Gündelik Yaşamanın Savurganlığında

Ali Haydar HAKSAL - 22.10.2018 Pazartesi

Gündelik Yaşamanın Savurganlığında

22.10.2018 Pazartesi

Hayatın tadı yok desek çok kaba bir yaklaşım olur. Her dönem için insanların içine düştüğü bir durum. Hayat sıradanlaşınca insana heyecan vermiyor. Sıradanlıklar insanı savuruyor. Savuruyor derken hiçbir şey yapmamaya itiyor. Tüketiyor bir bakıma. İnsan sadece kendi beni etrafında bir dünya kuruyorsa, oradan bir çıkış yolu bulması oldukça güç. Çıkış yolu değil de bir dairenin içini sıkışıp kalma olur yaşananlar. Ya da buna yaşanmayalar mı desek.

İnsan yalnız başına yaşayamayacak kadar yalnız. Ben, kişinin tutkusu olsa bile bir yere kadar taşıyor. Sonrası bunalıma dönüşüyor. Kişi benin sıradanlığında olunca eli bir şeye varmıyor. Umutsuz kalıyor. Günün karmaşası çok yoğun. Uluslar aralarında gergin bir rol havasında. Büyükler ortamı geriyor, küçük oyuncuları çatıştırıyor, silâhlarını satıyor. Ürettiklerini bir biçimde tüketmenin yollarını buluyor. Küçükler şaşkın ve birbirlerine höykürüyorlar. Bu tuzaklardan kurtulmanın yollarını düşünmüyorlar desek yeridir. Çünkü yıllar öylesine akıp gidiyor ki değişen bir şey olmuyor.

 

Yığınlar ise asıl oyunun nedenini bilmiyorlar bilseler bile dikkatler başka alanlara çekiliyor. En sıradanlıklar öne çıkarılıyor, insanların duygularına yöneliniliyor, orada ise hamasetten ve duygusallıktan başka bir durum olmuyor. Sadece yaşananların gerilimi hızlandırılıyor. Toplumların ateşi yükseltiliyor. Günlük siyasanın sıradanlığı iyice bezdirdi. Küçük oyunlar, küçük hamleler ve sert gerilimler. Bunlarla avunuluyor ve mutlu olunuyor. Sonu olmayan sıradanlıklar olarak yaşanıyor. Görünürde çok şey oluyormuş gibi bir durum söz konusu.

Ülke geneli bir dedikodu havasında. Ya da tuhaf oyunlar oynanıyor. İçte derin bir güç var, kitleleri bir biçimde etki altına alıyor ve yönlendiriyor. Medya bunun için sonuna kadar kullanılıyor. Yapaylıklar çok önemliymiş gibi öne çıkarılıyor. Türlü oyunlar oynanıyor oyun içinde oyunlar gelişiyor. Hani söz sözü açar diye bir deyimimiz var, onun gibi bir şey. Artık umut ve heyecan da kalmıyor böyle bir süreçte. İnsanlar kendilerini küçük bir oyunun figüranları gibi görüyor ve yaşıyorsa hayat tıkanmış demektir.

 

Suudlu Müslümanlar poker festivali düzenliyor. Türkiye on yıllardır AB ile dünya ya da Avrupa futbol turnuvalarını kapmak için çırpınıyor. Büyük yatırımlar yapıyor, çırpınıyor ama bir sonuç yok. Futbol sahalarına verilen emek ve çabalar o illere birer küçük işletmeye dönüştürülse bir başak süreç yaşanmış olacak.  Küçük dünya, oyunlarını öylesine ilginç hâle getiriyor ki, insanlık onların zorunluluğuna kendini iyice kaptırıyor. 2025 yılına kadar Türkiye´nin bir futbol turnuvası alma şansı da kalmadı. Bu konuda ne öne çıkarılır da dikkatler oraya yoğunlaşır.

Yarım yüzyılı aşan bir terör var. İnsanlar öyle ya da böyle birbirlerini öldürüyorlar. En önemli gündem insanın ölümü. Ölümlerin ise sıradanlaşması. Bu kadar genç insan, enerji toprağa düşüyor ve tükeniyorken, artık dünyanın bir hastalığı haline dönüşen kimi olaylar daha çok dikkat çekici oluyor. Kadın cinayetleri, çocuk ölümleri, tacizler. Bazı ölümler öne çıkıyor da bazıları umursanmıyor. Kelle hesabı yapılıyor. İnsanı kurtarmak yerine insan soyunu kurutmanın hazzı daha ağır basıyor. Amerika´da bir evin çatısında onlarca çocuk cesedi çıkıyor. Bu cinayetleri işleyen bir kişi ve o topluma ait. Emperyalistler veya egemenler dünyayı kana buluyor. Milyonlar ölüyor. Dünyanın kahir ekseriyeti açlıkla boğuşuyor. Bir azınlık ise obezleşiyor, her yönüyle.

Gençliğin eğlence tutkusu, sıradanlıkları, popüler kültürün öncelikleri ağır basıyor. Gençlik ideolojilerden uzaklaştı ama boşluğun savurganlığında. Düşünme ve acı çekme yetisi ellerinden alındı. Çok bilgi sahibi ama bilinçsiz ve derinliksiz. Evet böylesi bir hayat işte.