Haiti Deprem Sonrası Seçimleri Nasıl Yaptı?

Mustafa Kaya, bir Karayipler ülkesi olan Haiti’de 2010 yılında çok yıkıcı sonuçları bilinen yaşanmış depreme rağmen, yerel, ulusal ve başkanlık bazında seçimlerin zamanında yapıldığına dikkat çekiyor.

Haiti Deprem Sonrası Seçimleri Nasıl Yaptı?

12 Ocak 2010 günü saat 16.53’te Atlantik Okyanusu’nda bulunan Hispaniola Adası’nda Richter ölçeğine göre 7 şiddetinde bir deprem vuku buldu. Merkez üssü adanın batısındaki Haiti’nin başkenti Port-au-Prince’e yaklaşık 25 km uzaklıkta meydana gelen deprem özellikle Haiti’de büyük yıkımlara yol açmıştı. Adanın doğusunda yer alan komşu Dominik Cumhuriyeti’nde çok az kayıp olsa da Haiti’de can kaybının 100 bin ila 300 bin arasında olduğu tahmin edilmekteydi. Depremden sonra enkaza dönen ülkeye ilk uluslararası yardımlar komşusu Dominik Cumhuriyeti’ndeki havalimanları aracılığı ile yapılabilmişti. Yaklaşık 3 milyon kişi, yani ülke toplam nüfusunun üçte biri bu depremden etkilenmişti. Bir milyon kişi evsiz kaldığı için çadır kentler gibi geçici yerleşim merkezlerinde yaşamaya mecbur kalmıştı. Bazı afetlerde olduğu gibi, özellikle yıkılan hapishanelerden kaçanların yer aldığı göz önüne alındığında bölgede de hırsızlık ve yağma olayları görülmüştü. Hastaneler yıkıldığı veya hasar gördüğü için yaralılara günlerce müdahale edilememişti. Sağlık çalışanlarının da yetersiz kalması sebebiyle zamanında yapılamayan tıbbi müdahaleler yüzünden hayat kaybı daha da artmıştı. Ancak bir yıl sonra depremin sebep olduğu afette hayatını kaybedenlerin sayısının 316 bin kişi olduğu Haiti devletince de kabul edilmişti. Bu sayılar dünya tarihinin gördüğü en yüksek kayıplardır. Yine her deprem sonrası görülen yetim kalmış çocuklar da söylentilere göre insan ticareti ile özellikle Amerika Birleşik Devletleri ABD) başta olmak üzere yabancı ülkelere kaçırılmıştı. Altyapı, özellikle de iletişim kopuklukları hem yardım organizasyonlarını etkilemiş hem de enkaz altında kalanların seslerini duyurabilmelerine engel olmuştur.

Bu kadar çok can kaybının yaşandığı ülkede görev süresi ertesi sene 7 Şubat 2011’de dolacak olan Başkan René García Préval çeşitli sebeplerle Şubat ayında planlanan seçimleri erteletmek istemişti. 28 Şubat 2010’da çeperlerde ve 3 Mart 2010’da merkezde yapılacak milletvekili ve senatonun üçte biri için planlanmış hatta ikinci tur ihtimali de 11 ve 14 Mart olarak belirlenmişti. Ama depremden sonra şartlar olumsuz olarak değişmiş ve seçim kampanyasının başlayabileceği 28 Ocak’tan bir gün önce seçimlerin belirsiz bir tarihe ertelendiği ilan edilmişti. Ülkenin yüksek seçim kurulu diyebileceğimiz seçim işleri genel merkezinin yıkılması ve Birleşmiş Milletler’den seçimler için görevlendirilen gözlemcilerin ve diğer görevlilerin hayatlarını kaybetmesi gibi sebeplerle tarihi çok yakın olan seçimler 10 ay sonrasına, anayasaya uygun şekilde kasırga mevsiminden sonraya, 28 Kasım 2010’a çekilmişti. Çünkü bu tür durumlar için anayasa seçimlerin o yılın Kasım ayının en son Pazar gününe de alınabileceğini ortaya koyuyordu. Katılımın çok düşük olduğu bu seçimler hakkında pek çok şaibe de çıkmıştı. Mart 2011’de yapılan ikinci tur seçimlerine katılım biraz daha yükselmiş ve seçim hilelerinin daha az olduğu görülmüştü. İkinci tura kalan adaylar Michel Martelly ile iktidar partisinin adayı Mirlande Manigat arasındaki yarışı hem müzisyen hem de politikacı olan Martelly, oyların yaklaşık üçte ikisini alarak kazanmıştı.

Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı (IFES) depremden hemen sonra (Mart-Nisan 2010) ülkede seçimlerle ilgili bir alan araştırması yapmıştı. Seçmen kayıtlarından kimlik kartlarının düzenlenmesine, nüfus yapısının değişimine hatta yurtdışında oy kullanılabilmesi ihtimaline kadar pek çok hususta teknik araştırma yapılmıştı. IFES araştırma ekibi, ülkede sivil toplumu yansıttığı düşünülen kuruluşlardan, özel sektörden ve geçici seçim kurulundan 99 kişiyle mülakatlar yapmış ve onlara şu soruları sormuştu:

1.     Yönetimsel bir boşluk olacağını ve bunun ülkeyi etkileyeceğini düşünüyor musunuz?

2.     Size göre seçimlerin yapılabilmesi mümkün mü? Seçmenler sandığa ilgi gösterir mi?

3.     Cevabınız olumlu ise seçimlerin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için nelere dikkat edilmelidir? Eğer yapılamayacağını düşünüyorsanız ne önerirsiniz?

Görüşmeye katılanların hemen hepsi “sadece seçimler olsun diye seçimlerin yapılmaması” gerektiğini belirtmelerine rağmen, aynı zamanda çoğunluğu seçimlerin yapılmasından yana olduklarını söylemişlerdir. Elbette böylesine büyük afetlerden sonra seçilmişlerin başka seçilmişlerle yer değiştirmesi yeni bir bakış açısı ve işlerin yapılış tarzında bir değişiklik getirecektir. Muhalefet partileri mevcut başkan ve mevcut seçim kurulu ile seçimlere gitmeye itiraz etmelerine rağmen seçimlerin yapılacağı tarihin ilan edilmesi halinde seçimlere gireceklerini belirtmişlerdir. Sivil toplum kuruluşları da mevcut iktidar ve seçim kurulunun seçimlere “milli beraberlik hükümeti” ile gidilmesi teklifine şiddetle karşı çıkmışlardır.

Haiti anayasasına göre seçilmiş olanların sürelerinin uzatılması mümkün değildir. Buna göre

- mevcut başkanın görev süresi 7 Şubat 2011,

- yerel yöneticilerin süreleri 2011 yılının ilk günleri,

- 4 yıllığına seçilen milletvekilleri ve senatörlerin süreleri de 8 Mayıs 2010’da bitmekteydi.

Dolayısıyla geçici seçim kurulunun bütün bu seçimleri düzenlemek gibi zor bir görevi vardı. IFES bu durumda mülakata katılanlara şu üç senaryoyu sormuştu:

1.     Genel ve yerel seçimler 2010 senesinin sonuna kadar yapılabilir.

2.     Başkanlık, milletvekilliği ve belediye başkanları ile yardımcılarının seçileceği seçimler yıl sonundan önce ve belediye meclis üyeleri gelecek senenin başında yapılabilir.

3.     Başkanlık ve milletvekilliği seçimleri bu senenin sonuna kadar, belediye başkanları, yardımcıları ve belediye meclis üyeleri seçimleri 2011 yılının başında yapılabilir.

Bu senaryolardan sonuncusu daha makul gibi görünmüştü, zira iki turlu seçimler bir arada yapılabilecekti. IFES seçimlerin her üç senaryoda da gerçekleşebileceğini ama geçici seçim kurulunun mevcut haliyle çok da güvenilir olmadığı, seçimler için gereken parasal maliyetin karşılanmasının zor olduğunu, seçmen kayıtlarının afette hayatını kaybedenler gibi hususlarda düzenlenebilmesinde zorluklar yaşanabileceği, seçim güvenliğinin sağlanamayacağı, seçmenlerin eğitim seviyesi göz önüne alındığında yeterince propaganda yapılamayacağı ve en önemlisi de seçmen kimlikleri ve seçim belgelerinin düzenlenmesinde sorunlar çıkabileceğini belirtmiştir.

Haiti anayasasının 134-2 ve 3. maddelerine göre başkanın görev süresi uzatılamaz, ancak görevi sırasında bir kesintiye uğrarsa beş yıllığına tekrar seçilebilir ama üçüncü kez aday olamaz. Dahası, başkanlık seçimlerinin görev süresi dolmasından (7 Şubat) önceki yılın en geç Kasım ayının son Pazar günü yapılmasını düzenlemiştir. Bu maddeye göre depremden sonra yapılan tartışmalar neticesinde seçimler anayasaya uygun olarak 28 Kasım’da yapılmıştır. Ancak görev süreleri 10 Mayıs 2010’da dolan milletvekilleri Şubat ve Mart’ta yapılması gereken seçimler yapılamadığı için belirsizliğe düşmüş ve herhangi bir olumsuzluğa yol açmamak için hemen olağanüstü hal ilan edilmiştir.

Her şeye rağmen tarihin en büyük depreminin yaşandığı ve sağlık koşullarının çok iyi olmadığı, kolera gibi salgın hastalıkların yaygın olduğu, eskiden beri güvenlik problemleri olan, finansal olarak çok da iyi durumda olmayan Haiti gibi bir ülkede seçimler anayasaya uygun olarak zamanında yapılmıştır.

Tüm dünyada herkesin bildiği 1792 Fransız İhtilali’ne karşı ondan bir yıl önce Haiti’de Ağustos 1791’de bir ihtilal gerçekleşmişti. Köleleştirilen, insan olarak görülmeyen, akla hayale gelmedik zulümlere maruz kalan siyahlar, mevcut duruma karşı ayaklanmış ve köleliği sona erdirmişlerdir. Bu ihtilal belki de ilk anti-emperyalist ihtilallerin başında gelir. Tarihi açıdan da birçok gelişmenin ateşleyicisi olan bu Haiti İhtilali’nin bilinmesi özellikle engellenmek istenmiştir. Köleleştirilen halkın özgürlüğüne olan düşkünlüğünün ve Avrupalı işgalcilere karşı direnmesi gözlerden kaçırılmıştır. Modern dönemlerin en önemli ihtilalini gerçekleştiren böylesine bir halkın seçimler konusunda kendi iradelerine sahip çıkarak mevcut anayasa ve diğer yasalara uymasından daha tabii bir şey herhalde olamaz.