Daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi…
Yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi…
Hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık…
İfade, örgütlenme ve din özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi…
Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi…
Kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması…
Mülkiyet hakkının daha etkin korunması…
Toplumsal refahın güçlendirilmesi ve kırılgan kesimlerin korunması…
İnsan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık …
Hayata geçirilirse şayet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilan ettiği İnsan Hakları Eylem Planı’nın tadından yenmez.
“Eylem planımızın nihai amacı yeni ve sivil bir anayasadır… Ülkemizin geleceği konusunda sözü olan herkesi, yeni anayasa yapım sürecine katılmaya davet ediyoruz. Cumhur İttifakı olarak biz kendi çalışmamızı elbette yapıyoruz; diğer partilerin ve kesimlerin teklifleriyle nihai şeklini vereceğimizi ümit ettiğimiz yeni anayasayı milletimizin takdirine sunarak Türkiye’nin önüne aydınlık bir dönemin kapıları açmak istiyoruz” diyor Erdoğan; bütün muhalefet partilerinin -ister istemez- özgürlük, demokrasi, adalet dediği şu konjonktürde onların bu sürece katılımını sağlamak zor olmasa gerek.
‘Yıllardır kullandığınız kimi söylemler ve sergilediğiniz kimi davranışlar reform konusundaki samimiyetinizi sorgulatıyor’ eleştirisinin gereğini yapmak, o söylem ve davranışları değiştirmek yeterli olacaktır.
Her şeyden evvel, siyasi rekabeti ölümüne düşmanlık gibi görme/gösterme huyundan vazgeçilmeli ve siyaset sahnesindeki ‘topyekûn savaş’ manzarası değiştirilmeli.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül dün konuk olduğu Anadolu Ajansı Editör Masası’nda ne güzel söyledi:
“Reform dediğimiz bir iklimdir, bir zihniyettir…”
Aynen öyledir.
28 Şubat sürecinde iki kere orduya hakaretten yargılandım ama milli iradeye isyan mahiyetindeki malum “e-muhtıra”dan ötürü Genelkurmay’a demediğimi bırakmadığım 27 Nisan sürecinde hakkımda hiç dava açılmadı; kanunlar aynıydı, savcılar aynıydı, hakimler aynıydı ama askeri vesayeti ‘ofsayta’ düşüren bir iktidar vardı artık; siyasi iklim değişince uygulama da değişmişti.
Zihniyet ve iklim değişmeden Anayasa’nın ve diğer kanunların değişmesi reform sonucunu doğurmayabilir; halbuki kanunları olduğu gibi bırakıp sırf zihniyeti ve iklimi değiştirerek reform sonucuna ulaşmak mümkün.
En iyisi tabii ki hem zihniyet ve iklimin hem de kanunların değişmesi.
***
Zihniyet münasipse iklim değişikliği kolay iş.
AK Parti’nin çiçeği burnundaki yeni İstanbul il başkanı Osman Nuri Kabaktepe, İstanbul’daki siyasi iklimi pat diye değiştirdi işte.
Bir sosyal medya platformunda gençlerle sohbet ederken, kendisini tebrik etmek isteyen CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile görüşüp görüşmeyeceği sorulunca dedi ki:
“Bundan memnuniyet duyarım. İki hemşeri olarak her zaman görüşebiliriz. Buyursun gelsin, memnun olurum. Konuşmamız İstanbul’a güç katar. Hemşerimi ağırlamak, güzel bir kahve içmek istiyorum.”
Kaftancıoğlu’nun cevabı:
“Üç yıldır arzu ettiğim bir şeydi siyasi parti il başkanlarının yan yana gelebilmesi. Kıymetli bir davet. Önümüzdeki günlerde iletişime geçerek hemşerimin kahve davetine icabet edecek ve görevinden ötürü kendisini kutlayacağım.”
Bu kadar işte.
Al sana iklim değişikliği.
***
Erdoğan’ın yerinde olsaydım, İnsan Hakları Eylem Planı’nı hayata geçirme yolunda ilk adım olarak muhalefet liderlerini kahve içmeye davet ederdim.