Gençlerimizin yüzde 76.2’si eğitim veya iş amacıyla imkan bulsa 'kesinlikle yurtdışına giderim' diyor.
Türkiye’nin geleceği hakkında yeterince alarm vermiyor mu?
Hatta, kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde “evet terk eder giderim” diyenlerin oranı yüzde 64 olurken, sadece yüzde 14’ü “ülkemde kalırım” cevabını veriyor.
Halbuki bu gençler sürekli “dünya bizi kıskanıyor… yeni zaferlere gidiyoruz… şanlı ecdadımız” söyleminin egemen olduğu bir iletişim atmosferinde yetiştiler. Hatta yurtdışında okuyanların “Batı’nın kültür ajanı haline geldikleri” söylendi kendilerine.
Öyle bir telkin ve iletişim atmosferinde yetiştiler ama okumak, çalışmak ve yaşamak için gözleri yurtdışında…
Yurt dışında neresi deyince, Avrupa, ABD, Kanada, İskandinav ülkelerinin toplamı olarak yüzde 97 oranında Batı ülkeleri tercih ediliyor.
GENÇLER VE ‘YURTDIŞI’
Yukarıdaki verileri Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık tarafından yapılan araştırmadan aldım; medyada siz de okumuşsunuzdur.
Geçtiğimiz yıl SODEV’in yaptığı araştırmada da gençlerin yüzde 62.5’i imkan bulsa yurtdışında yerleşip orada yaşamak istediği görülüyordu.
Dindar gençler de 10 bin dolara Suudi Arabistan’da değil, 5 bin dolara İsviçre’de çalışmayı tercih ediyordu.
Demek ki sadece para meselesi değil. Araştırmalar gençlerde hem özgürlük hem hukuk ve liyakat ihtiyacının önemli bir etken olduğunu gösteriyor.
Zaten göçmenlerin petrol zengini Rusya ve Ortadoğu ülkelerini değil, Batı’yı tercih etmelerinde de bu etkenler söz konusudur.
Türkiye’de gençleri yurt dışında gelecek arama duygusuna iten müessif sebepler, aynı zamanda yurtdışına beyin göçü ve sermaye çıkışı bakımından da son derece önemli etkenlerdir.
17 yılda 220 milyar dolar yatırım sermayesi çeken bu ülke, son yıllarda niye büyük sermaye çıkışlarına maruz kalmaktadır?
Türkiye özgürlüğüyle, hukukuyla, siyasi huzur ve piyasa güvenliğiyle cazibe merkezi olabileceğini kanıtlamış bir ülkeydi, son yıllarda niye böyle oldu diye düşünmek zorundayız.
ÖZGÜRLÜK VE LİYAKAT
Yeditepe-MAK araştırmasında, gençlerin yüzde 77’si “torpilin yetenekten daha etkili olduğuna” inanıyor. Bu tabii gözlemlerine dayanıyor.
SODEV’in araştırmasında da “gençlerin % 70,3’ü Türkiye’de arkası sağlam bir kişinin yetenekli bir gencin önüne geçebileceğini” düşünüyor.
Bu araştırmada “gençler özgürlük, adalet ve liyakat istiyor” deniliyordu.
Partizanlığın, mülakat sınavlarında siyasi kayırmacılığın, atamalarda liyakatin değil, “bizden” tercihinin esas alındığı Türkiye’de yaygın bir kanaattir.
Gençlerde bu kanaat yüzde 70’lere kadar çıkıyor.
Atamalarda “bizden” tercihi uğruna KHK’larla ve CB Kararnameleriyle ile kuralların değiştirildiği de artık akademik araştırmalarda yer alan acı gerçeklerdir. Bu konuda Prof. Kemal Gözler’in “Türkiye Nereye Gidiyor” adlı eserini herkese önemle, evet önemle tavsiye ederim.
Bütün bu tabloda kaygı veren bir unsur daha vardır: Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin sıralamasında Türkiye’de “yolsuzluk algısı” da koyulaşıyor; dünyada 91. sıraya inmiş bulunuyoruz. (23 Ocak 2020).
KURALLAR VE KURUMLAR
Namık Kemal, Tanzimat’tan önce Osmanlı devletinde klasik kurumların yozlaşması sonucu “derebeylik gibi” bir yönetim oluştuğunu yazmıştı. Yozlaşmada kayırmacılığın, kuralları aşındırmanın, nasıl vahim rol oynadığını görmek için Koçi Bey risalesine göz atmak kafidir.
Reformist Cevdet Paşa, “devlet-i muntazama” (düzenli devlet) diye çırpınıyordu. Elbette çok mesafe aldık. Bugünkü Türkiye ne kadar aşınmış da olsa anayasal kurumlarıyla, ekonomisiyle bir ‘Orta Doğu devleti’ olmanın ötesindedir. Fakat 2010’lı yılların başında ulaştığı kurumsal düzeyinden de ekonomik düzeyden de geriye gittiği açıktır.
Türkiye’nin gençleri bu yüzden gelecek endişesi içinde “yurtdışı”na bakıyorlar.
Türkiye kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığına, hukukun üstünlüğüne, kurallı piyasa ekonomisine, yönetimde rasyonelliğe, personel politikasında liyakate, kısaca kurallar ve kurumlar sistemine yönelerek yeniden büyük bir dinamizm kazanabilir.
Gençlerimizin gelecek arayışını kendi vatanlarına çevirmenin yolu budur.
Vatanseverlik de bunu gerektirir.