MHP lideri Devlet Bahçeli son konuşmasında ‘‘Devletimizi güçsüz gösterenlere azami dikkat edelim’’ demiş…
Üzerinde düşünülmeyi hak eden bir görüş bu.
Ben olsam ‘‘Devletimizi güçsüz hale düşürmeyelim’’ derdim; fakat Bahçeli öyle demiyor, onun kötülediği ve azami dikkat edilmesini istediği ‘devletin güçsüz gösterilmesi’…
İki ifade arasında ciddi fark var.
Her devlet, doğası gereği, güçlü olma iddiasındadır; bir çok devlet bunu ister, ama kendine özgü sebeplerle ifade etmez. O ülkelerde devletin güçlü olduğunu onun kurumlarıyla temasa geçtiğinizde anlarsınız.
Bir tanıdığım, ayrıldığı eşinin yanında götürdüğü çocuklarını bundan böyle yaşayacakları ABD’de okula yerleştirmeye kendisi gitmiş. Çocuklar orada turist vizesiyle bulunuyorlar, ancak amaçları sürekli kalmak… Okula kayıt yaptırmaya gittiğinde, tanıdığım, müdire hanıma, bu durumu bir biçimde aktardığında şu cevabı almış: ‘‘Endişenizi anlıyorum, fakat o konu göçmen idaresinin ilgi alanına giriyor. Benim görevim, okuluma öğrenci olması için başvurulan her çocuğu okutmaktır. Çocuğun ve ailesinin ülkede bulunma statüsü beni ilgilendirmez’’
Tanıdığım, ‘‘Amerikan devletinin gücünü o cevaptan anladım’’ demişti.
Basit bir olay, ancak ülkeyi yeni tanıyan birinin gözlemi olarak önemli.
Orada da yaşadım, ama benim ABD ile güç testi yapmamı gerektirecek bir deneyimim olmadı. Buna karşılık, İngiltere’de yaşarken aynı hisse sağlık sistemiyle tanıştığımda ben de kapılmıştım.
Bir rahatsızlığım sebebiyle hastaneye yatmam gerekmişti. Hastane 2. Dünya Savaşı’nda üzerine bombalar düşmüş, sonrasında elden geçirilmiş sıradan bir hastaneydi. Geniş bir koğuşta bir hafta kaldım. Çıkarken en büyük endişem bana çıkarılacak faturaydı. Herhangi bir para talebinde bulunmadıkları gibi, bir ay sonraya kontrol için de gün verdiler.
Köhne hastaneyi bütün hastalara sergiledikleri sevecen yaklaşımlarla ışıl ışıl tutan gencecik hemşireler ve yabancılara bile sosyal devlet anlayışıyla yaklaşan anlayış beni ‘güçlü devlet’ algısına sevk etmişti.
[Margaret Thatcher sonrasında pek çok başka alanla birlikte sağlık alanında da ‘sosyal devlet’ anlayışının yıkıldığını biliyorum. Thatcher ile birlikte ‘güç’ farklı anlam taşımaya başladı. Bence İngiltere’nin gücünde o yüzden sonradan azalma oldu.]
Devletlerin gücü başka devletlerin ve o başka devletlerin insanlarının ona nasıl baktıklarıyla oluşur. ‘‘Ben güçlüyüm’’ demekle her devlet ‘güçlü’ muamelesi görmez. İşte o zaman, ‘güçlü görünmek’ önem taşımaya başlar.
Türkiye aslında güçlü bir devlete sahip. Stratejik konumu, genç nüfusu, çalışkan insanları, çevresiyle tarihi bağları ona doğal bir ‘güç’ atfedilmesini sağlıyor. ‘Kaotik bir bölgede bir istikrar adası’ olmaması için hiçbir sebep yok.
O tanımı hak eden bir ülkenin devleti ‘güçlü’ bilinir.
Sorun nereden kaynaklanıyor?
Galiba siyasilerin tavırlarından kaynaklanıyor.
Ülkelerinin gücünün ya farkında değil siyasiler ya da o gücün gereğini yerine getiremiyorlar. O sebeple de ‘olmak’ ile ‘görünmek’ arasında gidilip geliniyor.
Hangi durumda olduğumuzu görebilmemiz için, son bir ay içerisinde çeşitli gelişmeler ışığında Türkiye’yi önemsemek ihtiyacı duyan dış basının hakkımızdaki değerlendirmelerine göz atmak yeterli olabilir.
Kısa bir özet verebilirdim, ancak o özetin zihinlerde oluşturacağı ‘güç’ projeksiyonunun yaratacağı hayal kırıklığının sorumluluğunu üstlenmek istemem.
Durumumuz ‘güçlü görünmek’ bakımından hiç iç açıcı değil; bu kadarını söylemekle yetineyim.
Videolar ve Twitlerin gücü adına
Yine de MHP liderini anlıyorum.
Son iki aydır önce videolarla yakın zamanlarda da Twitter hesabından attığı mesajlarla gündem belirleyen Sedat Peker’in de onunla benzer bir kaygısı var. Önceki gün peş peşe 50 Twit mesajı attı ve iktidarın makyajını zedeledi.
İddia ve ithamlarının odağında yer alan kişi ve kurumlar hiç de yabana atılacak türden değil.
O sebeple de, iktidarın itibar ettiği gazete ve TV kanalları görmezden gelseler de, ülkenin en ücra köşelerine kadar konu tartışma gündeminin ilk sırasına oturdu.
Ülkenin doğal yapısını bozan yangınları bile sollayarak…
Ardından bir de ne gördük? Mesajlarını alternatif kanallarda yorumlayan bir-iki gazetecinin ‘‘Biz bu anlatılanları zaten biliyorduk’’ yollu açıklamalarına tepki verdi Sedat Peker. Yeni attığı mesajlarda ‘‘Bunu biliyor muydunuz, bunu, ya bunu?’’ diye saydıklarına aynı gazeteciler yine aynı kanallarda ‘‘Bunları biz de gerçekten bilmiyorduk’’ açıklaması getirmek zorunda kaldılar.
Hakkını yedirmek istemedi devletin ‘suç örgütü lideri’ diye tanımladığı kişi…
Onun da derdi ‘güçsüz görünmemek’…
Devlet Bahçeli’nin uyarısı yangınlar sırasında verilen görüntünün devleti güçsüz gösterdiğiyle ilgili. O arada, giderek bütün sahil şeridini kapsamaya başlayan yangının bir türlü hakkından gelinemediği görülünce açılan ‘Türkiye’ye yardım’ (‘Help Turkey’) kampanyasının görüntüyü daha da bozacağı endişesi de var işin içinde.
‘‘Güçlü devlet kimseden yardım istemez’’ diye düşünüyor olmalı.
Yanlış bir düşünce bu.
ABD Türkiye’den kaç kez belli konularda yardım istemedi mi?
Almanya’nın başını çektiği AB ülkelerinin Türkiye’den elle tutulur beklentileri var ve o konularda sürekli yardım talep etmekteler.
Ülkemiz de gerekli olduğunda başkalarından yardım ister. Nitekim, hükümetin, yangın söndürülemez hal aldığında, ABD başta olmak üzere başka ülkelerden yardım talebinde bulunduğu anlaşılıyor.
‘Güçlü görünme’ mülahazası açısından, yardım istemek değil, özellikle hangi konu ve durumda yardım talep edildiği önemlidir.
Sedat Peker de mesajlarının daha geniş kitlelere ulaştırılması konusunda yardım talep ediyor; bu onu güçsüz gösteriyor mu?