Yerkürenin herhangi bir yerinde bir vatandaşının öldürülmesi halinde intikam için kıyameti koparmaya hazır bir ülkenin, kendi topraklarında vuku bulan katliamlar karşısında geriye çekilip, günün birinde bu katliamların durması için dua etmesi akıl alır şey değil.
Terörizme karşı haçlı savaşı başlatmayı ve teröristleri yeryüzünden silmeyi vadeden, teröristleri dünya üzerinde nerede olursa olsun vurmak için her türlü askeri teknolojiyi kullanan, DEAŞ´ı alt etmek için "gizli planları" olan ve "Irak´taki bütün petrolü ele geçirmek" isteyen Amerikan liderleri, Amerikalı okul çocukları bir poligondaki karton hedefler gibi silahla vurularak öldürüldüğünde ise sus pus oluyorlar.
ABD´nin terörle mücadele konusundaki kabadayı tavrıyla, ülke içindeki katliamlara kayıtsızlığı arasındaki tutarsızlık, Amerikan başkanlarının, kanun koyucularının ve kanaat önderlerinin içinde bulunduğu ahlaki zafiyeti tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Bu tutarsızlığın ve ahlak zafiyetinin bir ismi var: Ulusal Silah Birliği (NRA). NRA´nın lobi gücünün siyaset üzerindeki etkisi o kadar fazla ki, siyasiler silahlı şiddeti kınıyor gibi görünmeye dahi çekiniyorlar. Ne zaman beyaz bir çocuk silahlı katliam yapsa, benzer olayların tekerrür etmemesi için dua etmekle yetinip, yas vaktinde tartışmanın uygun olmayacağını söyleyerek, silah düzenlemesi bahsini kapamaya çalışıyorlar.
Ancak katil yeterince beyaz değilse, bir Müslüman Amerikalı veya Afro-Amerikalı aileden geliyorsa o zaman kıyamet kopuyor. Amerikalı siyasiler, yas duygusunun hızla üstesinden gelip, saldırının intikamını almak için yabancı bir ülkeyi bombalayarak yok etmekten tutun, bazı ülke vatadaşlarına seyahat yasağı getirmeye ve hatta İslam´ın kutsal metinlerinin ´daha barışçı´ hale getirilmesi için tadil edilmesine kadar baskı ve şiddete dayalı çözümler vadetmekten çekinmiyorlar.
NRA´nın etik dışı siyasetlerinin nelere yol açtığı ortada. Tarafsız bilgi doğrulama sitesi "Politifact"a gör, 2005-2015 yılları arasında silahlı şiddet olaylarında hayatını kaybeden Amerikan vatandaşlarının sayısı 280 bindi. Aynı dönemde terörizm nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise sadece 24´tü.
- İstihbarat zaafı
Washington, Müslüman Amerikalıları izlemek için milyarlarca dolar harcıyor. Başkan Donald Trump, Müslümanların "birbirlerini iyi tanıdıklarını" söyleyerek, ABD´deki Müslümanlar için bir veritabanı oluşturma sözü verdi. Yani iyi olanlar kötüleri ele verecek. Böylece problem çözülmüş oluyor!
Halbuki ABD´nin Müslüman Amerikalılara yönelik takibi, Eylül 2011 öncesinden başladı ve zaman içinde diğer nüfus gruplarının izlenmesine kıyasla daha da arttırıldı.
Eski Senatör Bob Graham, "Intelligence Matters" isimli kitabında, FBI´nın 11 Eylül saldırılarına hazırlanan Arap öğrenciler hakkında ipuçları aldığını yazdı. FBI, anlaşıldığına göre bir muhbir olan ve 11 Eylül saldırısına karışan teröristlerden ikisine ev sahipliği yapan bir cami imamından ipucu aldı. Bu istihbarat bilgileri üzerine harekete geçmekte sergilenen zafiyet, ABD güvenlik birimlerinin 11 Eylül saldırılarına yol açan en büyük başarısızlıklarından biriydi.
Amerikan okullarında yaşanan şiddet olaylarının faillerinin neredeyse tamamı, katliam gerçekleştirme niyetlerini önceden ortaya koyan işaretler sundu. Bununla birlikte, ABD güvenlik kurumları, bu tür saldırıları önlemek için beyaz toplulukların izlenmesine neredeyse hiç ilgi göstermedi, belki de bu konuda asla siyasi talimat almadı.
- Teröristler ve akıl hastaları
ABD´nin terörle mücadeledeki teyakkuzu, Amrikalıların hayatlarının kurtarılması yönüyle takdir edilebilir olsa da ABD güvenlik kurumlarının, Müslüman olmayan Amerikalıların işlediği suçlar konusunda benzer bir yetkinliği neden gösteremediği, izah edilebiir bir durum değil.
Müslüman olmayan Amerikalıların, Teksas saldırganı Nidal Hassan veya Florida saldırganı Omar Mateen gibi baştan tehlike işareti sayılan isimleri yok ama bu, Connecticut ve Florida´dan, Adam Lanza ve Nikolas Cruz´un işlediği katliamların daha az menfur olduğu anlamına gelmiyor.
Nidal ve Omar´ın suçları, toplulukları ve dinleriyle ilişkilendirilirken, Adam ve Nikolas´ın işlediği suçlar, ait oldukları toplum kesimleri ya da inançlarıyla ilişkilendirilmedi. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak Nidal ve Omar, Amerikalıların savaşmak için trilyonlarca dolar harcadığı "teröristler" olarak yaftalanırken, Adam ve Nikolas, Amerikalıların sadece benzerlerine tanık olunmaması temennilerine konu olan "akıl hastaları" olarak nitelendirildi.
İster Amerikalı Müslüman kökenliler tarafından, isterse Amerikalı beyazlar tarafından işlenmiş olsun, şiddet şiddettir ve benzer şekilde algılanmalı. ABD hükümeti her ikisine de benzer dikkati göstermeli ve kaynaklarıyla her ikisiyle de mücadele etmeli.
ABD, vatandaşlarını terörizmden korumak için kararlılıkla hareket etti. Ama aynı ABD, saldırı beyazlardan geliyorsa katillerle yüzleşmekte açıklanamaz bir kayıtsızlık gösterdi.
Bu eşitsizlik sadece Müslüman Amerikalıları etkilemiyor, aynı zamanda beyaz olmayan tüm Amerikalıları da etkiliyor, öyle ki bir Amerikalı, Kongre´nin beyaz Amerikalılar arasındaki yaygın silahlanmaya yönelik yasal düzenleme yapması için silahlanma karşıtı kurumların Afrika kökenli Amerikalıların silahlanmasını maddi olarak desteklemesi önerisinde bulundu. Bazı kesimler ise ancak, siyahların da beyazlar gibi tepeden tırnağa silahlanması halinde Kongre´nin, silahlanma konusunda devreye girerek yasal düzenleme yapabileceği görüşünde.
Bu yöndeki düşünceler, mesele, siyahların güvenlik amacıyla takibine gelince beyazların kolluk güçlerine tam destek vermesinden kaynaklanıyor. Ama aynı beyaz Amerikalılar beyazlara yönelik güvenlik takibi söz konusu olunca aniden kolluk kuvvetlerine olan bütün güvenlerini kaybediyorlar. Eğer ki hükümetin, bir tarafında beyaz Amerikalının olduğu herhangi bir e-postaya müdahale ettiği veya telefon konuşmalarınının kaydettiği ortaya çıkarsa beyaz Amerikalılar aniden adaletsizliğe karşı tepki gösteriyor.
Kongrenin, şiddete karşı farklı düzenlemeleri ikiyüzlülüğün tüm sınırlarını aşmıştır. Kongre, beyaz olmayan Amerikalıları kontrol altında tutmaya hevesli görünürken, beyaz Amerikalıların silah sahibi olmalarına karşı herhangi bir denetimi reddediyor. Bu da, birisi polis baskına maruz kalan, diğeri fazla polisin baskı kurmadığı iki farklı Amerika ortaya çıkmasına neden oldu. Maalesef ki aslında polis baskısına maruz kalan ve polisin baskı kurmadığı iki Amerika da kurban veriyor.
Mütercim: Zehra Ulucak
[Bir dönem Chatham House´da misafir araştırmacı olarak görev yapan ve şu an Washington´da ikamet eden gazeteci Hüseyin Abdül-Hüseyin, Arap medyasının yanı sıra New York Times, Washington Post, Christian Science Monitor, USA Today gibi gazetelere makaleler yazmakta, CNN ve BBC gibi televizyon kanallarında Ortadoğu analizleri yapmaktadır]
"Görüş" başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı´nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.