Abdülaziz Tantik yazdı;
Herhangi bir toplulukta ve herhangi bir meseleyi tartışmaya çalışmak meselenin bizzat kendisi haline geliveriyor. Konuya dair yüzeysel yaklaşım hemen kendisini gösterdiği gibi bilgisizliğin bir tarafgirlikle örtüldüğü bir zemini de işaret ediyor. Lehte veya aleyhte yapılan tartışmalar konunun gerçek boyutu ile tartışılmasının önüne vurulan sete dönüşüyor. İdeolojik angajmanların yanında sevgi veya nefret dilinin kutsandığı bir zemin üzerinden meseleyi ele alan ve sert, katı yargılara kapı aralayan tartışmalar bir müzakere adabının dışında ve sadece hınç ile yapılan bir tartışmaya gönderme oluveriyor. Mesele doğrunun açığa çıkarılması değil, haklılığını en üst perdeden en üst volüm ile seslendirmekten öteye varamamasıdır. Bu da bize birlikte bir meseleyi ele alarak onu doğru bir zemine/anlama taşımak ve üzerine salim bir akıl ile düşünebilmenin yolunu bulmanın bu şartlarda mümkün olmadığını göstermektedir.
Konunun ne olduğuna bakılmaksızın, tartışmada önceliğin, konunun doğru bir tanımını ve anlamını ortaya koymak ve ona göre değerlendirmeye yönelmek olmalıdır. Mesele sadece doğru tanım ve anlamı ile sınırlı olmadığı gibi bu doğru tanım ve anlam ile tartışmaya konu edilen şeyin hangi yöntem üzerinden tartışmaya konu olduğu da aşikâr kılınmalıdır. Çünkü farklı yöntemler bize farklı sonuçlar doğuracaktır. Bu yüzden tartışmada taraf olanlar, konuyu hangi yöntem üzerinden ele aldıklarını deklare etmelerini zorunlu kılıyor. Yoksa tartışma, tartışma olmaktan çıkmaktadır.
Tartışmaya konu olan şeyin doğru tanımı ve anlamını ortaya çıkaracak olan şey; o konunun yöntemini bilerek konuyu kendi yöntemi bağlamında tanımlamaya ve anlamını izhar etmeye çalışmadadır. Bu yüzden de konunun yöntemi ile bağını doğru bir şekilde belirlemek asıl olmalıdır. Örneğin, psikolojik bir konuyu, sosyolojik bir yöntem üzerinden veya siyasal bir yöntem üzerinden tartışmanın kendisi bizi doğru anlam ve tanımdan uzaklaştıracaktır. Eğer konunun sosyolojik veya siyasi yönünü açığa çıkarmak için o disiplinlerden istifade ediliyorsa o zaman psikolojik vasatı dikkate alınarak konunun sosyolojik veya siyasi veçhesini dikkate sunabilmek konuyu derinleştirmek adına olumlu sayılır. Yani disiplinler arasındaki geçişkenliği ciddiye almalı, ama bu disiplinler arası geçişkenliği disiplinin kendi yerine ikame etmek sorunlu bir yaklaşım olur. Meselenin doğru tanımı ve anlamı için bu yanlış bir zemin olur.
Konunun doğru tanımı ve anlamı ile konuyu hangi yöntem üzerinden tartışmaya açtığımız daha önemli ve meselenin vuzuhu için şarttır. Psikolojik bir meseleyi multidisipliner bir şekilde ele alacaksak eğer bunun belirtilmesi asıl olmalıdır ki söylenen sözün neye tekabülü konusunda doğru bir muhakeme imkânı doğsun. Yani tartışmaya konu edinilen şeyin kendisi mi, disiplini mi, yöntemi mi, uzanımı mı, kişisel veya toplumsal boyutu mu, siyasi, sosyal hayatı mı, dini, felsefi, iktisadi, itikadi, ahlaki, fıkhi boyutunu mu tartışmaya açıldığı kendisinden daha önemli hale gelebiliyor. Buna dikkat edilerek konuyu tartışmaya açmak çok önemlidir.
Örneğin; gündemde en çok tartışılan aşı meselesi buna örnek verilebilir…
Aşı taraftarı ile aşı karşıtı gibi iki tarafa ayrışmış bir olgu ile karşı karşıyayız. Bu iki tarafın dışında kalan üçüncü, dördüncü veya beşinci tarafların esamesi okunmaz. Çünkü iki tarafın baskın karakteri ve tartışmaya katılmaları o kadar sert, cesurca ve pervasızca ki meselenin kendisi hep üstü örtülü bir şekilde kalmaya devam ediyor. Aşıyı açığa çıkartan pandemi ve pandeminin ürettiği sosyal hayatın kendisi aşı yüzünden tartışma dışı kalıyor.
Örneğin, aşıya yönelik her eleştiriyi tıp bilimi ile susturma girişimi o kadar olağan hale gelmiş ki, siz pandemi ve bu pandemi şartlarının oluşum süreçlerindeki sorunlara dikkat çektiğinizde; ‘iyi de siz tıp bilgisine sahip misiniz, niye bu konuda ehil veya bilgili insanlara, bilim insanlarına inanmıyorsunuz’, diyerek susturmaya çalışıyorlar. Hâlbuki konunun bilimsel boyutu olmakla birlikte, sosyolojik, siyasi ve hatta psikolojik çerçevesi de bulunmaktadır. Mesele, salt bilimsel bir veri olsa ki bu konuda da bilim adamları aynı şeyi söylememektedirler ve onlar da ikiye ayrılmış durumdadırlar. O zaman bize sunulan delillerin kendi yöntemleri ile ilişkisi konusunda bir çalışma ile ancak konu açıklığa kavuşabilir. Ama bu durum dikkate alınmadan reel olanın baskın karakteri ile saldırıya geçilerek karşı tarafın suçlanması kolaylıkla benimsenebiliyor. Hâlbuki sağduyulu insanlar da var ve onlar meseleyi daha derinlikli bir analize tabi kılarak konunun siyasal karakterine dikkat çekiyorlar. Ama karşıt kutupta değerlendirildiği için bu bilim insanlarına direk cahil damgası vurmaktan kaçınılmıyor. Örneğin, hastalığın tedavi süreçleri ve bu süreçte yaşananlara yönelik bir eleştiri getirildiğinde; hemen sert bir şekilde ‘daha fazla insan mı ölsün’ diyerek susturma girişimi devreye giriyor. Hâlbuki tarafsız bir gözle meseleye bakıldığı zaman tedavi yönteminde sürekli yenilikler ve değişimler yapıldığı aşikâr. Bir soru işareti olarak acaba; hastalığın pandemiye dönüşmesi ile tedavi yöntemleri arasında bir ilgi, ilişki söz konusu edilebilinir mi, gibi masum bir soruya bile sert bir şekilde tepki koymak sadece siyasi çıkarı olanların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey olmuyor.
Aşı meselesindeki soru(n)ları şöyle sıralayabiliriz:
a- hastalığı meydana getiren virüs yapay mı doğal mı?
b- hastalığın başlangıcında Çin’den dünya kamuoyu ile paylaşılan video ve benzeri paylaşımların hastalığın pandemiye dönüşmesinin psikolojik alt yapısını sağlamaya matuf olarak yorumlanamaz mı? Özellikle, daha sonra İtalya, İngiltere, Amerika ve benzeri ülkelerdeki hızlı yükselişleri de bu çerçeve içinde tanımlamak yanlış mı olur?
c- hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar ve yöntemlere dair başka bilim insanlarından yöneltilen eleştirilere cevap verme yerine onları susturma girişimlerini eleştirmek ve pandemi ilanındaki fonksiyonuna gönderme yapmak, hastalığa yöneltilmiş bir eleştiri olarak kabul edilmemesi gerektiği halde bu tavrı öne çıkarmayı nasıl anlamalıyız?
d- tedavide farklı yöntemlerin ve farklı ilaçların varlığı bilinmektedir. Kullanılmaya devam edilen bu ilaç ve yöntemin ısrarında farklı siyasal veya ekonomik nedenler aramak akli değil midir?
e- aşının hazırlanmasında ve kullanımında meydana gelen tartışmalar ve farklılıklar dikkate alınmadan, salt tek bir aşı ve bir kereye mahsus olmaktan çıkarılarak hayatın bir parçası haline dönüştürülmesi bizzat sorunun kendisi değil midir? Hala hastalığın pandemiye dönüşmesi süreci bile sağlıklı bir şekilde tartışılamadığını da bilerek…
f.- pandemi sürecini yöneten dünya sağlık örgütü yerine iki ismin çokça öne çıkması; Elon Mask ve Bill Gates; bu ikisinin açıklamalarının birebir neredeyse uygulanmasına yönelik eleştirel bir aklın devreye girmesi gerekmemekte midir? Niye bu iki ismin tartışma alanına girmesine imkân ve ihtimal dahi verilmemektedir.
Meseleye derinlikli bir şekilde baktığımızda ve resmin bütününü görmeye yöneldiğimizde yukarıdaki sorulara aklı başında ve tatmin edici bir cevabın hala muallâkta kaldığı görülmektedir. O zaman konuyu tartışmak sadece üstünü örtmeye yaramaktadır. Ki konu ile ilişkili bir de komplo teorileri devreye girdirilerek konu iyice içinden çıkılmaz hale getirildi. Bu da yetmedi; medya, tv, iletişim aygıtları ile sürekli ölenlerin sayısı verilerek kamuoyu buna hazır hale getirildi. O zaman konuyu sağlıklı bir zeminde tartışmaktan ne kadar uzaklaştığımızı sağduyulu kişilerin insafına bırakalım…
Aslında gündeme taşınan her konuda, kamuoyunu doğru bir bakışa taşımak yerine; ‘neye inanmaları gerekiyorsa ona inanmalarının zeminini kurmaları’ için gereken ikili karşıtlığı ikame ederek ona ikna edilmektedirler. Bu durumu fark eden sağduyulu kişiler ise bütün çırpınmalarına rağmen kendilerini doğru ifade edebilecekleri bir psiko sosyal vasata sahip olmamaktadırlar. Maalesef durum bu… Ve bu her konuda geçerli olan bir olguya dönüşmektedir…
Bir dini meseleyi ele alırken de durum bundan farklı olmamaktadır. Konuşmaya taraf olan hiç kimse tam olarak meseleyi kendi usulü içinde bilmek yerine kendi kulağına fısıldanan propagandaya ram olarak katılmakta ve konuyu sabote ederek anlaşılmasına engel olmaktadır. Kuran İslam’ından Siyasal İslam’a, Selefi düşünceden radikal düşünceye, geleneksel İslam’dan modern İslam’a kadar her alanda, -hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf’-ta dâhil olmak üzere durum bundan başka bir şey değildir.
Mesele, hangi konu konuşulacaksa, önce doğru bir anlam ve tanım, sonra hangi usulü içerdiği ve usul ile tanım arasındaki doğru bağ üzerinden uygulamaya matuf sorunlar tartışıldığında açıklığa kavuşur.