18.10.2018 Perşembe
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası´nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kapsamında anayasadaki hüküm gereği bakan olan kişilerin milletvekilliğinin sona erdiğini belirten Gül, millete hizmet için bir makama, unvana ihtiyacın olmadığını, bu milletin bir ferdi olarak tüm Türkiye´ye hizmet etmeyi sürdüreceklerini söyledi.
"Geçtiğimiz dönemlerde partide çok önemli vazifelerde bulundunuz. Partiyle, teşkilatlarla bir mesafeniz oluştu mu? Yeni sistemle Adalet Bakanlığı´nın işlerine daha çok mu odaklandınız? Yeni dönem hızlı karar almayı sağlıyor mu?" sorusuna Gül, "Siyasetten kopma, siyasetin talepleri, tercihlerine sırt çevirme diye bir süreç olmadı ama kendi seçim çevresinin ayrı yoğunluklarından öte, kendi bakanlık işleriyle yoğunlaşma, daha fazla zaman ayırma, daha hızlı ve etkin mekanizma anlamında elbette bir farklılık var. Dolayısıyla daha fazla adalet hizmetlerine zaman ayırıp yoğunlaşma anlamında bir farklılığı yaşıyoruz. Bu da yeni sistemin ülkemiz için getirmiş olduğu güzelliklerden birisi. İnşallah daha da etkin, hızlı, verimli bir hizmet alanı oluşacak." yanıtını verdi.
"Külliye´de yapılan törenle yeni hakim ve savcılar görevlerine başladı. Türkiye´deki hakim ve savcı sayısı şu an için yeterli mi? Bu sene için bir atama planlıyor musunuz?" sorusu üzerine Gül, "Türkiye´de şu anda hakim ve savcı sayısı, salı günü Sayın Cumhurbaşkanımızın da katıldığı kura törenimizle 19 bine ulaştı. İhraç edilen FETÖ´cülerin hakim ve savcı sayısı yaklaşık 4 bindi. Bunların yerine ikame oldu hakim, savcı sayımız. Bu konuda, tüm mekanizmalarda olduğu gibi yargı teşkilatında da arınma süreciyle ilgili önemli adımlar atıldı ama bitti mi? Hayır. Bu konudaki teyakkuz, hassasiyet elbette devam ediyor." dedi.
Bakan Gül, bir müjde vereceğini belirterek, "29 Aralık´ta bin 600 hakim, savcı alımı için sınav yapacağız ve yakında ilana çıkacağız. Mezunlardan bin adli yargı, 100 idari yargı, 500 de avukatlıktan adli yargı için hakim, savcı alımı ilanına çıkacağız. Bugünlerde ilana çıkmış olacağız." diye konuştu.
Sadece sayısal artış değil, sürekli meslek öncesi ve içi eğitimlerle hakimlik mesleğinin niteliğini artırmak için büyük bir gayret sarf ettiklerini dile getiren Gül, gençlerin dinamizmiyle, yargı camiasının daha etkin, hızlı kararlarıyla milletin memnuniyetinin artmasının sağlanacağını kaydetti.
"Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı´nın, Suudi Arabistan´ın İstanbul Başkonsolosluğu´na girdikten sonra kaybolmasıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´nın yürüttüğü soruşturmada son durum nedir? Somut bir bilgiye ulaşılabildi mi? Oluşturulan ortak çalışma grubunun yaptığı incelemede hangi sonuçlara ulaşıldı?" sorusunu Gül, "Bu süreci Türkiye çok dikkatli ve başarılı bir şekilde yönetiyor. Burada yargı makamları, bir konsoloslukta kaybolması sebebiyle, uluslararası sözleşmelere, uluslararası hukuka da uygun bir şekilde hareket etmek zorunda. Bu özen de gösterilerek hem yerli hem yabancı kamuoyunun da bu konuda gerçeğin ortaya çıkmasına yönelik beklentilerine uygun bir şekilde soruşturma sürdürülmektedir." diye yanıtladı.
Soruşturmayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´nın yürüttüğünü anımsatan Bakan Gül, soruşturmanın ayrıntıları, elde edilen bilgiler, bulguların da Başsavcılık tarafından takdir edileceğini söyledi.
Soruşturmanın gizli olduğunu belirten Gül, vatandaşların, sosyal medyada veya farklı yerlerde ifade edilen hususlarla değil, soruşturmayı bizzat yürüten Başsavcılık tarafından elde edilen verilere göre davranmasının, bir kanaate kavuşmasının daha doğru olacağını kaydetti.
Gül, siyaset cephesinde, devlet yönetimi anlamında baştan beri şeffaf bir sürecin izlendiğini vurgulayarak, "Önemli olan olayın aydınlatılması ve hiçbir şekilde müphem bir konunun kalmaması hususunda çok net bir irade ortaya kondu. Sayın Cumhurbaşkanımız da olayın yansımasından itibaren başından beri bu iradeyi net bir şekilde ortaya koydu." dedi.
Bir konsolosluk binasının herhangi bir yer olmadığının altını çizen Gül, Viyana Sözleşmesi ve uluslararası hukukun, yargı makamlarının ve idari makamların nasıl davranacağının çerçevesini çizdiğini hatırlattı.
"Savcı, ´Konsolosluk binasında bir şey var, ben buraya hemen gireceğim.´ diye bir karar veremiyor. Elbette bu konu yargı makamının takdirinde olan bir konudur ama sözleşmede ´yangın vesaire, afetler şeklinde´ bir ifade bulunuyor." diyen Gül, muhatap devletin işbirliğinin, rızasının savcılık makamını sınırlayan husus olduğunu söyledi.
Bu adli soruşturmanın Kaşıkçı´nın kaybolmasıyla derhal başlatıldığını belirten Gül, şunları ifade etti:
"Bu konsolosluk binasındaki arama, kriminal incelemeler için de Suud devletinin kabulü beklendi ve bu konuda Bakanlığımıza savcılık talepte bulundu. Dışişleri Bakanlığı´na iletildi. Dışişleri Bakanımız Suudi Arabistan´la bu konuda yazışmaları yaptı ve ondan sonra gelecek cevaplar üzerine soruşturma yapılabildi. Nitekim arama ve inceleme işlemleri de bunun üzerine başladı. Olayı soruşturan adli mercilerimizdir. Delilleri toplayan, değerlendirecek, takdir edecek olanlar adli mercilerdir. Olayın mahiyeti nasıl oluşmuştur, nasıl gelişmiştir, failler bu şekilde belirlenecektir. Bu elde edilen bulgulara göre müteakip adımları atacak olan yine adli makamlarımızdır. Türk polisinin başarılı kriminal yetkinliğiyle bu konudaki uzmanlar bu çalışmayı sürdürüyor. Soruşturma işlemlerinde de yetki adli mercilerimizdedir. Bu konu Bakanlığın ya da idari makamların değil, başsavcılığımızın yürüttüğü bir soruşturma. Titizlikle, derinleştirilerek, her aşamasıyla bu soruşturma yapılıyor. En kısa sürede soruşturmanın neticelenmesini hepimiz bekliyoruz."
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı´nın Suudi Arabistan´ın İstanbul Başkonsolosluğu´na girdikten sonra kaybolmasının, uluslararası hukukta çok konuşulacak önemli bir olay olduğunu belirten Gül, soruşturmada yargı sürecinin nasıl ilerleyeceğine ilişkin, "Burada somut olayla ilgili iddialar, söylenenler, yazılanlar, çizilenler bir bulgu kesin sonuca ermeden, bu konu şöyle olmuştur dememiz mümkün değil. Bu konuda ilgili, yetkili mercinin bir sonuca varması gerekmektedir." ifadesini kullandı.
Bakan Gül, suçlunun başka bir ülkede olması durumunda suçların iadesine yönelik uluslararası sözleşme gereğince mahkemenin tespit ettiği husus üzerine, iade istendiğini ve kişinin talep eden ülkeye iadesinin sağlandığına dikkati çekerek, suçlunun hangi ülkede olduğunun bilinmemesi durumunda ise kırmızı bülten talep edildiğini aktardı.
Kaşıkçı soruşturmasına ilişkin Gül, "Soruşturmayı Adalet Bakanlığı değil, savcılık yürütüyor. Tüm bunlarla ilgili konuşulanların ötesinde ne olduğunu savcılık makamı takdir edecektir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı hukukun gereği neyse, uluslararası hukukun gereği neyse yapacaktır." diye konuştu.
Soruşturma kapsamında Suudi Arabistan´ın iş birliği içinde olup olmadığı yönündeki soruya Adalet Bakanı Gül, "İdari anlamda hem emniyet hem polis hem de diğer kurumlarla ilgili görüşmeleri devam ediyor. Bu konuda ne düzeyde bir iş birliği olduğunu, idari makamlar ve diğer kurumların, bunu çok bilemiyoruz. Savcılıktan bize gelen talep iletildiğinde, Suudi makamlarından, biraz geç oldu ´Kimlerle gireceksiniz, ne yapacaksınız´ gibi, savcılık bu konuda yazıları tekrar yazdı. Daha çok polis ve kriminal boyutuyla birtakım kişileri gönderdi. Onlar da diğer bakanlıklarla çalışmalar yapıyor." yanıtını verdi.
Gül, ABD´nin Türk bakanlara yönelik yaptırım kararının hatırlatılması üzerine, "Bizim için ay yıldızlı bayrağın dalgalandığı yerin ötesi teferruattır. Bizim için çok anlamlı, değerli bir konu değil." ifadesini kullandı.
Brunson ile ilgili konunun çok tartışıldığını ve konuşulduğunu anımsatan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle Amerika´nın da bu süreçte kabul edilemez açıklamaları oldu. Şu açık ve kesin; hiçbir şekilde yargılamaları yapan, Türk milleti adına karar veren Türk yargısı, kararını hiçbir yerden baskı ve talimattan etkilenerek vermiş değildir. Mahkemeler dosyadaki delile göre bakarlar ve karar verirler. Bağımsız ve tarafsız mahkemelerimiz tarafından başından itibaren bu süreç başlatılmış, sürdürülmüş ve sonuçlandırılmıştır.
Mahkemelerimiz hiçbir şekilde tehdide ya da farklı birtakım yönlendirilmelere asla boyun eğmez. 12 Ekim´deki duruşmada, adli kontrol kararı ve yurt dışı çıkış yasağı kaldırılmıştır. Birinci olarak hatırlatmamız gereken husus, bu kişinin beraat etmediğidir. Bir ara karar verilmedi. Bir mahkumiyet kararı çıktı. İddialarla ilgili suçlu bulunmuştur, 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası var. Hükmedildiği bir gerçek. Elbette mahkumiyet hükmüyle birlikte adli kontrolün kaldırılmasına ilişkin hüküm de karar da bir bütün. Her ikisini veren de mahkemedir. Yargı kararına nasıl saygı duyuyorsak, öbür tedbire de saygı duyacağız. Bir bütündür. "
Adalet Bakanı Gül, savcılığın davayı açtığını, iddianamesini hazırladığını ve birtakım cezaları talep ettiğini ancak mahkemenin savcının iddiasıyla bağlı olmadığını belirtti.
Savcının her açtığı davada mahkumiyet kararının çıkmadığının altını çizen Abdulhamit Gül, "Burada kararı veren yer, mahkemedir. Mahkeme bunları değerlendirir, takdir eder ve hükmünü kurar. Burada da böyle olmuştur. Mahkeme suç vasfını belirlerken, neye dikkat etti, neleri ölçü aldı, hangi beyanı, ne ölçüde hükmü esas kabul etti, bu gibi ayrıntıları biliyor muyuz? Mahkeme gerekçeli kararı açıklayınca hangi gerekçeyle bu kararı verdi, biz bunu göreceğiz. Neye dayandı, bunu göreceğiz. Gerekçeli kararı beklememiz daha doğru olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
MHP´nin af teklifinin ardından bakanlığın yaptığı çalışmaya değinilerek "MHP´nin teklifi üzerine bir kısım tadil çalışması mı, bağımsız bir af düzenlemesi mi öngörüyorsunuz?" şeklindeki soru üzerine Gül, bunun Meclisin takdirinde bir konu olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın konuyla ilgili açıklamaları bulunduğunu hatırlatan Gül, "Bu tekliften bağımsız olarak ihtiyaçları belirlememiz ve buna göre gerekli çalışmaları yapmamız konusunda bir talimatları oldu." dedi.
Bakanlığın da bu konuda çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Gül, şöyle devam etti:
"Hem akademisyenlerle hem yargı mensuplarıyla bu konunun tüm paydaşlarıyla çalışmamız sürdürülüyor. Özellikle suç ve ceza dengesini sağlayacak infaz alternatifleri üzerine de çalışıyoruz. Farklı infaz rejimleri üzerine çalışıyoruz. Koşullu salıverme süreleri, denetimli serbestlik uygulamaları üzerinde incelemelerimiz var. Ama belli bir olgunluğa erişmeden ´şu olacak, bu olmayacak´ şeklinde açıklamalar elbette doğru olmaz. Ama temel hassasiyetimizin toplumun hassasiyetiyle aynı istikamette olduğunu söylememiz lazım. Bu konuda kararı verecek olan siyasettir. Biz dünya uygulamaları, mukayeseli hukuk, mevcut teknik verilerle ilgili yapıyoruz. Ama kararı verecek olan elbette siyasettir. Biz o konudaki çalışmalarımızı yine yapıyoruz ve arz ediyoruz."
Bunun siyasetin takdirinde bir durum olduğunu yineleyen Gül, "Bu konudaki çalışma talimatı üzerine nedir, ne gibi alternatifler var, dünyadaki çok iyi örnekler nelerdir? Bunları bu tekliften de bağımsız bir şekilde zaten bakanlık olarak her zaman buna yönelik çalışmalarımız, daha iyiye yönelik çalışmalarımız var. Bu çerçevede çalışmamızı sürdürüyoruz." diye konuştu.
Bu konuda toplumun hassasiyetlerini dikkate aldıklarını vurgulayan Gül, şunları söyledi:
"Tüm bu çalışmalarda hassasiyet toplumun hassasiyetiyle aynıdır. Verilen teklif de bu amaca matuf şekilde değerlendirmek üzere o şekilde yapılmıştır. Ama bunlar nasıl değerlendirilir, siyaset hangi kapsamda, ne şekilde, hangi zamanda yapar, bunların hepsini siyaset belirleyecek. Biz sadece teknik olarak nedir, dünya uygulamaları mevcut durum nedir, o konuyu çalışıyoruz."
Çalışmanın Cumhurbaşkanlığı Kabinesine sunma aşamasına gelip gelmediğine yönelik soruya Gül, "Devam ediyor. Tam bir olgunluğa erişince." yanıtını verdi.
İş Bankasındaki CHP hisselerinin devrine ilişkin tartışmaların anımsatılması üzerine Gül, bu anlamda bir çalışmanın Meclis gündemine muhtemelen geleceğini ifade etti. Gül, şunları kaydetti:
"CHP ile bu iki güzide kurum (Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu) arasında mahkeme olmuş, nizahlar yaşanmış. ´Siyasi partilerin ticaretle uğraşamayacağı´ konusu bir düzenleme olarak yürürlükte olan mevzuatımız da var. Atatürk´ün vasiyeti, bu iki kurumun ayakta kalması. Vasiyetinde de bu iki kuruma bu hisselerin gitmesi, ayakta kalmasına yönelik bir irade var. Peki uygulamaya baktığımızda ne oluyor? Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu birçok kez dava açıyor CHP´ye. Niye dava açıyor? Atatürk´ün vasiyetini yerine getirmediği için. Yani CHP aslında Atatürk´ün vasiyetini yerine getirmemiş. Nemalar, sermaye artışları olmuş, hisseler, karlar dağıtılmamış. Bu kurumlar dava açıyor. Diyor ki ´Atatürk´ün vasiyetini yerine getir.´ Dolayısıyla burada Atatürk´ün vasiyeti her iki kuruma bu hisselerin gitmesi, ayakta kalmaları, güçlenmesi. Burada Atatürk´ün vasiyeti tüm Türk toplumuna emanet edilen vasiyettir ve bu iki kurumun da korumasına, ayakta kalmasına yönelik vasiyettir. Hem siyasi partilerin ticaret yasağı olmasına ilişkin hüküm var hem de vasiyetin bu iki kuruma doğrudan verilmesiyle ilgili bir konu. Burada bu çerçevede milletvekillerimiz Mecliste bir düzenleme yapmak isterse muhtemelen genel itibarıyla bu hususlara dayanacaklardır. Belki de bu vasiyetin, bir hakkın gerçekleşmesi anlamında bir adım olacaktır."
Muhalefetin eleştirilerinin hatırlatılması üzerine de Gül, şunları söyledi:
"Burada Atatürk´ün vasiyeti Anayasadaki ifadesiyle 134. maddesinde Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu için Atatürk´ün vasiyetnamesinde belirtilen mali menfaatler saklı olup kendilerine tahsis edilir. Bu iki kuruma yönelik mali menfaatlerin korunması, buna tahsis edilmesi. Bu konuda pratikte bakıyoruz ki CHP, ´bu mali menfaatleri saklı derken´ kendisine saklamış ve tahsis etmemiş. Bu konuda nizamı aslında CHP´yi de rahatlatmak adına, Atatürk´ün vasiyetini yerine getirmek adına bu konuda düzenleme yapılabilir. Takdir Meclisindir.
Anayasaya uygun olacağını düşünüyoruz. Atatürk´ün vasiyetinin tam anlamıyla yerine gelmesi anlamında bir hususun Mecliste gündeme gelmesi halinde, Meclisin takdiriyle Anayasaya göre elbette şekillenecektir. Atatürk´ün vasiyeti tüm Türk toplumuna vasiyettir. Dolayısıyla bu vasiyeti korumak hepimizin de görevidir."
Yaklaşan yerel seçimler hatırlatılarak, Türkiye geneli ve özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde nasıl sonuç beklediğinin sorulması üzerine Gül, AK Parti´nin belediyecilikten gelen büyük bir başarı hikayesi olduğunu vurguladı.
"Cumhurbaşkanımız İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaptığı hizmetleri merkezi yönetime taşıdı." diyen Gül, şu ifadeleri kullandı:
"Yeni sistemle beraber milletimiz 5 yıllık istikrarlı bir yönetimi seçti. Ama sadece merkezi yönetim değil, yerel yönetimin de eşgüdüm, koordinasyon içerisinde gitmesi vatandaşlarımıza, şehirlerimize hizmet açısından çok önemli bir unsurdur. O iş birliği, diyalog zemini ne kadar uyumlu olursa hizmetler daha iyi gelir. Bu nedenle şehirlerimizin daha yaşanılabilir olması adına ben yerel seçimlerde çok büyük bir zaferin çıkacağına eminim. Milletimiz mutlaka bu desteği verecektir."
Doğu ve Güneydoğu bölgeleri için AK Parti´nin büyük önem taşıdığına vurgu yapan Gül, bölge vatandaşlarının oy verdikleri kişilerin seçimler sonrası "çukur kazarak, iradelerini o çukurlara gömdüklerini" çok iyi bildiklerini dile getirdi.
Şimdi yapılan hizmetlerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın ortaya koyduğu politikaların bölge halkı tarafından çok iyi bilindiğini aktaran Gül, AK Parti öncesi ret, inkar ve asimilasyon politikaları olduğunu söyledi.
Gül, AK Parti ile tüm bunlara son verildiğine değinerek, "AK Parti burada tepeden bakmamıştır, herkese birinci sınıf vatandaş muamelesi yapmıştır. Bunu bir lütuf olarak değil, ´sen hak ediyorsun´ demiştir. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan, Doğu, Güneydoğu için çok büyük bir mana ifade etmektedir, AK Parti büyük bir anlam ifade etmektedir. O bölgede de tüm Türkiye´de de AK Parti bir Türkiye partisidir, en iyi sonucu alacağımıza inanıyorum." diye konuştu.
Türkiye´nin terörle mücadelede gösterdiği başarının nedenleri ve mücadelede gelinen son noktanın sorulması üzerine Gül, Türk yargısının 15 Temmuz akşamından itibaren adliye koridorlarında hakimiyle, savcısıyla Türkiye´nin bekası için hukuk çerçevesinde mücadelesini sürdürdüğünü bildirdi.
"Hak eden, hak ettiği cezayı alıyor." diyen Gül, yargının büyük bir fedakarlıkla görevini sürdürdüğüne dikkati çekti.
Eski yaklaşımda olsa belkide onlarca yıl süren davalar olabileceğine işaret eden Gül, şunları kaydetti:
"Burada Türkiye Cumhuriyetinin bekasına yönelik tüm tehditlerle mücadele ediliyor. Sadece FETÖ değil, diğer yandan PKK ile diğer yandan DEAŞ´la ve diğer terör örgütleriyle etkin mücadele veriliyor. Baktığınızda tüm dünya kamuoyunda DEAŞ´la mücadele derler ama neredeyse bütün dünyanın yaptığı mücadele bir yana Türkiye´nin yapmış olduğu mücadele bir yana. Bugün DEAŞ´la ilgili cezaevlerinde 1161 tutuklu ve hükümlü var. Peki dünyada ´biz bu konuda mücadele ediyoruz´ diyen ülkelerde ne kadar tutuklu, ne kadar bu konuda ceza alan var? Bu konuda Türkiye terörle mücadelesini kararlı bir şekilde sürdürmektedir. Milletimiz emin olsun, tüm kurumlarımız, yargı camiamızda bu konudaki mücadelesini kesintisiz bir şekilde, kararlı olarak sürdürmeye devam etmektedir. FETÖ terör örgütünden 32 bin, PKK´dan da 10 bin tutuklu hükümlü cezaevlerinde bulunmaktadır."