Anadolu toprakları tarihin bilinen en eski çağlarından bugüne başlıca kavşak noktalarından biri oldu.
Büyük göçlerin buluşma ya da varış noktası bu topraklardı.
Şimdi Afgan mülteciler sorunu tartışılıyor. Afganistan’dan yola çıkarak Anadolu toraklarına kitleler halinde giriş yapanların görüntüleri yayınlanıyor.
Bu yeni göç dalgası eski tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Irkçı tutumlardan başlayarak mültecilere sınırların koşulsuz olarak açılması gerektiğini savunan ultra-liberal tezlere kadar bir kuru gürültü bulutu havada uçuşuyor. Bu esnada hiçbir adım atılmıyor, konuya dair hiçbir tedbir alınmıyor.
Bizim memleketin genel hali bu… Peki ya dünya?..
Dünya yeni bir kavimler göçüne hazır olmalı. Bugün her 8 kişiden 1’i aç yatıyor. Aç kalmamak için yer değiştirme eüilimi ise her geçen gün daha da büyüyor.
Daha da büyüyecek.
2050 yılı itibarıyla dünya nüfusunun 10 milyara ulaşması öngörülüyor. Bu nüfusun 2 milyar kadarının açlık sınırının altında ya da açlık sınırı civarında yaşayacağı kesin gibi.
İklim değişikliğine bağlı su kıtlığı, kuraklık, ekonomik sorunlar, silahlı çatışmalar, deniz seviyesindeki yükselme ve doğal felaketler sebebiyle 2050 yılı itibarıyla 200 milyon kişinin ülkesini terk etmek zorunda kalacağı öngörülüyor.
Bu 200 milyon kişinin çoğu Ortadoğu, Afrika, Doğu ve Güney Asya ve Latin Amerika’daki ülkelerinden ayrılmak zorunda kalacak ve yine çoğu “iklim mültecisi” olarak kendilerine yaşayacak yeni bir ülke arayacaklar.
“İklim mülteciliği” tabirini önümüzdeki yıllarda daha fazla işiteceğiz.
Özellikle Afrika‘nın küresel iklim değişiminden çok etkilenmesi ve başlıca göç kaynağı olması bekleniyor.
2018’de Kenya’daki Tana Nehri bölgesinde yaşanan sel 60 bin insanın evinden taşınmasına sebep olduğu anlatılıyor.
Ortadoğu, Afrika, Doğu ve Güney Asya başlıca göç kaynağı coğrafyalar olacaksa, Türkiye’nin göç hareketlerinde “transit ülke” olması kaçınılmaz.
Elbette “transit ülke” Türkiye sadece “transit” değil. Gelen göçmen geçemediği için Türkiye’de kalıyor.
Birleşmiş Milletler’e göre Türkiye’deki toplam göçmen sayısı 2019 sonu itibarıyla 5,7 milyona yakındı. Elbette bu kayıtlara geçmiş, resmi bir rakam.
Bir de kayıtdışı rakamlar var.
O halde, son göç dalgasıyla birlikte göçmen sayısının gerçekçi bir hesaplamayla 7 milyonu aştığı söylenebilir.
Bu öyle bir nüfus ki, ortalama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı temel sağlık hizmetlerine erişemezken, sosyal güvencesiz çalışırken, göçmenlerin halini varın siz düşünün!
Türkiye’deki göçmenler köle gibi çalıştırılıyor. Sağlık ve eğitim hizmetlerine erişemiyorlar.
Dahası “cihatçı” tabir edilen çetelerin, suç örgütlerinin, hatta organ mafyasının eline düşüyorlar.
Evet, Türkiye sadece bir göç yolu olarak değil, suç örgütleri açısından da kavşak noktası haline geldi.
Sınırları kevgire dönmüş bir ülkede farklı bir manzara beklenemezdi.
Dahası, Türkiye’nin kara para ve uyuşturucu trafiği için mükemmel bir “kültür ortamı” haline geldiği görülüyor.
Bir göç ve pis işler kavşağı!..
Dünyanın dört buçuk milyar yıllık tarihinde beş büyük yok oluş yaşadığı ve birçok canlı türünün tükendiği anlatılır.
Bilim insanları, şimdi altıncı kitlesel yok oluşun yolda olduğu konusunda uyarıyor bizi.
Kadim medeniyetlerin beşiği Anadolu, işte yaklaşan bu büyük felaketin tam da kesişme noktasında ve “sorumlu” makamlarda oturanların sorumsuzluğu görebilen her göze büyük bir endişe yüklüyor…
Kaynak: Farklı Bakış