Giriş:
Şakir Kurtulmuş´un yeni şiir kitabı çıktığını sosyal medya üzerinden öğrenmiştik. Kargonun masamıza bıraktığı paketi açtığımızda bu kitap ile mülaki olduk. Daha ilk görüşte insanı çarpan bir hüzün rüzgârıdır ?Gökteki Asılı Şarkılar?? Benim gibi musiki tutkunu, hüzünbaz bir şair için hiç kaçırılmayacak bir davettir ?gel yanalım ateşimle? diyen bu kitap.
Şakir Kurtulmuş, 1958 Eskişehir doğumlu. İlk, orta ve lise tahsilini memleketinde tamamlamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri Bölümünü bitirmiş ve o tarihten bu yana bu şehirde mukim.
Ortaokul sıralarında başlamış okuma ve yazma serüveni? Kendi ifadesiyle ?Gelişme, Diriliş, Edebiyat, dergileri ile birlikte Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Akif İnan, Alâeddin Özdenören´i? okuyarak uzun soluklu yürüyüşe katılmış. 1978 yılından itibaren şiirler Mavera dergisinde çıkmaya başlamış. ?Ah Güzel Bir Gün, Yusuf´un Kuyusu, Ölüm ve Ayna? isimli şiir kitapları, ?Edebiyatı İzi ve Kültürün İzi? isminde deneme kitapları ile ?Hz. Hamza ve Bilal-i Habeşi? isimli biyografik çalışmaları yayınlanmış. Halen Çıra Yayınları Edebiyat Dizisi editörlüğünü yapıyor.
Onu, Çorum´da düzenlediğimiz Mustafa Özçelik Vefa Gecesi´nde şahsen tanıdım ve aşinalığın ezelden olduğu hükmünce çok da sevdim. Kurtulmuş, yüreği sevgi dolu bir edebiyat dervişidir benim için. Gözlerine bulutlara dikip, ellerini yüce Mevla´nın hacet kapılarına açmış vefa yağmurları dilenen bir garip derviş? Yüzündeki çizgiler hüzünbaz bir ressamın elinden çıkmış gibi endişeler gizler? Yıllarca susmuştur konuşmak için? Ve bir gün Yusuf´un Kuyusu´ndan seslenmiştir kelimelerin esir aldığı dünyaya? Son olarak da gökte asılı şarkıları mırıldanmış bizlere?
Şiir Anlayışı Üzerine Birkaç Söz:
Şakir Kurtulmuş´un şiiri üzerine konuşmak elbette kolay değil. Ancak başta Mehtap Altan ile yaptığı röportaj olmak üzere onun şiiri hakkında görüş bildiren diğer usta kalemlerden aldığımız ilhamla bir değerlendirme yapmak istiyorum.
a) Şiirlerindeki İslami Endişe:
Şakir Kurtulmuş hüznün ve endişenin şairidir. Onun endişesi taşıdığı İslami kimliğin ona verdiği sorumluluk derecesiyle ölçülebilir. Onun şiire bakışı da bu penceredendir. Ona göre şiirin hikâyesi insanla dahası Hz. Âdem ile başlar. Şiir, insanın olduğu yerde vardır. Şiir; acıyla, hüzünle var olmuştur. Bu yüzden Kurtulmuş şiirin ilk insanla ve ilk acıyla birlikte başladığına inanır. Zira insanoğlunun yaşadığı ilk acı; cennetten uzaklaştırılmasıdır ve cezası karşısında konuşarak acısını Rabbine sunan Hz. Âdem´in sözleri, yakarışları, af dilemeleri şiirin ta kendisidir. Tıpkı bu olayda olduğu gibi Hz. İbrahim´in oğlu İsmail ile imtihanında Rabbine sığınıp O´ndan yardım dilemesi, Hz. Yunus´un balığın karnındaki yaşamı ve kurtulması için ettiği niyazlar, Hz. Yakub´un evlatları yüzünden çok sevdiği oğlu Yusuf´tan ayrı düşmesi ve yıllar sonra kavuşması sürecindeki yakarışları, münacatları, Hz. Nuh´un tufan karşısındaki şükrü, inananlarla bindikleri kurtuluş gemisindeki yolculukları hep şiir halidir.
Şiir acılarla ve acıların insanı olgunlaştırdığı sabır iklimlerinin sakin yörelerinde yaslanılan dua gibidir. İşte bu dualar şiir ağacını sular, mısraları yeşertir. Mutluluk ve sevinç şarkıları coşturur sabırla açan çiçekleri.
Kurtulmuşa göre Hz. Yusuf´un kuyudaki yaşamı bir şiirdir. Sarayın zindanlarında geçen gecelere söylenenler hep şiirdir. Yıldızlara, aya, güneşe, ağaçlara, kuyulara, zindanlara, özgürlüklere söylenenler hep şiirdir.
Kurtulmuş ses ve sükût boyutundan da konuya baktığında sükûtun da bir şiir olduğunu söyler ve ?Yeter ki biz antenlerimizi o sesin geldiği yöne doğru çevirmiş olalım? diyerek sükût lisanıyla terennüm edilen şiirlere dikkat çeker. Uzun süre susan, sükûtun libasıyla örtünen, sükûtun lisanıyla konuşan bir şair için bu söylem elbette ki tabiidir.
Ona göre Hz. Yusuf, kuyuya atıldığında sadece madde planındaki bir kuyunun derinlerinden seslenmemiştir. Her insanın içinde var olduğu gibi onun da içinde var olan kendi kuyusunun derinliklerinden şiir diliyle seslenmiştir.
Şiire uhrevi anlamlar yükleyen Şakir Kurtulmuş şiirini yazarken, hayatın her anında ve her alanında Yaratıcıya karşı hissedilmesi gereken kulluk sorumluluğu ile hareket eder. Ona göre insanın her hareketi, her adımı, kalemini oynatırken yazdığı her harf, her kelime, her cümle Hakkın rızasına uygun olmalıdır. Zira bu kırmızıçizginin öbür tarafında Hak rızasına aykırı söylemler ve nefsanî duygular vardır.
Şair; ?yürüyüşümüzden, oturuşumuzdan, kalkışımızdan, sözümüzden, hareketimizden nasıl hesaba çekileceksek; yazdıklarımızdan da hesaba çekileceğiz? der. Onun sanat ve edebiyat anlayışı bu çerçevede kendini gösterir. Şair sanki bu söylemiyle ?sanat Allah´ı aramaktır? diyen Üstad Necip Fazıl´dan bir adım daha ileriye giderek ?Sanat Allah´ın rızasını kazanmaktır? der. Bu konuda şaire de bir sorumluluk düştüğünü bunun da yaşadığı çağa karşı haykırışlarını sürdürmesi olduğunu vurgular. Onun için ?Müslümanlığını yazdıklarında hissettiren bir şair? der Serdar Arslan. Bu ise Müslüman bir şair için ne kadar güzel ve ne kadar da onur verici bir tespittir...
b) Kurtulmuş Şiirlerinde Hüzün
Şakir Kurtulmuş, hüznün ve endişenin şairidir demiş ve İslami yönüyle ilgili açıklamada bulunmuştuk. Onun şiirlerindeki hüznünü ele aldığımızda; şair hangi mevsimi yaşarsa yaşasın, hayatının merkezinden çıkarmayacağı, bütün benliğiyle yüreğinde hissedeceği bir ruh halidir hüzün.
Şiir bir yönüyle hüznün bestesidir. Kurtulmuş´a göre yüreğinde hüznü hissetmeyen, damarlarında esen hüzün rüzgârlarının sesini duyamayan kişinin onun şiirindeki derin hüznü, kederi yaşaması, algılaması da zordur. Zira şair, acıların içinde kendi dünyasını kurabilen, kendi evinden dışarıya özgürlük şarkıları seslendirebilen yaralı bir kuştur. Dert söyletir deyimi tam da bu duruma göredir diyebiliriz.
Acı ve hüzün? Şiirin doğmasını, gelişmesini sağlıyor şaire göre. Acılar, yokluklar, savaşlar, hasretler, özlemler en fazla şairlerin kalbini ağrıtıyor. Ağrıyan kalplerin hüznünün şiirlere yansımasıyla çocukların mahzun gönüllerinde inancın, sevdanın tohumları atılıyor.
c) Gelenek ve Gelecek İlişkisi:
Onun şiirlerinde kadim geleneğimizin izlerini hemen fark edersiniz. Bu izler kesinlikle şekil olarak değil muhteva olarak çıkar karşımıza. Şair; hayatı, dünyayı, içinde bulunduğumuz çevreyi iyi tanımadan, değişimin ve giderek yeniden doğuşun gerçekleşmesini sağlamamız güç olacaktır? der. Bu yüzden geçmişi bugünün hatta yarının lisanıyla terennüm eder şiirlerinde. Zira onun şiir dilinin şifreleri bu gün tam olarak olmasa da yarın daha çok iyi anlaşılacaktır. Bu yüzden; ?Gelenekle olan bağı sürdürerek, içinde bulunulan evin iç nefesini değiştirmek için pencereleri açıp havalandırmak da gerekebilir. Daha çok donanımlı olmak isteği, şiirin hayatınızdaki yeri ile doğrudan bağlantılıdır. Şiirin içinden geçen yolda, insanın sürekli yenilendiğini hissettiği atardamarlar vardır. Derinliklerdeki bu damarlarla her temas; şairin kendisini yoğunlaşmış biçimde daha yeni ve zinde hissetmesini sağlayacaktır.? Demektedir.
Onun şiiri oluşturan malzemelerin, beslenme kaynaklarının etkisi, havası, rengi geleneği yansıtsa da bir bütün olarak ele alındığında dünün değil yarının şiiri olma özelliklerini taşıdığını söylemek bir kehanet değildir. Bir yönüyle Yahya Kemal´in ?Kökü mazide olan atiyim? sözü sanki onun şiirlerinde tecessüm etmiştir. Bu hal ise onun şiirlerinde, usandıran bir tekrardan ziyade yeni bir duyumsamanın yepyeni bir söylemi olarak karşımıza çıkar. Her mısra sizi biraz düşündürür, geçmişten günümüze doğru hayat okumalarına davet eder.
Ona göre şiir hayata bu denli aşina olunca, hem her dem diri kalacak hem de bu yoğunluğuyla, bu güzelliğiyle okuyucunun zihninde, gönlünde yepyeni ufuklar açacaktır. Şaire göre yeni ufuklara gidilen bu şiir yolculuğunda, aydınlatma lambalarından birisi belki de en önemlisi tasavvuftur. Tasavvufun aydınlattığı yolda şiir bir hırka gibi hikmeti giyinecektir. Bu yönüyle tasavvuf da şairinin ve okurunun dilini zikre, aklını fikre, kalbini şükre ulaştıran sırlı bir öğreti olarak, kadim bir geleneğin piri fanisi belki de Hızır´ı olacak ve geçmişin namelerini gelecek nesillerin kulağına bir ney sesi hüznüyle üfleyecektir.
d) Etkilendiği Şairler:
İslami duyarlılıkla şiir yazan birçok şairimizin en başta Yunus, Mevlana, Fuzuli, Şeyh Galip, Mehmed Akif ve Necip Fazıl´dan etkilendiğini söylemeye sanırım gerek yoktur. Şakir Kurtulmuş´un şiirlerinde ise bu isimlere ilave olarak Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Cahit Zarifoğlu etkisini görmekle beraber şairin kendine has bir üslubu olduğunu, şiirinde kendi sesinin hâkim olduğunu da belirtmek gerekir. Gökhan Serter´in de belirttiği gibi şairin beslendiği ana kök Sezai Karakoç´un Diriliş düşüncesidir.
Mehmet Özger de Kurtulmuş ile ilgili yazısında onun Sezai Karakoç´un geleneği diriltme arzusu ve düşüncesinden etkilendiği gibi Nuri Pakdil ve Cahit Zarifoğlu´nun devrimci yaklaşımı da onun şiirlerinde etkilidir diyerek etkilendiği bu ana kaynakların da özelliklerine atıfta bulunur.
Kurtulmuş bu konuda açık yüreklilikle şunları söyler.
?Bugünkü edebiyatımız da Sezai Karakoç´un sesini, şiirini geleceğe taşımaktadır. Daha yakın dönemde Mehmet Akif ve Necip Fazıl´dan gelen, Sezai Karakoç´la asıl ilgisini kurup yükselten, çoğaltan ardından gelen Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil, Alâeddin Özdenören ve Osman Sarı ile devam eden çizgi aynı kalıcılığın izini sürmektedir. Bu iz şiirimizin gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Bu çizgiyi sürdüren sanatçılarımız hemen hepsi politik ve güncel meselelerden uzak, İslam medeniyetinin sınırları içerisinde sanatı, şiiri önemsemiş bu çerçevede ürün vermişlerdir. Sezai Karakoç´un şiiri buna en iyi örnektir ve bugünü geleceğe taşıyacak kuşakları etkilemeye, kalıcı olmaya devam edecektir.?
Şiirlerini Nasıl Yazıyor?
Kurtulmuş Mevlüt Ceylan´a verdiği bir mülakatta belki genç şairlerin daha çok ilgisini çekecek önemli sorulara cevap vermiş. Bunların en başında şiirlerini nasıl bir ruh haliyle yazdığıdır. İşte bu sorunun cevabı şu şekilde:
?İçime uzanıyor şiir. İçimin tellerine konmuş kuşlar... Sözcük taşıyorlar, her bir kuşun ağzında aynı müziği seslendiren farklı farklı notalar var. Şiire doğru uçarken nefesim, heybenin dolmasına, yükünü almasına bakarım. Bir süre sonra etrafta açan şiir çiçeklerinin güzel kokusu sarar her yanı. Nerede nasıl değerlendirmeliyim diye düşünmeden heybenin dolu tarafından taşan çiçekleri şiirin iç mekânında misafir eder, ellerimle sever, okşarım. Kalbimin ışığı su verir, büyütür onları. Büyümelerini sabırsızlıkla beklerim. Bir sure daha beklerim. Büyük bir arzu ile dışarıyı tanıma isteklerini fark ettiğim anda karşı koymam, sadece dışarıda bilinmeyenlerle de yüzleşeceklerini, dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatır, ellerini, yüzünü, üstünü başını bir güzel temizler, düzeltir, dışarıda bekleyen konukların huzuruna çıkacak hale geldiklerini düşündüğüm anda haykırırım; ÖZGÜRSÜNÜZ, gidebilirsiniz? Ardından giderken acılarıma ne kadar yaslanmış, ne kadar ruhumun rüzgârına katılmış olduklarına bakarım... Şiir kelebeği yola çıkarken, kanatlarına yüklediklerine bakarım içimin sesine ne kadar uygun... İçimin sesinin uygunluğu, içimin sesinin rengi ne kadar yansımış, ona bakarım. O sesi, o rengi bulduğum an yol veririm hadi yolun açık olsun der uğurlarım sözcükleri şiir evine.?
Şair, şiirlerini yazarken hiç bir zaman şu konuyu yazayım diye oturup şiir yazmam diyor. Ona göre şiir kendini yazdırır ve kendi biçimini de kendisi belirler. Fakat şiiri bu geldiği şekliyle değil de bir çocuk gibi üstünü başını düzelterek okurun karşısına çıkacak şekle getirdiğini de belirtir. Ona göre bu uğraş bir şiir işçiliğidir.
Gökte Aslı Şarkılar Üzerine Kısa Bir Değerlendirme:
Şairin en son kitabı olan ?Gökte Aslı Şarkılar? Ekim ayında Çıra Yayınları arasında çıktı. Kitap Kar Güneşi ve Yüzyüze adlı iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde on üç, ikinci bölümde iki şiir bulunuyor ve kitap 72 sahifeden oluşmakta.
Şiirlerin genelinde derin bir hüzün ve yalnızlık hissediliyor. Bunun yanında diğer şiirlerinde olduğu gibi kuş cıvıltıları bazen bir bahar sevinci gibi bazen de bir yalnızlık şarkısının bestekarı gibi gönlünüze dolmakta.
Kitabın İlk şiiri Aynalarda ismini taşıyor. Şair ağlayan bir aynada buluyor kendini. Ayna aslında bir muhasebedir. İnsanın kendi kendisiyle yüzleşmesidir. Şiirde ?aynalar ile yalnızlık? yan yana kullanılarak hüznün resmi çizilmiş adeta. ?Ve yalnız / kanatlarında kelebeğin /göç yollarında mimar / ipekten evler ören / düşünceler öneren / gölge savunucusu / rüzgâr savuran sanki??
Bakışlar´da ise şair daha ilk mısrada vuruyor okuyucu tam kalbinden. ?şiirdi yol arkadaşım? diyerek? Şiir yalnızlığın, sessizliğin şarkısı gibi adeta? ?seherde rüzgârla yürüyen / güçlü ikindilerde / taşı ortadan bölen seste / ve sessizlikteyim? Yine aynı şiirden ?İnsan muamma / dil herkesin dili / ritmini bulursa şiir / uzaklara götürür sesimi?
Denize Yaslanan Deniz şiirinde ise ?kar güneşini emiyor? mısraı sanırım başka bir söze hacet bırakmıyor.
Dilerseniz siz de kendi mısralarınızı arayın Gökte Asılı Şarkılar´da? İyi okumalar efendim.
Kaynaklar:
Mehtap ALTAN, Şakir Kurtulmuş ile Gönül Dergâhında Şiir Terennümü, Yedi İklim Dergisinin Ocak/2014 286. Sayı
Serdar ARSLAN, Müslüman´ca Şiirler Yazıyor Şakir Kurtulmuş, www.dunyabizim.com
Mevlüt CEYLAN, Şakir Kurtulmuş ile Şiir Üzerine, http://www.fikircografyasi.com
Sulhi CEYLAN, Şakir Kurtulmuş ile Bir Söyleşi, http://www.edebifikir.com
Mehmet ÖZGER, Dikiş Yeri, (Yeniden Doğuş ya da Şakir Kurtulmuş Şiiri s.64) Çıra Edebiyat Yayınları, İstanbul, 2018
Gökhan SERTER, Kuş sesleriyle örülmüş bir kitap bu!, www.dunyabizim.com
___________________
Kaynak: Bir Nokta Mart 2019 Sayısı