Rıfat Özcan Araştırmacı Rıfat Özcan @rifatozcantr rifatozcan@protonmail.com
Ben bu yazıda her iki çeviriyi de kapsayacak şekilde orijinal halini kullanacağım. Amerikan başkanlık seçiminin olacağı bu yıl kavramı tekrar hatırlatmak faydalı olacaktır.
2015 yılına göre 2 bin kat daha fazla kullanılan post truth kavramı Oxford Sözlük tarafından şu şekilde açıklanmaktaydı:
Nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu.
Post Truth yılın kelimesi olarak seçilirken yılın diğer kelime adayları ise Batı’daki aşırı sağı açıklamak için kullanılan all right ve Brexit kelimesinden türetilen, Brexit’i savunan kişi anlamına gelen brexiter kelimesiydi.
Post Truth kavramı ilk kez 1992 yılında aslında bir oyun ve senaryo yazarı olan Steve Tesich tarafından “Yalanların Hükümeti” makalesinde kullanılmıştır. 1
The Nation dergisinde kaleme ele alınan yazıda Steve Tesich, Richard Nixon ve Ronald Regaan dönemindeki politikalara atıf yaparak bu kavramı temellendirmeye çalışır.
Nixon döneminde Watergate Sendromu olarak adlandırdığı bir durumdan bahseder. Bu dönemlerde halkın gerçeği duymak istemediğini, kendi ülkelerinin güçsüzlüğünü, zayıflığını duymaktansa yalanı duymak istediğini belirtir.
Tesich’e göre;
Özgür insanlar olarak gerçeklik sonrası dünyada yaşamak istediğimize özgürce biz karar verdik.
İran’a ABD’nin yasa dışı olarak silah sattığı ve İRANGATE olayı olarak adlandırılan bu durum 1986 yılında patlak verince ABD Başkanı Ronald Reagan, ulusa sesleniş konuşmasında itiraf ederek şu açıklamayı yapıyordu: 2
Kalbim ve en iyi niyetim halen bunun (yaptığım işin) doğru olduğunu söylüyor. Ancak gerçekler ve kanıtlar bana böyle olmadığını gösterdi.
Ronald Reagen, bunu söylerken aslında bize post truth kavramının açıklamasını da yapıyordu. Nesnel hakikatlerden ziyade öznel değerlendirmelerin ön planda olduğunu vurgulayan bu kavramın tanımını bu söylemiyle 30 yıl önce koymuştu.
Post truth söylemin ortaya çıkış nedenleri
Şimdi bir adım geriye giderek öncelikle bu kavramın kaynaklarını ya da ortaya çıkış nedenlerini irdelemek istiyorum.
Post truth kavramını post modernitenin bir sonucu olarak okumak literatürde genel bir kabul halini almış gibidir.
Postmoderniteyi anlamak için modernitenin de temel noktalarını anlamak faydalı olacaktır.
Kabaca bu iki kavramsallaştırmayı açıklamak gerekirse,15'nci yüzyıl sonrası ortaya çıktığı kabul edilen modernite temelde şu ilkelere dayanmaktadır. 3
Büyük anlatıların, ideolojilerin, evrensellik iddiasının hakim olduğu, rasyonalitenin, eleştirelliğin ön planda olduğu, verilerin kontrol etme gereksinimin ve tek bir hakikatin söz konusu olduğu, herkesin de bu hakikatin peşinde olduğu kabul edilen dönemdir.
1970’ler sonrası daha revaçta olan postmodernite olarak kabul edilen dönemde ortaya çıkan ilkeler ise şunlardır:
Büyük anlatıların parçalanıp yapı sökümüne uğratıldığı, ‘her şey söylemden ibarettir’ düsturunun ön plana çıktığı, gerçeklerin toplumsal inşa ile oluşturulabileceğine inanılan, isteklerin, beklentilerin, kanaatlerin, duyguların, göreliliğin, çoklu gerçekliğin daha önemsendiği bir dönemdir.
Dolayısıyla modernitede kabul edilen tek hakikat böylelikle çoklu hakikata doğru evrilmiştir.
Nietzsche’nin yüzyılın başında söylediği "Hakikat yoktur perspektifler vardır" sözü de postmodernitenin temel düsturu olmuş ve bu Akira Kurusowa’nın 1950 yılında çektiği Roshomon filmine atıfla Roshomon etkisi olarak açıklanmaktadır. 4
Filmde işlenen bir cinayet vardır ve herkes cinayeti görmüş olmasına rağmen taraflar olayları farklı şekilde anlatır. Dolayısıyla herkes kendi perspektifini yansıtır.
Moderniteye getirilen bu eleştirilerden sonra 1992 yılında post truth kavramının ilk defa kullanılmasını da bütün bunların üstüne okumak daha açıklayıcı olacaktır.
Post modernite ile beraber ise hakikatin kişiselleştiği ve temel ilkenin 2 bin 600 yıl önce Protogoras’ın söylediği “İnsan her şeyin ölçüsü” olmuş, postmodernite ile Protogaras’ın mirasçıları devreye girmiştir.
Post Truth ile beraber de ‘artık hakikatin yerini de inanabilirlik almış’ ve hakikatin kendisinin de bir önemin kalmadığı iddia edilen bir döneme girildiği kabul edilmiştir.
Kavramın serüveni
Kavram, 1992’de Steve Tesich’in kullanmasından sonra ise 2004 yılında yayımlanan, 2017 yılında ise Türkçe'ye çevrilen Ralp Keyes’in yazdığı Post Truth Era (Hakikat Sonrası Çağ) kitabında karşımıza çıkar.
Kavramın ele alındığı kitapta, yalan söylemenin nedenlerini ve post truth söyleminin en çok kim/kimler tarafından kullanıldığını açıklamaya çalışır.
Ralp Keyes’e göre, post truth söylemi en çok kullananlar sadece siyasetçiler değildir.
Din adamları, araştırmacı gazeteciler, üniversite hocaları, terapistler, avukatlar ve önemli edebiyatçılar da bunu yaparlar. Bilgi dağarcığı artıkça manipülasyon ve yalanın da katsayısı artacaktır.
Hakikati söylemenin sadık savunucuları olduğu iddia edilen üniversitelerde okuyan ve ders verenlere güvenilemeyeceğini söyleyen Keyes, Edwar Said üzerinden şöyle bir örnek verir:
Edward Said, kariyerinin son döneminde savunduğu Filistin mücadelesine uyumlu olsun diye kendi geçmişini süslediği ortaya çıktı. Said 12 yaşında, 1947’nin sonlarında yüzbinlerce Filistinli mülteciyle beraber Yahudiler tarafından sınır dışı edilene kadar Kudüs’te yaşadığını iddia ediyordu.
İsrail asıllı Amerikan avukat Justus Reid Weiner’in 3 yıllık araştırması sonucunda, Said’in varlıklı ebeveynlerinin hiçbir zaman Kudüs’te evlerinin olmadığını ortaya çıkardı. Bunlara rağmen meslektaşları ve Columbia Üniversitesi onun dürüstlüğünü sorgulamadı aksine onu savundular.
Postmodernite dışında, internet ve sosyal medya dünyasıyla beraber haber kaynağımızın değişmesi ile geleneksel medyanın güç kaybı, kişisel söylemlerin, kanaatlerin ön plana çıkması, seçkin düşmanlığı ile perçinlenen kurumlara olan güvensizlik de post truth kavramının oluşmasına ve yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır.
Aslında daha önce post truth denilen bu dönem için çeşitli isimlendirmeler yapılmıştı; fakat 2016 yılında Brexit süreci ve Donald Trump’ın seçilmesinin üzerine bu isimlendirme yapılmasıyla artık yaşadığımız döneme de isim konulmuş oldu.
Benzer isimlendirmeler ise şunlardır; Hakikatin Çürümesi, Sahte Haber Çağı, Alternatif Gerçeklik, Nesnelliği Ölümü, Uzmanlığın Ölümü, Kalabalıkların Bilgeliği, Pre Faşizm
‘Post truth’un büyüsü: Yalan politik olarak ilk defa mı kullanılıyor?
Yeni olan politik olarak yalanın kullanılması değildir; yeni olan yalanın bu kadar görece kitleselleşmesi ve asıl yeni olan yalanın siyaset, medya yoluyla kurumsallaşmasıdır. 4
En önemlisi de liderlerin yalan söylemesinden ziyade kitlelerin ona verdiği tepkidir.
Karşımıza çıkan söyleme, yalan da olsa kendilerini doğruluyorsa kitleler ona gerçekmiş gibi muamele yapabilmektedirler.
Dolayısıyla karşısına bir yalan çıktığında insanların sorduğu ilk soru ‘Ben buna inanabilir miyim?’ ve ‘Buna uygun argümanlarım var mı?’ olabilmektedir.
Zaten kavramın tanımındaki vurguya bakarsak öncelikle hakikatin olmamasından ziyade olguların siyasi görüşlerimize göre değişen şeyler olduğu vurgusu ön plana çıkar.
Yani yalanlar farkedilmiyor değil, farkediliyor ve işte tam bu noktada post truth söylemin büyüsü ortaya çıkıyor.
Karşılaşılan söylem, kişinin önyargı ve kanaatlerini doğruluyorsa o zaman bu yalan olarak algılanmıyor.
Söylemin her şeyin önüne geçtiği, dolayısıyla fazlasıyla ‘söylemin iktidar’ olduğu bir dönem söz konusu olan.
Filtre balonu
Post truth söylemi anlamak için önemsememiz gereken bir başka kavram ise 'filtre balonu'dur.
Ülkemizde daha önce Şerif Mardin tarafından kavramsallaştırılan 'mahalle baskısı' kavramını bu bağlamda hatırlamakta fayda var.
Mardin, sosyal alanda bir baskı ile gelen bir türdeşliğe vurgu yaparken, bu kavramı 2011 yılında ortaya Eli Pariser ise sanal dünyadaki mahalle baskısını açıklamaya çalışmış ve bu yolla bizlere de dijital kabilelerin davranış kodlarını anlama yolunda yardımcı olmuştur. 5
Filtre balonundan bahsederken şunlar ön plana çıkmaktadır:
Kendi önyargılarını, kanaatlerini, inançlarını ve görüşlerini onaylayan bir evrenin olduğu, eleştirelliğin olmadığı, tarafların kendi savlarına sonsuz bir güven duyduğu, karşıtlarına da nefret ve küçümsemeyle bakıldığı ve dolayısıyla herhangi bir şeyi doğrulatma ya da yanlışlamanın mümkün olmadığı bir evren burası.
Bu çerçevede önüne çıkanları birey paylaşıyor ve ‘yalanlar’ her seferinde daha da fazla yayılıyor.
Liderler böyle bir kitleye hitap ediyor, her görüş kendi filtre balonunu oluşturuyor. Ve dolayısıyla sevebileceğimiz bir dünya yaratılıyor.
Prof. Hendrik Speck filtre balonu durumu ile ilgili şu tespitte bulunuyor:
Sevdiğimiz ya da eğilim duyduğumuz fikirler adına yaratılmış forum ve platformlara hızlı erişim imkânı, bize fikirlerimizin yüzde 100 doğruluğu hissi veriyor.
Cambridge Analytica ile dijital ayak izlerimiz izlenerek bu balonların varlığı sayesinde dijital kabilelerin yönlendirilmesi başarılabilmiştir.
Google dünyası ve algoritmalar internet dünyasındaki her hareketi, her türlü alışverişi kontrol edebilirken bu yaptıkları gözlemle ile de verileri anlamlı bir hale getirebilmektedirler.
Cambridge Analytica skandalı ile ortaya çıkan da buydu. Bu veriler seçimlerde kullanılmak için satılıyordu. ABD seçimlerinde kullanıldığı da ortaya çıkan bu verilerle dijital kabileler yönlendirilebildi.
Bölgesel olarak her seçim bölgesini planlayan Trump, kendi destekçileri ve karşıtlarına bu veriler yoluyla da propaganda yaptı.
Fotoğraf: The Washington Post
Örneğin kendisini destekleyenlere Amerika’yı tekrar büyük görmek isteyen beyaz Amerikalılara sürekli olarak onların bu milliyetçi duygularını daha da pekiştiren içerikler paylaşılırken Trump’a destek vermeyenlere ise hiçbir şekilde görmek istemeyecekleri içerikler paylaştırıldı.
Bu yolla destekçilerin sandığa daha büyük şevkle gidilmesi sağlanırken, karşıtlarını da sandıktan uzaklaştırma stratejisi uygulanmıştır. 6
Sandıktan uzaklaştırma stratejisine uygun olarak, Bill Clinton’in sadakatsizliği üzerinden kadınlar hedef alınırken diğer taraftan Hillary Clinton’in Afrikalılar için yıllar önce kullandığı büyük yırtıcılar demeci Afro Amerikalıları hedef alan kampanyaya dönüştürülüyordu.
Bu noktada paylaşılanların doğru olup olmaması da insanlar tarafından önemsenmiyor.
Zira sonrasında ortaya çıkan bazı olaylarda Balkanlarda bazı gençlerin yalan haber siteleri açarak ABD seçim kampanyasında etkili oldukları görüldü.
Rusya bu işin neresinde?
İnternet ve özellikle sosyal medyada yalan ve manipulasyon amacıyla Rusya tarafından kurulduğu iddia edilen birimin eski çalışanı olan Vitaki Bespalov, Petersburg’da yer alan bir "troll fabrikası"ndan bahseder. Burayı tanımlarken "Hiç bitmeyen yalanlar döngüsü" söylemini kullanıyor. 7
Kremlin bağlantılı olduğu öne sürülen ve ‘troll fabrikası’ olarak adlandırılan sosyal medya merkezinin binası, St Petersburg / Fotoğraf: NBC
Bespalov, bu binada farklı katlarda sosyal medya için farklı üretim biçimlerinin olduğunu söylüyor ve şu şekilde bir iş bölümü olduğunu aktarıyor:
1. kat : 3. katta yazılan blog yazılarına atıf yapan yalan haber haber makaleleri oluşturuyor.
2. Kat: Pazarlama ekibi tüm yazılanları sosyal medyaya yayıyor.
3. Kat ve 4. Kat: Sahte haberler üretiyor ve hakkında yorumlar yazıyor.
Ayrıca Bespalov, her kat diğerinin oluşturduğu malzeme üzerinde çalışsa da, kafeterya veya sigara molaları hariç, binanın içinde birbirleriyle hiçbir temaslarının da olmadığını söylüyor.
2015’ten beri Trump yanlısı hesaplar var olduğu ve Rusya’nın 19 seçime müdahale ettiği iddia ediliyor.
Vitaki Bespalov / Fotoğraf: NBC
Rusya tarafında önemsenmesi gereken asıl isim ise Putin döneminin gerçek dehası olarak adlandırılan eski postmodernist tiyatro yönetmeni ve propaganda uzmanı Vladislaw Surkow olduğu iddia ediliyor. 8
Putin’nin Joseph Goebbels’i olarak tanımlanan bu isim Rusya’nın hem içeride hem de dışarıdaki medya politikasını belirlediği aktarılıyor.
Surkov’un 19 Şubat 2020 tarihinde 2013 yılından beri sürdüğü Rusya Devlet Başkan Yardımcılığı’ndan Putin tarafından görevden alındı. 9
Öncelikle Gobels’in propoganda ilkelerine bakacak olursak bunlar;
Akla değil duygulara hitap edin,
Tekrarlanmış kalıplar förmüller kullanın,
Sürekli olarak rakiplerinize saldırın,
Halkta onları içsel olarak tepkisellik yaratacak ifadeler kullanın.
Zeynep Tüfekci, Twitter ve Biber Gazı kitabında içinde yaşadığımız dönemin propaganda ilkelerini ise şu şekilde açıklıyordu:
Halkı Aşırı bilgiye boğmak,
Doğru bilgiyi yayan medyayı itibarsızlaştırmak,
Dikkatleri başka yöne çevirmek,
Bilinçli olarak kargaşa ve kaos pompalama,
Hileye başvurmak ya da işin içinde hile olduğunu iddia etmek,
Güvenilir bilgi kaynaklarının işleyişini zorlaştırmak.
Tüfekçi, bu tekniklerin yoğun olarak Surkov tarafından kullanıldığını aktarıyor.
“Hiçbir Şey Gerçek Değil, Her Şey Mümkün” kitabının yazarı Peter Pomerantsev, Surkov’u demokratik kurumlara hiçbir demokratik özgürlük tanımayan bu teknikleri kullanarak Rusya’yı reality showa çeviren ve medyayı Putin’e tapan zevksiz bir propaganda makinasına dönüştürdüğünü söylemektedir.
Ve Surkov, muhalefetin yok edilmesinden ziyade içine sızılarak manipüle edilmesine dayalı bir propaganda yönteminin de olduğunu aktarır.
2016 yılında Rand Corporation, Rusya’nın propaganda modeli üzerine bir rapor yayınlar. 10
Bu raporda yalan hortumu adını verdikleri bu propaganda yöntemin de gerçeğin hiçbir önemi olmadığı ve kargaşa kaos yaratılarak çelişen bilgilerin ön plana çıkarıldığı ve insanların da çelişen bilgilerle karşılaştıklarında duydukları ilk bilgiyi destekledikleri tezinden yola çıkarak kendi söylemlerini ön plana çıkardıklarının altını çizer.
Post truth söylemlere örnekler
Amerika’da daha önce de olan dünyanın düz olduğunu iddia edenler, küresel ısınma karşıtlığı, aşı karşıtlığı gibi bilim inkarcılığının temelinde postmodernite ve post truth söylem yatmakta ve bu kesimde genel olarak akıl, bilim, demokrasi karşıtlığı olduğunun altı çizilir.
Fotoğraf: AP
Trump’ın başkanlık kampanyasında kullanılan bazı örnekler:
Papa, Trump’ın başkanlığını destekliyor.
Obama Amerika’daki mültecilere destek için gazileri destekleyen programdan 2.6 milyar doları kesti.
Hillary Clinton, İŞİD’e silah sattı ve bu Wikileks tarafından onaylandı.
Obama Amerika’da doğmadı. 2012
Hillary’nin altı aylık ömrü kaldı.
Hillary’nin beyninde tümör var.
Çöpte Hillary adına kullanılmış oylar bulundu.
Obama beni dinletti.
Seçilmezsem kesin hile yapılmıştır.
Sonsöz
Sonuç olarak içinde yaşadığımız bu çağda hakikatin propaganda ile muğlaklaştırıldığı, hatta yok edildiği bir durumla karşı karşıyayız.
Haber kaynaklarımızın çeşitliliğinin artması ve insanların da birer haber kaynağına dönüşmesiyle bu muğlaklaşma, belirsizlik artıyor.
Önceki dönemlerden asıl farklı olan da bireyin ya da birey gibi davranan botların bu kadar ön plana çıkmış olmasıdır.
Dijital medya okur yazarlığı ile bir bilinçlenme sağlanabilir ve doğrulama platformlarının daha etkin çalışması bu kaos ortamında ‘doğru bilgiye’ ulaşmamıza katkı sağlayabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish
Kaynak: Hakikat sonrası çağı anlamak, propaganda ve medya