Kürtlerin günümüzdeki siyasi tercihlerini başlıca 3 ana başlık altında toplamak mümkün.
Bu sınıflamada 3 ana gruba içeriği aynı olmak kaydıyla farklı isimler de verilebilir.
Siyasi talepleri olmayan Kürtler
Siyasi talepleri olmayan Kürtleri de ikiye ayırmak gerekir.
1. İnkarcılar
Tam anlamıyla asimile olmuş, Kürtlükten duygu ve düşünce olarak da uzaklaşmış, ailelerinin Kürt köklerini de inkar eden 'Kürt asıllı' kişiler.
Bu guruptaki Kürtlerin ilk temsilcileri İttihatçı Kürtlerdir. Cumhuriyet döneminde, rejimin politikaları sonucu bu gibi kişilerin sayısı artmıştır.
Kemalist rejimin eğitim sistemi özellikle ilk dönemlerde lise ve üniversite eğitimi gören Kürtler arasında etkili olmuştur.
Bu kişiler arasında İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Vefik Pirinççioğlu, Sırrı Atalay, Hikmet Çetin, Kamuran İnan gibi Cumhurbaşkanlığı, bakanlık, başbakanlık ve senato başkanlığı yapmış siyasetçiler ilk akla gelenlerdir.
Hayatı boyunca bu konu ile ilgili konuşmaktan kaçınan Bülent Ecevit, dedesinin Kürt olduğunu ölümünden ancak birkaç ay önce itiraf edebilmiştir.
Bu gibi Kürtlerin büyük çoğunluğu CHP ve MHP’yi desteklemektedir.
2. Kültürel Kürtler
Kürt olduğunu gizlemeyen, Kürtçe konuşan, Kürt müziği dinleyen, folklorunu bilen, Kürt gelenek ve göreneklerine saygılı olan; ancak Kürt kimliği ile ilgili siyasi bir talebi olmayanlar.
Günlük hayatlarında ‘icap ettiği kadar’ Kürtlüklerini yaşayan bu kişiler, Kürtlerle ilgili siyasi ve kültürel haklar isteyen ve bu uğurda mücadele veren kişilere karşı mesafelidirler.
Bu mücadelenin kendi rahat ve statülerini bozacağı endişesi ile ellerinden geldiğince resmi devlet politikalarına ve görevlilerine yakın durmaya çalışırlar.
Osmanlı döneminde Abdülhamid yanlısı olan bu çevreler, sonrasında Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Erbakan partileri (Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet Partileri) çizgisinde olmuşlardır.
Günümüzde ise büyük oranda AK Parti’yi desteklemektedirler.
Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Erbakan partileri içinde yer alan ‘Abdülhamid’ çizgisindeki Kürtler ile;
Türkiye’nin bütünlüğü içinde Kürtler için siyasi haklar mücadelesi veren Kürtler arasında sürekli bir ayrışma ve çatışma yaşanmıştır.
Aynı durum halen AK Parti içinde de devam etmektedir.
Demokrat Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Yusuf Azizoğlu, Mustafa Remzi Bucak, Mustafa Ekinci, Esat Sezai Cemiloğlu gibi hamiyetperver Kürtleri,
Süleyman Demirel de Abdülmelik Fırat gibileri bir dönem 'İhtiyaçtan' milletvekili yaptıktan sonra sonra devre dışı bırakmıştır.
Kürdi hassasiyetleri olan milletvekillerinin tamamen tasfiyelerinden sonra Demokrat Parti Diyarbakır Teşkilatı kendisi de kayınpederi arzuhalci Kör Kemal gibi istihbarat elamanı olan Nuri Onur ve ekibine bırakılmış, bu gibi kişiler milletvekili ve belediye başkanı yapılmıştır.
Adalet Partisi'nde Necmettin Cevheri, Rasim Küçükel, Kamuran İnan gibi kişiler ve muadilleri tercih edilerek öne çıkarılmıştır.
Yeni Türkiye Partisi'nden 1965-1969 yılları arasında bir devre Urfa milletvekilliği yaptıktan sonra siyasi hayatın dışına itilen önemli şahsiyetlerden biri de Kürtçe Gramer kitabı hazırlayan Kemal Badıllı'dır.
Erbakan partilerinde de durum aşağı yukarı aynıdır.
Amcazadeleri milletvekili yapılmasına rağmen Abdülmelik Fırat’a, Erbakan partilerinde bu imkan tanınmamış; Erbakan’ın Güneydoğu’daki tek yetkilisi olan Fehim Adak ölene kadar elinden geldiğince, Kürt sorunu ile ilgili kişileri devre dışı bırakmıştır.
Bu durumun (mecburiyetten konulan 2-3 kişi hariç) çok az istisnası vardır. Bu politikaya Diyarbakır il teşkilatları çarpıcı bir örnektir.
Diyarbakır’da Milli Nizam’dan, Fazilet Partisi’ne kadar; Hacı Abdurrahman Özbek, Hacı Sabri Özyaramış, Yaşar Göçmen, Hikmet Hamzaoğlu, Zeki Fincan, Sabahattin Savcı, Cemalettin Özaydın, Abdülkadir Aksu gibi parti ileri gelenleri sürekli olarak ‘Kürdi siyasilere' karşı durmuş, ‘Padişahçı-Devletçi’ geleneği sürdürmüşlerdir.
İslami uygulamalarda rejime muhalif olan bu kişiler, Kürt Meselesinde rejimin zulmüne ses çıkarmayarak, sessiz kalmış;
'Kürdi' siyasilere karşı rejimin yanında bir siyasi duruş sergilemişlerdir.
AK Parti de de özellikle MHP ve ‘Ergenekon’ sanıkları ile kader birliğine gidilen son dönemde keskin bir eskiye dönüş (DP, AP; MSP, RP, DYP...) yaşanmaktadır.
Son birkaç seçim, milletvekili listelerinde Kürt sorunu ile şu veya bu şekilde ilgili isimlerin neredeyse tamamı tasfiye edilmişlerdir.
HDP çizgisindeki Kürtler tarafından AK Parti safında yer aldıkları için çokça eleştirilen Orhan Miroğlu, Muhsin Kızılkaya, Abdurrahman Kurt, Fazıl Hüsnü Erdem, Galip Ensarioğlu, Mehmet Metiner, Mehmet Emin Ekmen, Haşim Haşimi, Vahdettin Bahadır, Yılmaz Ensaroğlu, Ahmet Faruk Ünsal, Sinan Hakan, Vahdettin İnce, Mehmet Emin Dindar... gibi isimler etkisizleştirilerek devre dışı bırakılmışlardır.
‘Kürdi’ hassasiyeti olan dindar Kürt seçmenler AK Parti’den desteklerini çekmektedir. Gidecek yerleri olmadığından henüz desteklerini çekmeyenler de ciddi bir şekilde rahatsızdırlar.
Bu pozisyon alış ve ayrışmaya, Osmanlı döneminde padişah yanlısı olan dindar Kürtler ile;
Meşrutiyet yanlısı İslamcı Kürtler arasındaki ayrışmanın, 'günümüzdeki versiyonudur' denilebilir.
Ayrılıkçı ulusalcı Kürtler
Bağımsız bir Kürdistan fikri, 20'nci yüzyılın başlarından itibaren Kürt aydınları arasında vardır.
1960'lı yıllardan itibaren birbiri peşi sıra kurulan ve büyük bir çoğunluğu sosyalist-Marksist ideolojide olan Kürt siyasal örgütlerinin ana hedefi de 4 parçaya bölünmüş (İran, Irak, Türkiye, Suriye) Kürtlerden oluşan 'Birleşik, Bağımsız Kürdistan' kurmaktır.
Hedeflenen, tüm dünyada çokça örneği olan klasik bir 'ulus devlet'tir.
Bir başka ifade ile herkese 'helal' olan, Kürtlere de 'helal''dir.
PKK de başlangıç yıllarında '4 Parça Birleşik Bağımsız Kürdistan' fikrindedir. Sonraki yıllarda ve özellikle de Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonraki süreçte ise bu yaklaşımın 'geri' bir yaklaşım olduğu özeleştirisi ile 'Demokratik Cumhuriyet' ve 'Ortadoğu Konfederasyonu' fikrini savunmaya başlamıştır.
Ancak sahip olduğu ideolojik kodlar gereği, sürekli olarak tek parti diktatörlüğüne dayalı teritoryal bir egemenlik siyaseti izlemiştir.
Türkiye'deki uygulamaları da, Suriye Rojava'daki pratiği de, diğer Kürt örgüt ve partilerine olan yaklaşımı da bu doğrultudadır.
'Demokratik Cumhuriyet' ve 'Ortadoğu Konfederasyonu' fikri ile yaşanılan fiili durum ve uygulamaları arasında ciddi bir tezat vardır.
Günümüzde PKK dışındaki Kürt siyasal örgüt ve partilerinin önemli bir kısmı, 1970'lerdeki paradigmalarını değiştirmemişlerdir.
Bu çevreler halen de 'Birleşik Bağımsız Kürdistan' ulus devleti fikrini savunmaktadırlar.
Ayrılıkçı olmayan HAK-PAR ve KADEP ise resmi parti programlarına Türkiye Cumhuriyeti içinde federasyon isteğini koymuşlardır.
4 ayrı devlette yaşayan Kürtlerin yaşadıkları ülkelerdeki durumlarının ayrı ayrı analiz edilmesi gerekir.
Bu devletlerde yaşayan Kürtlerin sosyo-kültürel ve sosyo ekonomik durumları ile beklentileri doğrultusunda; 'Birleşik Bağımsız Kürdistan' fikrinin günümüz şartlarında değerlendirilmesi ayrı bir yazının konusudur.
Demokratik Cumhuriyetçiler
Türkiye Kürtleri içinde Kürt sorununun çözümünü isteyenler arasında en geniş kitleyi bu grup oluşturmaktadır.
Bu gibi Kürtlerin yaklaşık olarak üçte ikisi HDP’ye, üçte biri ise AK Parti’ye oy vermektedir. Birkaç seçim öncesi yarı yarıya olan bu oran AK Parti-MHP ittifakından sonra AK Parti aleyhine bir süreç takip etmektedir.
Türkiye’de Demokratik Cumhuriyet fikrini savunan Kürtlerin siyasi görüşlerini kısaca özetlemek gerekirse:
‘Günümüzde Kürtlerde 3 Tarzı Siyaset’ tasnifinde siyasi bir talebi olmayan Kürtlere bir diyeceğimiz yok!
Zorla bir şey istetmek mümkün de değil, doğru da değil. Kim kendini nasıl tanımlıyor ve hangi kimliğe ait görüyorsa tercihine saygı göstermek gerekir.
Ancak ayrılıkçı ve şiddet yanlısı olan Kürtlerle, 'demokratik yollarla mücadeleyi ve birlikte yaşamayı’ seçen Kürtler ciddi bir yol ayrımında ve mutlaka ayrışmaları gerekiyor.
‘O da olur, bu da olur’ veya ‘Birlikte yaşamaktan yanayım ama şiddet de olur’;
‘Bana keyfimce hükmedeceğim bir teritoryal alan verin, ne isterseniz yaparım!’ demek siyasi üç kağıtçılıktan başka bir şey değil.
Kürtler çok ağır bedeller ödediler ve halen de ödemeye devam ediyorlar.
Artık yeter ve édi bese!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish