Tarih: 21.01.2020 16:52

Hamaney’in hamaseti

Facebook Twitter Linked-in

Şimdi ne oldu Şii Hilâli’ne? İran’ın tâ Perslerden, Ahemenidler hanedanından (İÖ 550-330) beri süregelen büyük devlet aklına, imparatorluk geleneğine?

Trump’ın özel emriyle gerçekleştirilen Kasım Süleymani suikasti, yeni dünya düzensizliğini yansıtan Makyavelist ahlâküstücülüğü bir yana, âşikâr ki mollalar rejimini kimsenin tahmin etmediği bir bunalıma itti; derinlerdeki zaaf ve çatlakların satha çıkmasına neden oldu. Süleymani’nin cenazesindeki izdiham yüzünden 80 kişinin ölmesi tabii bir faciaydı. Ama aynı zamanda başlı başına bir gerilik ve ilkellik gösterisi, dolayısıyla tam bir rezalet demekti.

Aynı günlerde, asıl ABD’ye mukabele sorunu manşetlerde, gündemde birinci sıradaydı. Esip savuruyordu İran liderleri, şöyle yapacağız böyle yapacağız diye. Ama kendi imkânsızlıkları ve (gene Trump’ın “52 yeni hedef” açıklamaları dahil) Amerika’nın çok sert tehditleri karşısında, sonuçta hiçbir şey yapamadılar. İşlevsiz ve yarı yarıya boş halde iki üsse füze attılar; büyük zayiat verdirdiklerini ilân ettiler (ki hepsi yalandı) ve bunu İran halkına “ABD’ye benzersiz bir tokat” gibi sundular. Hemen aynı anda, sonuca ulaştıklarını (!?), olayı daha fazla tırmandırmayacaklarını duyurdular.

Derken üzerine asıl Ukrayna uçağı fiyaskosu geldi. Tam bir salak Üçüncü Dünya inkârcılığına sürüklendiler. Artık kuyruğu dik tutmak mı dersiniz, yiğitliğe leke sürdürmemek mi? Günlerce direndiler, yalan, iftira, asla biz düşürmedik diye. (Bu yalan ve iftira teranesine, Yıldıray Oğur’un işaret ettiği gibi, yeni ekran güllerimiz vaziyetindeki bir dizi emekli general de alabildiğine cahilce demeçleriyle katıldı.) Beri yandan, olay yerini alelacele temizlemeye kalktılar; buldozerler getirip bütün enkaz parçalarını orijinal dağılma alanından toplayarak tek bir hurda yığınına dönüştürdüler.

Ama hiçbiri fayda etmedi. 176 kişinin öldüğü uçak Ukrayna havayollarının olduğu için, Batılıları asla sokmayız diye iddialaşsalar da, mecburdular en azından Ukrayna’nın kendi araştırma ekibini kabul etmeye. Onlar da geldiler, gördüler ve buldular. Gövde ve kanat parçalarındaki bütün delikleri tesbit ettiler. Füzenin uçağı kokpitin, pilot kabininin tam altından vurduğunu (ve bu yüzden pilotların ânında ölmüş olması gerektiğini) gösterdiler. Belki bu noktada, İran yönetimi buradan  inat ve yüzsüzlükle çıkılamayacağını anladı. Çaresiz, kabullendiler. (O çok büyük lâflar eden emekli generallerimiz de kabullendi mi, bilmiyorum.) İnkâr yarışının yerini özür dileme ve üzüntülerini bildirme yarışları aldı. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Cevad Zarifi gibi siviller olsun, Devrim Muhafızlarının komutanları olsun sıraya girdiler bu açıdan. Bir de topu birbirlerine atmaya kalktılar. Bir tuğgeneral, biz hemen anladık ve ikinci gün yönetime işin aslını bildirdik, ama onlar inkârdan dönmediler dedi. Cevad Zarifi ise son demeçlerinden birinde, ordunun gerçeği sakladığı ve yönetimi yanılttığından yakındı.

İlginçtir, mutlak düşman belledikleri Batılı ülkeler ve kamuoyu hah, yakaladık diye aşağılamaya, burunlarını sürtmeye kalkmadı bu itiraflar karşısında. Başlıca iki makul talepte bulundular: Şeffaf bir soruşturma ve tazminat ödenmesi. Buna karşılık asıl büyük öfke patlaması İran halkından geldi. Tahran’ın Azadi Meydanında ve ilkin Amir Kabir Üniversitesi önünde, sonra diğer üniversitelerde toplanan gençler “Yalancılara ölüm… Diktatöre ölüm [= Ayetullah Ali Hamaney]… Asıl hain Amerika ve İsrail değil; asıl hain sizlersiniz…” diye bağırdı. Üniversitenin girişinde, her geçen üzerlerine bassın diye yere boyanmış Amerika ve İsrail bayrakları var(dı). Binlerce öğrencinin bu nefret sembollerinin üzerine basmayı etraflarından dolaşmayı tercih etmesi (bkz yukarıdaki başlık resmi), rejime tepkinin ve resmî çizgiye uymayı reddetmenin herhalde en çarpıcı ifadesi oldu.

Dinmeyen protestolar karşısında, İran’ın Ruhanî Lideri ve dolayısıyla En Yüksek Lideri konumundaki, her türlü siyasî karar ve uygulama üzerinde nihaî ve tâyin edici yetki sahibi olan (80 yaşındaki) Ayetullah Ali Hamaney, sekiz yıldır yapmadığı bir şeye gerek duydu: 17 Ocak’ta Tahran’ın Musalla Camiinde Cuma hutbesini okudu ve Cuma namazını da bizzat kıldırdı; şahsen sahneye çıkması ve böyle büyük bir jestte bulunmasının krizi sona erdireceğini umdu.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —