Tarih: 29.06.2019 14:04

Haftanın Portresi: Ali Babacan

Facebook Twitter Linked-in

?Artık yeni şeyler söylemek lazım??

AKP bu aralar sıkça devrim lafını kullanıyor. Devrimlerle ilgili sorun şudur: Devrimler öz çocuklarını yer. Aslında Devrim deyince aklıma Ursula k. Le Guin´in müthiş sözü geliyor:
?Devrim Yapılmaz, Devrim Olunur.?

Bu yalın gerçeğin ifadesi kendini hemen tüm köklü değişimlerde göstermiştir. Bütün iddialı dönüşüm hareketleri büyülerini tam da en güçlü oldukları anda kaybederler.

Devrim yapılır ve devrim kaybedilir. Gündelik hayatın zorunlulukları devrimi sıradanlaştırır. Bayağılaştırır. Ve neticede yabancılaştırır.

Devrim deyince tabii ki akla Marx ve onun Tarihsel Materyalist anlayışı gelir. Ve bu anlayış ekonominin toplumun tüm diğer katmanlarını etkilediği gerçeğini ortaya koyar. Ekonomik sorunlar buhrana ve krize sebep olur, bunlar da sosyalizme giden yolu açar.

Marx sosyalizmin gelişmiş kapitalist bir ülkede değil, Rusya gibi köylü toplumunda vücut bulduğunu görecek kadar yaşamadı. Lakin onun ?ekonomi belirler kuramı´ndan daha iyisi de henüz icat edilmedi.
Ekonomi ise öyle bir belirledi ki, 24 Haziran´da seçilen iktidar bundan sadece önce 9, ardından 12 ay sonra ciddi sınavı hem normal sezonda hem bütünlemede geçemedi.

Oysa ki, AKP için ekonomi yıllarca neredeyse istisnasız övünç kaynağı idi.
AKP yaklaşık 15 yılda elde edilen kazanımları siyasi bir çaba uğruna feda etti.
Aslında buna çok üzüldüğüne kuşku duymayacağımız kişiler vardı.
Bunlardan biri veya birincisi Ali Babacan olmalıdır.

AKP´nin ekonomik başarı hikayesinin önemli bir bileşeni idi. Esnaf çocuğu, ODTÜ´lü, çalışkan ve değerlere gayet sıcak duruşa sahip.
Bir süredir gündemi meşgul eden Ali Babacan´ın kuracağı parti üzerine neredeyse ağzı olan konuşuyor.

Ali Babacan ?prudent? sözüne çok önem verir. Belli ki bu ?ihtiyatlılık? hali bir süre daha devam edecek. Bizler tam olarak ne oluyor öğrenmekte zorlanıyoruz. Ama ülkede yaşananlara, hukuk dışılıklara dur demek için 1 dakika bile boşa harcamamak gerek.

Doğruyu söylemek gerekirse ben hem Babacan´ı hem de Şimşek´i hastayı tam iyileştirmeden sahadan çekilmeleri nedeniyle eleştirmiştim.
Yarım bir doktor hiç doktor olmamasından iyi değildir bence.
Bu duruma mecbur mu kaldılar yoksa mecbur mu bırakıldılar, ileride idareciler anılarını yazarsa işin gerçeğini anlayacağız.

Hangi sebeple ayrılırsa ayrılsın bu durumun ülkeye hayır getirmediği kanısındayım. Ekonominin serbest düşüşe bırakılması ve bunu çevirmek için sadece geçici önlemlere başvurulması en azından onun bıraktığı boşluğun dolmadığına delalet ediyor.

Ali Babacan´ın AKP´nin Erdoğan´a dayalı siyasette yeterince zaman kaybettiğine inananlar arasındaym. Bu saatten sonra aynı derede tekrar yıkanmanın manası yoktur. Babacan bir geçiş siyasetçisi olarak hangi oylara talip olacak? Temel soru tam da budur.

Babacan´ın en iyi bildiği sorunun yanıtı AKP´nin oylarını nerden aldığı olmalıdır. Yıllarca AKP´ye seçim kazandıran ekonomistin AKP´ye seçim kaybettirmek niyeti olmasa da en sonunda varılacak noktanın en azından AKP´ye seçim kazandırmamak olacağına kuşku duymuyorum.

Babacan AKP´ye seçim kazandırmak istese ceketini giyer ve göreve başlardı. Bellli ki böyle bir misyonu münasip bulmuyor. Belki de AKP´ye yapılacak en büyük hayrın artık o seçim kazanma yükünden partiyi kurtarmak olduğunu en iyi o biliyor.
Ali Babacan ODTÜ´de öğrendiklerini ilk turda AKP için çekinmeden kullandı.
ODTÜ´yü karşısına alma noktasına geldiğinde ise artık o iktidarın bileşeni değildi.
Bugün belki de en doğru işi yapıyor ve AKP´li seçmene bir seçenek sunuyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —