdiği sözleri 24 saatte yerine getirmesiydi. Bunun 24 saatte olmayacağı aşikârdı.
İstenilen şey M-4 ile M-5 otoyollarının açılması ve 15-20 kilometrelik çemberde "terör örgütleri ve ağır silahlardan arındırılmış bölgenin" tesis edilmesiydi. Şam, 5 Ağustos´ta ateşkesin bittiğini ilan ederken bu kez Rus hava kuvvetleri ve özel kuvvetlerin desteğiyle Kaplan Güçleri, Cumhuriyet Muhafızları, Ulusal Savunma Güçleri, Kudüs Gücü operasyona çok daha güçlü bir şekilde yeniden başladı.
İlk evrede Suriye ordusunun girdiği yerleri tutamamasında birkaç önemli faktör vardı:
İdlib´in yüzde 90´ını elinde tutan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), El Kaide blokunda "Ve Hared el Müminin" çatısı altında buluşan Huras el Din, Ensar el Din, Ensar el Tevhid ve Ensar el İslam, bağımsız hareket eden Ceyş el İzze, Türkiye´nin desteklediği Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Suriye Ulusal Ordusu bileşenleri aralarındaki kavgaları bir kenara bırakıp Feth´ul Mubin adıyla ortak operasyon odası kurmuştu. Bu şekilde tam bir güç birliği oluşmuştu. Taliban bağlantılı Türkistan İslami Partisi (TİP), Çeçenlerin liderlik ettiği Ecnad el Kavkaz ve Özbeklerin İmam Buhari Tugayı da bu cepheye destek veriyordu.
Türkiye´nin yönlendirmesiyle Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinden güney cephesine takviye birlikleri intikal etmişti. En önemlisi de Türkiye askeri gözlem noktalarını tahkim etmekle kalmayıp askeri araç ve cephane desteği vererek dengeyi etkilemişti.
Telif
5 Ağustos´tan sonra oluşan tablo biraz farklıydı. Feth´ul Mubin operasyon odası hala işlevseldi; Ahrar el Şarkiyye ve Faylak el Şam gibi Türkiye destekli gruplar da yine cephedeydi. El Kaide bloku da müdahildi. Fakat Suriye ve Rusya hava saldırılarının şiddetini görülmemiş düzeyde artırırken sahada da ordu birlikleri ve milis unsurları daha etkindi. Buna karşın bir seferde dengeleri değiştiren Türkiye günlerce gelişmelere sessiz kaldı. Hatta bu durum muhalif kanatlarda Türk desteğine ne kadar güvenileceğine dair sorulara yol açtı.
Nihayetinde Suriye ordusu M-5 yolunu kapatmaya ramak kala, Türkiye 19 Ağustos´ta askeri araç ve mühimmat taşıyan üç konvoyu sahaya sürdü. 28 araçlık ilk konvoyda 7 tank vardı. Bu konvoy Maaret el Numan ile Han Şeyhun arasında hava saldırısıyla durduruldu. Konvoya rehberlik eden Feylak el Şam´dan biri komutan üç kişi ölürken 12 kişi de yaralandı. Ankara´ya göre ölen ve yaralananlar sivildi.
Türkiye´nin yarım kalan hamlesi operasyonları durdurmadı. Nihayetinde Suriye ordusu M-5 yolunu ulaşıp ikmal hattını kestikten sonra Han Şeyhun´a girdi. Silahlı gruplar Latamina, Kefr Zita, Morek ve Merkaba gibi yerlerden de çekildi. Savaşın genel seyri böyle.
Bu operasyonun stratejik boyutlarına gelince...Burada "Neden Han Şeyhun?" sorusunun yanı sıra Türk-Rus mutabakatının geleceği ve Türkiye´nin içine düştüğü durum önem kazanıyor.
Han Şeyhun´un düşmesi silahlı gruplar için "kale kapısının kopması" anlamına geliyor. 2014´te Suriye devletinin kontrolünden çıkan Han Şeyhun birkaç kez Nusra/HTŞ ile rakip silahlı gruplar arasında el değiştirdi. Kasaba Halep´i Şam´a bağlayan M-5 otoyolunun üzerinde duruyor. İdlib´i tamamen kontrol altına alma hedefinden şaşmasa da Suriye yönetiminin ilk etaptaki önceliği M-5´i ulaşıma açmak.
Han Şeyhun´dan sonra kuzeye doğru yol üzerinde ikinci büyük engel Maaret el Numan kasabası. Burası Türkiye destekli örgütlerin elindeyken 2018´de HTŞ tarafından kuşatılmıştı. Sonra uzlaşmayla kent HTŞ´nin sivil ayağı Kurtuluş Hükümeti´ne bırakıldı. Devamında M-5´i kesen ikinci önemli durak Serakıp. Orası da HTŞ´nin kontrolünde. Bu iki yerin dışında otoyol Halep´e kadar irili ufaklı 10´un üzerinde yerden geçiyor.
Suriye ordusunun harekât stratejisinin ikinci ayağında yer alan M-4 otoyolunun temizlenmesi ise batıda Cisr el Şuğur ve biraz doğuda Eriha´nın geri alınmasına bağlı. Özellikle Haziran 2011´den itibaren cihatçı yapılanmanın boy gösterdiği Cisr el Şuğur çetin bir savaşa sahne olabilir: Burası Özbek, Uygur ve Çeçenler dahil yabancı savaşçıların temerküz alanı. Bu örgütler hem ideolojik olarak çok adanmış olmaları hem de kaçacak fazla yerin kalmaması nedeniyle sonuna kadar direnebilirler.
Ama asıl önemlisi bu gelişme, Türkiye´nin Soçi Mutabakatı´nı kullanarak bu örgütlere fiilen kalkan olan siyasetini çıkmaza sokuyor. Muhalifler, TSK´nin gözetleme kulelerine bir nevi Suriye ordusunun önünde bariyer misyonu biçiyordu. Bariyer işlevi Haziran ve Temmuz´daki hamleler sırasında bir yere kadar işe yaradı. Rusların Türkiye ile ortaklığı koruma hassasiyetinden kaynaklanan çelişkiler, muhalifler lehine bir manevra alanı açtı. Ancak Han Şeyhun, Rusya Türkiye´yi gözetmekten vazgeçip bu esnekliği azalttığında dengenin nasıl değişeceğini gösterdi.
Kısa bir süre öncesine kadar S-400 satışıyla da ilintili hale gelen Rus tutumunun değişmesinde temel etken Türkiye´nin Fırat´ın doğusunda "güvenli bölge" oluşturmak üzere ABD ile Müşterek Harekât Merkezi kurma mutabakatı olabilir. Rusya, Türkiye ile ABD´nin sahada yeni bir gerçeklik ve güç bloku oluşturmasını, Suriye devletinin bütün toprakları üzerinde egemen olma stratejisinin önünde tehlike olarak görüyor. Rusya açısından Astana ve Soçi platformları, Türkiye´nin Suriye´de Amerikan planlarından uzaklaşması açısından önemliydi. Şimdi Fırat´ın doğusunda Türk-Amerikan ortaklığının Fırat´ın doğusuna da sarkma ihtimali Rusya´nın değerlendirme dışı tutabileceği bir risk değil. O yüzden İdlib´de Türkiye´yi bunaltacak başka hamleler gelebilir.
Sonuçta Türkiye, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Suriye Ulusal Ordusu oluşumlarıyla "terör örgütlerini diğerlerinden ayrıştırma" gibi bir yükümlülüğün altına girerken tersi oldu: Soçi Mutabakatı´ndan sonra "terör örgütü" sayılan HTŞ´nin İdlib´deki kontrol alanı yüzde 55-60´dan yüzde 90´a çıkarken, son muharebe de bütün örgütleri aynı çatı altında birleştirdi. Rusya bu tabloyu artık operasyonun "haklı gerekçesi" olarak daha belirgin bir şekilde kullanıyor.
Kuşatma altında kalan Türk gözlem noktasının ne olacağı da Rusya ile müzakerelerin nasıl gideceğine bağlı. Rusya geçmiştekilere kıyasla bu sefer hem Türkiye hem de Batı´dan gelen uyarılar karşısında operasyonu sahiplenen kararlı bir duruş sergiledi. Ve ilk kez 2017´deki gibi Han Şeyhun "kimyasal saldırı" spekülasyonlarına sahne olmadı.
Rusya, Astana çerçevesinde 7 Eylül´de Türkiye´de yapılacak üçlü zirveye kadar haritadaki değişimi Han Şeyhun ile sınırlı tutarak Ankara´yı hepten karşısına almaktan kaçınabilir. Ama Suriye ordusunun Han Şeyhun´u tamamen güvenceye aldıktan sonra M-4 ve M-5 otoyollarını açmaya dönük hamleleri yoğunlaştırması, bu çerçevede Maaret el Numan ya da Cisr el Şuğur´u hedefe koyması, buna paralel olarak Rusya´nın da Soçi Mutabakatı´nı uygulaması konusunda Türkiye´yi baskı altında tutması kuvvetle muhtemeldir.
Kaynak: bbc.co/turkce