Anadolu toprakları göçe hiç yabancı değil. Çoğunlukla unutsak da Türkler de bu coğrafyanın göçmenleridir. Öncesinde olduğu gibi, Cumhuriyet sonrasında da bu topraklar dönem dönem yoğun göçlere sahne oldu. Zengin Batı ile Doğu arasındaki geçiş noktasında bulunması, siyasi geçmişi ve ekonomik potansiyeli, Türkiye´yi her zaman göç rotası haline getiriyor. Fakat son dönemde, bir geçiş ülkesi olmanın yanında, hedef ülke haline de geldik. Hedef ülke olmak olumsuzluk çağrıştırsa da, insanların sizin ülkenizi yaşamak için tercih ettiği anlamına gelir. İnsanlar genellikle bulundukları ülkeden, daha iyi bir hayat sürebileceklerine inandıkları için göç ederler. Dolayısıyla bir ülkenin göçmenlerin hedefi olması, yani yerleşme amacıyla oraya göç etmeleri, aslında birçok açıdan iyi bir durumdur. Göç ile olan ilişkimiz sadece göç almakla sınırlı da değil. Türkiye, özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Avrupa´ya büyük miktarda göç verdi ve vermeye de devam ediyor. Avrupa´ya göç eden insanlarımızın temel motivasyonu da daha iyi bir hayat sürebileceklerine olan inançlarıdır.
Görünen o ki Türkiye´nin kendisini göç olgusundan soyutlaması mümkün değil. İçinde bulunduğumuz çağda bu yargı birçok ülke için geçerlidir. Bununla birlikte, ?madem göç alan bir ülke olmaktan kurtulamayacağız, o nedenle göçmenleri kabullenmeliyiz? şeklindeki bir düşünce de kesinlikle doğru değil. Tam tersine, göçmenler bir sorun değil, Türkiye için büyük bir fırsattır. İLKE İlim Kültür ve Eğitim Derneği´nin ?Geleceğin Türkiye´si Projesi? kapsamında yayımladığı rapor, göç hareketlerinin bir sorun olarak değil, fırsat olarak görülmesi gerektiğini ortaya koyuyor. [1] Göçmenler Türkiye için bir ?yük? veya ?sorun? değil, geleceğin müreffeh Türkiye´sinin inşasına katkıda bulunacak önemli bir insan kaynağıdır.
Tarihi bulundukları anın beş yıl öncesi ve beş yıl sonrası olarak okumayı tercih edenler ile siyasal hedeflerine ulaşmak için her türlü yolu mubah görenlerin, zorunlu veya gönüllü bütün göçmenleri bir sorun olarak göstermek için her türlü aracı kullandığı bir çağdayız. Bütün ülkelerde, göçmenlerin problemlerin kaynağı olduğuna ilişkin popülist söylemlerin zirvede olduğu görülüyor. Göçmenlere ilişkin olumsuz kanaatler birçok ankete yansıyor. Göçmen karşıtı söylem ve göçmen karşıtı kanaatler birbirlerini besliyor. Göçmen karşıtı söylemlere sahip insanların belediye başkanı olarak seçilmesi ve bu söylemleri bulundukları makamdan da dile getirmeleri, yükselen göçmen karşıtlığının Türkiye açısından ne kadar önemli bir tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu söylemlerin doğrudan belirli bir kimliğe yönelik olması ise ayrı bir tehlike oluşturuyor.
Bütün bu göçmen (ve özellikle ?Suriyeli?) karşıtlığının beslendiği temel iddialara bakıldığında, önemli bir kısmının ekonomik argümanlar olduğu görülüyor. Peki, göçmenlerin Türkiye´ye ve Türk vatandaşlarına ekonomik olarak ?zarar? verdiğine ilişkin iddialarda ne kadar gerçeklik payı var? Maalesef yaygın olarak kullanılan ekonomik argümanların tamamı yanlış ve hiçbir bilimsel bulguya dayanmıyor. Bunların birçoğu salt propaganda amacıyla yayılmaya çalışılan iddialar.