“Eyke halkı da şüphesiz zalim idiler.” (Hicr, 15/78)
Kur’an’da Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği kavimden Eyke halkı diye de söz edilmektedir (eş-Şuarâ 26/176-189, (el-Hicr 15/78; Sâd 38/13; Kāf 50/14).
Eyke kelimesinin “sedir ağacı, sık ve bol ağaçlıklı yer” anlamına geldiği ve Medyen halkına çok ağaçlı bir bölgede yaşadıkları için bu adın verildiği de ifade edilmektedir (Âlûsî, XIV, 75; Ahmed Cemâl el-Ömerî, s. 259).
Bu kavim, Kızıldeniz sahilinde bulunan Medyen şehrinde yaşamıştır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de bu kavimden de Ashâb-ı Medyen (et-Tevbe 9/70; el-Hac 22/44) diye de bahsedilmektedir.
Eyke halkının yaşadığı topraklar son derece geniş ve verimli, iklimi de hoş ve mutedil idi. Eyke halkı bir yandan sahip oldukları topraklarda tarım işleri yapıyor, bir yandan da güç, kuvvet ve yetenek isteyen siyaset, mühendislik, sanatkârlık gibi işlerde kendilerini geliştiriyor, sağlam binalar ve şehri kuşatan kaleler yapıyorlardı.
Kur’ân-ı Kerîm’de verilen bilgilere göre; Eyke halkı, güç ve kuvvetlerinin, kazançlarının artması ve zenginleşmeleri neticesinde azgınlaşıp, şımarmışlardı.
Sağlam binalar, kaleler, dolup taşan ürünler ve paralar kibire kapılmalarına ve aralarında çeşitli haksızlıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştu.
Elinde güç, mal ve servet bulunduranlar fakir halka haksızlık yapıyor, zulmediyorlardı.
Doğru değerleri ve gerçekleri kendi menfaatlerine göre değiştiriyorlar, ölçü ve tartıda hileye başvuruyorlar, kalpazanlık yapıyorlardı.
Toplumda ahlaksızlık yaygınlaşmış, saygı, sevgi, fedakârlık, mütevazılık, hak, hukuk, adalet vb. ahlakî özellikler iyice kaybolmuştu.
Rablerini unutmuşlar, sapkınlığa ve şirke girmişlerdi. Eyke adındaki bir ağaca tapınmaya bile başlamışlardı. Müfessirler onların bu ağaca tapmalarından dolayı bu ismi aldıklarını belirtmişlerdir.
Hz. Şuayb, onları sürekli Allah’a inanmaya, doğruluğa ve hayra çağırıyor fakat kimse onu dinlemiyordu. Hz. Şuayb ile alay ediyorlar, onun büyülendiğini düşünüyorlar hatta yalancılıkla itham ediyorlardı. Hz. Şuayb Allah’tan aldığı güç ve destekle yılmadan görevini sürdürmeye çalışıyordu.
Bir gün Eyke halkı Hz. Şuayb’e “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça ateş düşür.” (Şuara, 26/187) diyerek meydan okudular. Allah’ın azabı da gecikmedi.
Rivayet olunduğuna göre yüce Allah, Eyke halkına yedi gün yedi gece şiddetli bir hararet musallat kılmış, nefeslerini kurutmuştur. Evlerinin içerisine kapanmışlar, oralarda duramamışlar, serin gördükleri ovada bir yere çıkmışlardı.
Ovada bir bulut güneşe gölge olmuş bir serinlik bir rahatlık duyar gibi olmuşlar; birbirlerine seslenip çağırarak, bulutun altına toplanmışlardı.
Daha sonra o gölgelik Allah tarafından bir ateş hâlinde üzerlerine inmiş, hepsini yemiş bitirivermişti. Bu şekilde üzerlerine daha önce Hz. Şuayb’dan istedikleri mucize yaratanımız tarafından gerçekleştirilmiştir (Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VI. S. 113-114).
Her helak olayında inananlar felaha erer, inanmayanlar ise yok olup giderler. Eyke halkının inananları da Hz. Şuayb’ın liderliğinde Mekke’ye hicret ederek oraya yerleşmişlerdir. Onlar, Hz. Şuayb’ı hiç terk etmemişlerdir.
Hz. Şuayb, Hz. İbrahim’in torunudur. Kendisine bir kitap veya sahife verilmemiş; kendisinden önceki peygamberlere indirilen vahiyleri okuyup halkına tebliğ etmiştir.
O, iyi bir hatipti. Bu yeteneğinden dolayı ona peygamberler hatibi denmiştir. Yaşı ilerledikçe görme yeteneğini de kaybetmiş, bir süre âmâ olarak yaşamış ve Mekke’de vefat etmiştir. Kabrinin Kâbe’nin batısında bir yerde olduğu rivayet edilir.
Eyke halkının helak edildiği yerlerin harabeleri Medyen bölgesinde Arap kabilelerinin gelip geçtiği yol üzerinde idi. Yüce Kitabımız Kur’an’nın nazil olduğu dönemde Arapların Eykelilerle ilgili az da olsa bilgileri var idi. Bu bilgiler aslına uygun bir şekilde Kur’an-ı Kerim’de teyit edilmiş, böylece bu olaydan daha sonraki insanların ders çıkarmaları sağlanmıştır.
Şöyle ki; Bütün dinler, insanoğlunun çalışıp çabalamasını, bilim-teknik alanlarında ilerlemesini, yeryüzünü imar etmesini tavsiye etmiştir. İnsanoğlunun tarih boyunca kazanmış olduğu bilgi, kültür-sanat, beceri, tecrübe, güç, kuvvet, servet vb. insanlığın hatta bütün canlıların hayrına kullanıldığı ölçüde çok değerlidir.
Şayet bunlar fitne, fesat, baskı, zulüm, işkence için kullanıldığı takdirde azap olarak geri döndüğü, bunu yapanların büyük bedeller ödedikleri, gerçek tarihi olaylarda yer almaktadır.
Hz. Âdem’den günümüze kadar yaşamış insanların yapmış olduğu hayırlı işler günümüze ışık tutmakta ve saygıyla anılmaktadır.
İnsanları üzen, savaşlara, zulümlere, yokluklara, hile ve haksızlıklara, neden olan Eyke halkının yaptıklarına benzeyen hayırsız işler ise hiçbir önemi olmayan, unutulup gitmeye ya da her dönemde nefretle anılmaya mahkûm olan şer işlerdir. Bu günde öyle anılmaktadır.
Vesselam.
Kaynak: İslam Ansiklopedisi, Kur’an’dan Öğütler, Hak Dini Kur’an Dili.