Gülriz Şen: İran’da Seçimin Misyonu Hamaney sonrası Halefi Belirlemek

İslam Özkan, gazeteduvar.com’da, Gülriz Şen ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiyi aşağıya alıntılıyoruz.

Gülriz Şen: İran’da Seçimin Misyonu Hamaney sonrası Halefi Belirlemek

Gülriz Şen’e göre İran’da reformcu ve ılımlı adayların veto edilmesiyle rekabete müsaade etmeyen bir tablo var ve adayların birçoğunun veto edilmesi, Reisi’nin önünü açıyor.

İran’da seçmen dün sandık başına gitti ve muhtemelen kazanacak aday şimdiden belli gibi. Muhafazakâr aday Reisi dışında herhangi bir aday kazanırsa büyük bir sürpriz olur. Ancak İran bu tür sürprizlere alışkın bir ülke. İran’da muhafazakâr ya da reformist bir adayın kazanması 5+1 Nükleer Anlaşmayı nasıl etkileyecek? Reformcu adaylar, reformist seçmeni boykottan vazgeçirebilecek mi? Önemli bir dönüm noktasından geçen İran, bundan sonraki süreçte nereye evrilecek? Bütün bunları TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Dr. Gülriz Şen’le konuştuk.

2009 seçimlerindeki tutumunun, Hamaney’i tarafsız konumundan çıkarıp muhafazakârlardan yana bir konuma getirdiğini düşünen Şen, İran’da seçimin asıl misyonunun Hamaney sonrası dönemde halefinin belirlenmesi olduğu kanaatinde. Şen ayrıca, reformcu aday Himmeti’nin sürpriz yapmasının, reformcu seçmeni boykot kararından vazgeçirebilmesine bağlı olduğunu düşünüyor.

İRAN’DA REFORMCU VE ILIMLI ADAYLARIN VETO EDİLMESİYLE REKABETE MÜSAADE ETMEYEN BİR TABLO VAR

18 Haziran’da yapılacak seçimlerde, Anayasayı Korucular Konseyi’nin aralarında tanınmış isimlerin de bulunduğu birçok adayı veto etmesi nedeniyle İran içinde meşruiyet tartışmaları var mı? Basın, aydınlar meseleyi nasıl değerlendiriyor?

Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin (AKK) sadece İshak Cihangiri, Mustafa Taczade gibi reformcu adayları değil, aynı zamanda eski Meclis Başkanı ve Devrim Rehberi Ayetullah Hamaney’in danışmanlarından Ali Laricani gibi muhafazakâr cenahtan tanınmış adayları da veto etmesi, sistemin cumhuriyetçi vasıfları ve seçimlerin meşruiyetine dair tartışmaları alevlendirdi. Konsey bu yıl 40 yaş altı adayların başvurusunu engelleyen yeni koşullar da getirdi. İran’da seçimlerin ne kadar adil ve hür olduğu hep tartışılagelse de bu seçimlerde neredeyse tüm reformcu ve ılımlı adayların veto edilmesiyle rekabete müsaade edilmeyen bir tablo karşımıza çıkıyor. İran içindeki tartışmalara bakarsak, reformcu cenahta seçimlere katılmak ya da seçimleri boykot etmek arasında büyük gelgitler yaşanıyor. Yeşil Hareket’in ev hapsindeki liderleri Mir Hüseyin Musevi ve eşi Zehra Rahnevard’ın Konsey’in son adımları ile “seçim mühendisliği yaptığını ve halkın küçük düşürüldüğünü” iddia etmesi önemli. Bu isimler önceki seçimlerde İranlıları Ruhani için oy vermeye çağırıyordu. Eski cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani’nin kızı Faize Haşimi gibi isimler “İran’ın artık bir cumhuriyet değil, tam manasıyla bir İslam Hükümeti olduğu” söylemini dillendiriyor. Sadık Zibakalam gibi reformcu akademisyenler, seçimlerin boykot edilmesi görüşünü uzun süredir tekrarlıyor. Öte yandan sistemin tümden muhafazakarların kontrolüne girmemesi için her türlü zorluk ve engellemeye rağmen halkı oy kullanarak iradesine sahip çıkmaya çağıran reformcular da var. Reformcu eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi bu isimlerden bir tanesi, yine Yeşil Hareketin diğer liderlerinden Mehdi Kerrubi de Abdünnasır Himmeti’yi destekleyeceğini duyurdu. Reformcu basından Etemad, Entekhab gibi gazete ve platformlar, reformcu seçmene hitap eden duruş ve politikaları nedeniyle 2018’den bu yana Ruhani yönetiminin Merkez Bankası Başkanı da olan Himmeti’yi ön plana çıkarırken, muhafazakâr basının odağında İbrahim Reisi vardı. Öte yandan seçimlere birkaç gün kala Shargh, Donya-ye Eqtesad, Aftab-e Yazd ve Ebtekar gibi reformcu basının bazı temsilcilerinin Reisi’yi ziyaret edip, destek sunması da basının kendisini yeni döneme hazırladığını gösteriyor.

REİSİ’NİN SEÇİMLERİ SORUNSUZCA KAZANMASI İÇİN GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMIŞ GÖRÜNÜYOR

Seçim sürecinin “Reisi’nin kazanması garanti olacak şekilde” yönlendirildiği ileri sürülüyor. Bu doğru mu sizce?

İran’da 18 Haziran seçimlerine giden sürecin tam da bu ifadenizi doğrulayacak şekilde ilerlediği düşünüyorum. 2017 seçimlerinde de Ruhani’nin rakibi olan Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi’nin bu sefer nispeten zayıf ve başından beri Reisi lehine çekilmesi beklenen diğer adaylar karşısında seçimleri sorunsuzca kazanması için gerekli tedbirler alınmış görünüyor. Reisi’nin uzun zamandır müesses nizam tarafından Ayetullah Hamaney’in vefatı sonrasında yeni rehber olmaya hazırlandığı konuşuluyor. Kendisinin yargı erki dışında devlet işlerinde idari ve siyasi bir tecrübesinin olmaması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı görevi ile bu eksiği gidermesi düşünülüyor.

Reisi’yi seçimlerde zorlama ihtimali olan Ali Laricani’nin veto edilmesi de yine bahsettiğiniz kanıyı destekliyor. Bu karar ile ilgili yaşanan ilginç sürece de kısaca değinmek iyi olur. Ayetullah Hamaney geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada AKK’nin bazı adayları veto ederek haksızlık ettiğini belirtip, Konsey’den kararını gözden geçirerek iade-i itibarda bulunmasını rica etse de bu açıklama Laricani’nin seçimlere katılmasını sağlayacak herhangi bir değişikliğe yol açmadı. Önceki senelerde Hamaney’in iradesi ile Konsey’in aksi yönde kararına rağmen seçimlere giren adaylar olmuştu. Laricani için bu durum geçerli olmadı. Seçimlerin Reisi lehine düzenlendiği o denli aşikârdı ki, Reisi’nin kendisi bile bazı adayların veto edilmesine duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.

2009 SEÇİMLERİNDEKİ TUTUMU, HAMANEY’İ TARAFSIZ KONUMUNDAN ÇIKARIP MUHAFAZAKARLARDAN YANA BİR KONUMA GETİRDİ

Hamaney’in seçimlerdeki konumunu nasıl görüyorsunuz? Yaptığı bir konuşmada “Cumhurbaşkanı dinine bağlı, kemale ermiş, nizama sadık, devrimci ve cihat çizgisinde, adil olmalı ve yolsuzluğa karşı mücadele etmeli; İran’ın ulusal potansiyeline ve gençliğe inanarak geleceğe umutla bakmalıdır” demişti. Bu ifadeden onun desteklediği bir ekol ya da isim olduğu sonucu çıkarılabilir mi, yoksa Hamaney kesinlikle tarafsızlığını koruyor diyebilir miyiz?

İran’da devrim sonrası siyasi sistem inşa edilirken velayet-i fakih konumunun sahibi Ayetullah Humeyni 1980’lerde İslamcı sağ ve İslamcı sol gibi siyasi cenahlar arasında bir hakem rolü oynuyordu. Vefatının ardından İran’ın yeni rehberi olan Ayetullah Hamaney ise başlangıçta selefinin gücü ve nüfuzundan yoksundu. Hamaney, 1990’ların başından itibaren siyasetteki gücünü ittifaklar yoluyla perçinledi, özellikle Devrim Muhafızları ile yakın ilişkileri ve bugün deyim yerindeyse büyük ekonomik holdinglere dönüşen dini vakıflar (bünyadlar) üzerinden iktidarını sağlamlaştırdı. Siyasette önceleri dönemin Cumhurbaşkanı Rafsancani ile ittifak halindeyken, sonraları kendisini reformcu ve pragmatik cenahlara karşı muhafazakârların lideri olarak konumlandırdı. Sistemde reform arayışlarına ve velayet-i fakihin sorgulanmasına karşı direndi. Hamaney’in tartışmalı 2009 seçimlerinde seçmenin usulsüzlük yapıldığı iddialarına karşı oyların yeniden sayılması kararını verip, daha sonra sonucunu beklemeden Ahmedinejad’ın seçim zaferini onaylaması, Hamaney’in siyasi hakem rolünü terk edip alenen yeni muhafazakâr cenahın yanında saf tuttuğunu göstermişti.

2021 seçimlerine gelecek olursak, elbette kendisini siyaset üstü konumlandıran Ayetullah Hamaney açıktan herhangi bir adayı desteklediğini ifade etmese de Reisi gibi “nizama sadık” ve Ayetullah Hamaney’e yakın bir profilin kazanmasını arzu ediyor. Kimlerin seçimlere katılmasını ve kazanmasını arzu etmediğini de Zarif’in sızdırılan ses kayıtları sonrasına denk gelen konuşmasında görmüştük. O konuşmada Hamaney, isim vermeden ancak reformcu aday Taczade’yi kastederek, sistemi eleştiren, değiştirmekten bahseden adayların onaylanmayacağını söylemişti. Anayasayı Koruyucular Konseyi üzerindeki gücü düşünüldüğünde seçimlerde ve adaylar hususunda Hamaney’in iradesine aykırı bir durumun söz konusu olamayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

İRAN’DA SEÇİMİN AMACI HAMANEY SONRASI HALEFİ BELİRLEMEK

Bu seçimlerin İran’ın son yıllarda yaşadığı sıkışmışlığın aşılması ve mevcut sistemin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olduğu biliniyor. Yaygın kanı, sistemin meşruiyetinin oylanacağı yönünde. Katılım oranının yüksek ya da düşük çıkması bu durumu nasıl etkiler?

İran’da seçimler, müesses nizamın halk nezdindeki kabulü, meşruiyeti ve devrimden bu yana süregiden rejim değişikliği tartışmaları açısından hayli önemli. Siyasi seçkinlerin ısrarla seçmeni sandığa çağıran mesajlarında, yüksek katılımın “düşmana verilecek en önemli yanıt” olduğu demeçlerinde bunu net bir şekilde görmek mümkün. Ancak bu seçimler için beklenti ilk kez katılımın yüzde 50’nin altında kalacağı yönünde. 2020 Şubat’ında yapılan ve muhafazakâr adayların kazandığı Meclis seçimleri de yüzde 42 katılım ile sonuçlanmıştı. Düşük katılım nizam açısından sorunlu olsa da 2021 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önceliğin katılımı sağlamaktan ziyade muhafazakâr bir adayın kazanmasını sağlamaya verildiği görülüyor. Zira seçimlerin İran siyaseti açısından merkezi öneme sahip Hamaney sonrası sistemi dizayn etme, Hamaney’in halefini belirlemeye yönelik daha büyük bir misyonu olduğu görülüyor. Düşük katılımın muhafazakâr adayların kazanmasını kolaylaştıracağını da belirtmek gerekir.

HİMMETİ’NİN SÜRPRİZ YAPMASI, REFORMCU SEÇMENİ BOYKOT KARARINDAN VAZGEÇİREBİLMESİNE BAĞLI

Anketlere göre İran seçimlerinde yarışı Muhafazakârların adayı İbrahim Reisi önde götürüyor. Daha önceki seçimlerde sürprizler yaşanmıştı, bu seçimlerde de son dakika sürprizi yaşanır mı sizce? Bildiğiniz gibi 1997’de Muhammed Hatemi, Natık Nuri karşısında 2005 seçimlerinde de Ahmedinecad, Haşimi Rafsancani karşısında sürpriz yaparak seçimleri kazanmıştı.

İran seçimlerinin sizin de belirttiğiniz gibi şaşırtıcı sonuçları oldu, oluyor. Öte yandan, anketler bizi yanıltmaz ise, 18 Haziran seçimleri 1979’dan bu yana yapılan en düşük katılımlı seçim olacak gibi görünüyor. Bunun en büyük nedeni reformcu seçmenin boykotu olacak. Ağırlıklı olarak muhafazakâr seçmenlerin oy kullanacağı düşük katılımlı bir seçimde ise Reisi’nin ilk turda oyların yüzde 50’sinden fazlasını alarak seçimleri alması kuvvetle muhtemel. Reisi’yi anketlerde Said Celili takip ediyordu ancak Celili de seçimlere üç gün kala Reisi’yi desteklemek üzere çekildi. Ancak eğer bir sürpriz olacaksa bunu teknokrat kimliğiyle ön plana çıkan Abdünnasır Himmeti’den bekleyebiliriz. Seçildiği takdirde reformcu cephenin aday olmasını çok istediği ancak aday olmayan Cevad Zarif’in kabinesinde cumhurbaşkanı yardımcısı veya dışişleri bakanı olarak yer almasını arzu ettiğini de söyleyerek reformcu seçmene önemli bir mesaj gönderen Himmeti, reformcu seçmeni boykot kararından döndürebilirse seçimlere bambaşka bir hava hâkim olabilir. Bu bakımdan Reformcu seçmenin tavrı kilit görünüyor. Fakat ihtiyatlı bir tahlilde, reformcu cephenin herhangi bir aday üzerinde uzlaşamaması ve seçimleri boykot etme kararının bu kez daha yüksek perdeden dile getirilmesinin Himmeti’nin şansını epey zora soktuğunu eklemek gerekir. Bu koşullar dikkate alındığında Reisi’nin bütün engellerden azade bir şekilde seçimleri “kazanması” çok sürpriz olmayacaktır. İbrahim Reisi, seçimlere katılan muhafazakâr seçmenin çoğunluğunun oyunu aldığı için bu makama seçilmiş olacaktır.

Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ya da Cumhurbaşkanı yardımcısı İshak Cihangiri, eski Meclis Başkanı ve şu an Hamaney’in danışmanı Ali Laricani ve eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad gibi çok tanınan isimlerin seçimlerde aday olmaması ya da olamaması seçim sonucunu nasıl etkiler?

Laricani’nin adaylığına müsaade edilseydi, seçimler reformcu ve merkezdeki seçmenin oylarını da alabilecek pragmatik ve ılımlı bir muhafazakâr aday ile daha katı muhafazakâr duruş ile tanımlayabileceğimiz Reisi arasında geçecekti. Dışişleri Bakanı Zarif’in seçimlere katılma şansı Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Kumandanı Kasım Süleymani’yi eleştirdiği ses kayıtlarının sızdırılması nedeniyle başlamadan bitmişti. Cihangiri ise çok güçlü bir reformcu aday olmayacaktı ancak yine de reformcu seçmenin tanıdığı tecrübeli bir isim olarak yarışabilirdi. Ahmedinejad ise 2013’te biten görev süresinin sonuna doğru sistemle büyük bir kavga içindeydi, 2017 seçimlerinde yeniden aday olma teşebbüsleri de hem Ayetullah Hamaney hem de AKK tarafından reddedilmişti. Seçimlere girebilecek olsaydı hakikaten kendi seçmen tabanına sahip ve özellikle yoksul kesim nezdinde oldukça popüler bir aday olarak muhafazakâr cenahtaki diğer rakiplerini çok zorlardı. Örneğin 2020 sonunda yapılan bir ankette Ahmedinejad ve Reisi arasında bir seçim gerçekleşecek olsa Ahmedinejad’ın oyları daha önde görünüyordu.

ADAYLAR EKONOMİK KRİZ KONUSUNDA YÖNETİMİ ELEŞTİRMEK DIŞINDA TATMİN EDİCİ BİR PROGRAM ÖNE SÜRMEDİ

Reformist kanadın iktidar olduğu son dönem ekonomiyi kötü yönettiği halkın da bu yüzden muhafazakâr adaylara teveccüh göstereceğini düşünenler var. Buna katılır mısınız? Yaşanan ekonomik kriz Reformist Ruhani yönetiminin beceriksizliğinden mi yoksa uluslararası yaptırımlardan mı kaynaklanıyordu?

Ruhani yönetimini reformcu bir iktidardan ziyade reformculara yakın fakat daha merkezde konumlanan pragmatik bir yönetim olarak tanımlamak daha doğru olur. Ruhani hükümetinin iktisadi vaatlerini gerçekleştirmesinin önündeki en büyük engelin ABD’nin Trump döneminde nükleer anlaşmadan çekilmesi ve takip eden ağır yaptırımlar olduğunu düşünüyorum. 2013-2017 arasında Ruhani’nin görevdeki ilk döneminde ekonomide enflasyon düşürülüp, makroekonomik istikrar sağlanırken, nükleer anlaşmanın arzu edilen yatırım ve normalleşmeyi getiremeden, istihdam yaratamadan sekteye uğraması Ruhani’nin en büyük şanssızlığı oldu. Elbette İran ekonomisinin kötü yönetim ve popülist harcamalardan kaynaklı müzmin sorunlarının tümünün Ruhani yönetimi tarafından çözüme kavuşturulmasını beklemek de gerçekçi değildi. Tüm bunlara ek olarak Covid-19 pandemisinin ekonomideki ağır etkileri de yönetimi yıprattı.

Öte yandan, ekonomide işler hükümetin arzu ettiği şekilde gitmiş olsaydı bile bunun yoksul kesimlere aynı oranda yansıyacağı şüpheliydi. Ruhani’nin neo-liberal ekonomik reçetesi İran’da daha çok orta sınıfın lehine işlerken, yoksul kesimler ekonomideki kısıtlı iyileşmeden fazla nasiplenememişti. Ruhani döneminde 2017 ve 2019’daki Aban protestolarını anımsamak bu bakımdan önemli. Ancak bu protestolarda öfke yalnızca hükümete değil tüm sisteme yönelmiş durumdaydı. Halkın an itibariyle en önemli sorunu ekonomideki darboğaz. Adayların ise bu konu ile ilgili mevcut yönetimi eleştirmek dışında tatmin edici bir program öne sürdüğünü düşünmüyorum. Kazanması kuvvetle muhtemel olan Reisi’nin sosyal adalet ve yolsuzlukla mücadele vurgusunun 2017’de Ruhani’ye karşı yarıştığı seçimlerde olduğu gibi devam ettiğini görüyoruz. İran’da iktisadi sorunların aşılması için hem yaptırımların kalkması hem de yapısal sorunlarla şeffaf bir şekilde mücadele edecek bir ekonomi yönetimi gerekiyor. Muhafazakâr seçmen için tercihler az çok belli iken, Ruhani yönetiminin hayal kırıklığına uğrattığı orta sınıf ve kentli seçmen için bu seçimlerde kendisini temsil edecek bir aday bulmak çok daha zor. Himmeti bu seçmene hitap ediyor, ancak boykot olursa seçilme şansı daha önce de söylediğim gibi azalacaktır.

REİSİ NÜKLEER ANLAŞMAYI DESTEKLEYECEK

Biden’ın başkan seçilmesiyle birlikte 5+1 Nükleer Anlaşma’dan çekilen ABD’nin anlaşmaya yeniden dönmeye yakın olduğu görülüyor. Reisi’nin zaferi, Nükleer Anlaşma’yı zora sokar mı?

İran, Viyana’da süren nükleer müzakereleri mümkün olduğunca seçim atmosferinden yalıtmaya çalışıyor. Bu konuda müzakere ekibi Ayetullah Hamaney’in tanıdığı yetki çerçevesinde yaptırımların kaldırılması için yoğun diplomasi sürdürüyor. İran’da yeni hükümetin görevi devralacağı ağustos ayına dek müzakerelerin sonuç vermesi sürecin selameti açısından mühim. Reisi’nin televizyonda katıldığı seçim münazarasında nükleer anlaşmayı desteklediğini ve anlaşmanın uygulanması için gereken “güçlü iktidarı” kendisinin sağlayacağını söylemesi de sorunuz açısından önemli. Bence İran’da seçim sonuçlarının esas etkisi nükleer anlaşmaya dönülmesinin ardından ABD’nin daha güçlü ve kapsamlı bir anlaşma için sürdürmek istediği müzakereler sırasında karşımıza çıkabilir. Seçildiği takdirde, Reisi’nin daha ideolojik bir çizgide yer alması, ABD’nin insan hakları temelli yaptırımlarına uğramış olması ve özellikle Batı’nın Ruhani yönetiminde görmeye alıştığı ılımlı, diplomasi ve angajman odaklı siyasetten uzakta konumlanması bu süreçlerin seyrini yakından ilgilendiriyor. Reisi, diplomasi ve ekonomi sahasında Ruhani kadar yetkin bir figür olmayacak, o nedenle ekibindeki isimler ve bu ekibin nasıl bir yaklaşım benimseyeceği önemli. Dış politikadaki büyük meselelerin ana hatları dini lider tarafından tayin edilse de bu meselelerin icrası ve karar sürecinde ülke içindeki siyasi güç dengeleri yine de önemli.

Devamı >>>