İngilizce yayın yapan The New Turkey sitesinde Türkiye’de Suriyeli muhacirlerle ilgili startı verilen son uygulamaları konu edinen bir dosyaya yer verildi.
Selahattin Emre Çelebi imzası taşıyan dosyada Suriye Ulusal Konseyi eski başkanı Halid Hoca ve SETA’da araştırma görevlisi Müberra Nur Emin ile de söyleşiler yapıldı.
Sürecin Bu Kadar Uzayacağını Kimse Öngöremedi
Suriye Ulusal Konseyi eski başkanı Halid Hoca, kimsenin başından itibaren Suriye meselesinin dokuz yıl devam edeceğini ve Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin sayısının 3,5 milyonun üzerine çıkacağını öngörmediğini söyledi. Halid Hoca’nın konuyla ilgili aktarımları şöyle:
“2011 yılı sonunda Türkiye'de sadece 100-150 bin Suriyeli vardı. Türkiye'nin açık kapı politikası nedeniyle bu sayı bir milyona ulaştığında, sorunlar ortaya çıkmaya başladı ve Türkiye Avrupa Birliği'nden yardım istedi. Ancak, Türkiye kendisini AB ile olan mülteci anlaşmasından muaf tuttuğu için, Suriyelileri mülteci olarak tanımlamamış, daha ziyade onları 'geçici koruma altındaki ziyaretçiler' olarak kabul etmiştir. Bu statü Türkiye için çok özeldir ve uluslararası hukukta eşdeğeri yoktur. Bu nedenle, mülteci kamplarında kalanlar hariç, Türkiye, uluslararası mültecilerden ve ülkelerden neredeyse hiçbir yardımı olmadan Suriyeli mültecilerle ilgilenme sorumluluğunu üstlendi. Türkiye'nin farklı şehirlerine yerleşmiş olan Suriyeliler, sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri ve eğitimden yararlanmıştır. Gerçekten, bu hizmetler Türk Devletine ek bir maliyet getirmiştir.”
Türkiye İçin Güvenlik Sorununa Dönüşenler Suriyeliler Değil, Şebbiha Unsurları!
Türkiye'deki çok sayıda Suriyeli mültecinin yalnızca hükümete ek maliyet getirmekle kalmayıp aynı zamanda güvenlik konusu haline de geldiğini belirten Halid Hoca, güvenlik sorununa dönüşen Suriyeliler hakkında ise Şebbiha ve ajanlara dikkat çekti. Halid Hoca’nın şu vurguları bu bağlamda önemli:
“Mülteci olarak Türkiye'ye girenlerin bazıları mülteci değildi; Beyrut üzerinden Türkiye’den Şam’a ya da Halep’e gitmekte sorun yaşamayan pek çok Suriyeli vardı. Seyahat eden bu insanların bir kısmı devrimci gruplara karşıydı ve Esed rejimi ya da diğer istihbarat servisleri için çalıştı; Türkiye bu insan gruplarını görmezden geldi ve gerçekten de bu durum Türkiye için bir güvenlik endişesi haline geldi. Başka bir deyişle; bir noktada Türkiye, mülteciler ve bu Şebbiha grubu arasında ayrım yapamadı ve şu anda bu durumla kesinlikle başa çıkamamanın sonuçlarıyla karşı karşıya. Öte yandan, Türkiye'ye kaçanlar arasına, Suriye kırsalından gelen ve savaş nedeniyle yaşama imkânı bulunmayan birçok insan da vardı; bu insanların çoğu ise sadece geçim kaygısıyla Türkiye'ye kaçtılar.”
Türkiye Normal Suriyeli ile Şebbiha Arasındaki Farkın Tespiti İçin Tedbir Almakta Geç Kaldı
Genel olarak Şebbihaların ve devrim karşıtlarının sebep olduğu güvenlik sorunlarından ötürü kontrol mekanizması oluşturma noktasında Türkiye’nin geç kaldığını belirten Halid Hoca, konuyla ilgili olarak şunları kaydetti:
“Suriyeli mülteciler üzerindeki bu kontrol politikası gerekliydi ama geç kalındı. Krizin başından beri bu politikanın uygulanması gerekiyordu. Suriyeliler Türkiye'ye geldiklerinde, kayıt sürecinde güvenlik kontrolü yapılmak zorundaydı. Bu kontrol Suriye Ulusal Konseyi gibi resmi olarak kabul edilen muhalif gruplarla birlikte, kimin mülteci olduğunu, kimin muhalif gruplara mensup olduğunu veya Esed rejimi için çalıştığını bulmak için yapılmalıydı; ancak bu, Türk hükümeti tarafından tercih edilmedi.”
Hükümetin güvenlik boşluğunu son katı politikalarla kapatma çabasını da değerlendiren Halid Hoca, buna sürükleyen sosyal ve siyasal iklime dikkat çekerek Türkiye’deki Esed yanlısı kesimlerin kışkırtması ve ek olarak yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul’un kaybedilmesinin AK Parti tabanında da Suriyeli karşıtlığına zemin hazırladığını vurguladı.
Bununla birlikte bazılarının iddia ettiği gibi hükümetin izlediği yeni politikaların sadece yerel seçimlerin İstanbul ve Ankara’daki yıkıcı sonuçlarına indirgenemeyeceğini belirten Halid Hoca, bu politika değişikliğinin sinyallerinin seçimlerden önce verildiğine ancak uygulamanın seçimden sonra başladığına dikkat çekti.
Suriyelileri Savaş Bölgelerine Geri Göndermek Çözüm Değil
Bir ilde kayıt yapıp başka bir ilde yaşıyor olmanın hükümet açısından izleme ve kontrol altında tutmayı zorlaştıran bir faktör olabileceğini ve bu nedenle tedbir politikalarının bir ölçüde mazur görülebileceğini belirten Halid Hoca, ancak Suriyelileri savaş bölgelerine göndermenin çözüm olamayacağının altını çizdi.
Yine bu bağlamda hiçbir Suriyelinin sınırdışı edilmediği iddiasının gerçeği yansıtmadığını belirten Halid Hoca, şunları söyledi:
“Sosyal medya raporlarında, Suriye'deki savaş bölgelerine geri gönderilenler arasında, kimlik kartı ile kayıtlı Suriyeliler, kayıtlı olmayanlar ve hatta kimlik kartı ve yasal çalışma izni olan kişiler olduğu kanıtlandı. Bu yasadışı sınırdışı edilmelerin faili hükümetin emirleri değil, bakanlık talimatlarını yerine getirmeyen yetkililerin keyfi kararlarıdır.”
Hoca, İdlib sınır yönetimi yetkililerinin kendisine, Temmuz ayı sonuna kadar 1000 Suriyelinin İdlib'e sürüldüğünü ve bunların arasında Türkiye'de kimlik kartı ve tescili bulunanların da olduğunu söyledini ifade etti. Bununla birlikte, Hoca, İçişleri Bakanının yakın bir zamanda Suriyelilerin savaş bölgelerine sınır dışı edilemeyeceği açıklamasının bu bağlamda keyfi kararların önlenmesinde etkili olabilecek olumlu bir adım olduğunu ve bunun Suriyeliler arasındaki gerilimi azaltacağını belirtti.
Çözüm Yolu Suriyeli Mültecilerle İlgilenen Kuruluşlarla Birlikte Çalışmaktan Geçiyor
Mülteci sorununun yol açtığı sonuçlar ve alınması gereken tedbirlerin neler olabileceği konusuna da değinen Halid Hoca, hükümetin devam eden krize en iyi çözümü bulmak için Suriyeli mültecilere odaklanan STK'larla birlikte çalışması gerektiği fikrini desteklediğini söyledi. Halid Hoca’nın konuyla ilgili ifadeleri şöyle:
“Hükümet emirlerinin uygulanması yalnızca sahadaki görevlilere bırakılırsa, gelecekte benzer keyfi kararlar olabilir. Bakan, Suriyelilere yönelik yanlış muamelelerin sorun olduğunu bilmeli ve bunların Esed rejimi için çalışan bazı Suriyeliler tarafından manipüle edileceğini unutmamalı. Bu nedenle, hükümetin STK'larla koordineli olması oldukça önemlidir.”