Bu dünyadayız, günümüz geldi, ilk adımımızı attık. Belli evrelerden geçtik, geçmeye devam ediyoruz. Her yaş grubu kendi evresini yaşıyor. Bizler artık belli bir yaşın üzerindeyiz. Kendimize göre birçok evreden geçtik de geldik. Hayat durmuyor ve devam ediyor.
Bir insan ve bir kul olarak bize neler düştü, neler yaptık, neler yapıyoruz, neler yapacağız? Hayat boyu kendimize olan sorularımız ve kendi gücümüz, çabamız veya ihmallerimizle yaptıklarımız ya da yapamadıklarımızla bir yerdeyiz artık.
Gücümüzü belirleyen nedir, neler oluyor bu dünyada. Zihnimiz açık mı, algımız kuvvetli mi, yorumlarımız yerinde ve sağlıklı mı? Bunları düşünürken olabilirliklerden neler yapmalıyız veya yapabiliyor muyuz?
Gündelik hayat bir akışta ve biz de onun içindeyiz. Şöyle ya da böyle varız.
İnsan öncelikle kendinden sorumlu. Kendisine düşenler nelerdir, dünyada neler olup bitiyor? Bu dünyadaki sorunlara karşı ne gibi hazırlıklarımız var. Çünkü ciddî saldırılar karşısında bulunuyoruz. İçimizin şeytanları olduğu gibi dışımızdakiler de var. Öncelik elbette kendimiziz. Ancak kendimiz bir başına bir varlık değiliz. Tek başımıza yeterli bir güç değiliz. Belki kendimizi koruyabiliriz ama nereye kadar?
İnsanlık bir yerde durmuyor. Nehir gibi akıyor. Irklar ve kavimlerin çıkış yeri neresidir, nerede başladılar, nereye vardılar. Atalarımız nereden geldi, nerelerden geçti, biz nerelerdeyiz? Bizden sonrakiler nerede olacak bilemeyiz. Bildiğimiz bizim şu dünyada bir yerlerde mekân tuttuğumuz. Mekânlar, rızık ve yaşama alanlarımız. Bize sunulanların hakkını hakkıyla temsil ve teslim etme yerimiz.
Biz peygamberler medeniyetinin izleğindeyiz. Onların önümüze koyduğu yol ne ise oradayız. Sapmalar, ataların yanlışları ve yönelişleri bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren, hakikat bilincinde ve yolunda olanların yolunu takip etmemiz.
Putlara tapanlar, hayvanları kendilerine sembol edenlerin yolu bizim ötemizdedir, o yol üzerinde değiliz. Putları put edinenler bizi ilgilendirmez.
Putlarımız yoktur. İnsanlar putlarımız değildir. Peygamberimiz’in varlığı ve onun bilincinde oluşumuz ve onun ortaya koyduğu hakikat medeniyeti içinde oluşumuz bizim için asıl olandır.
Mücadelemiz putlarla değil, onlar, yerlerinde cansız varlıklar olarak dursun durdukları yerde. Onlara bakmayız bile, yüzümüzü öteye çevirir, yolumuza devam ederiz.
Mücadelemiz insanla, insanlarla kuracağımız bağ ile. Onların dilini ve gönlünü yakalayacak, gönlüne girecek, yüzüne bakabilecek bir hâl ve durumda olmamız. Şeytanlar ve onları temsil edenler işlerini yapıyor, yapacaklardır. Onlar durmayacakları gibi biz de var olmaya devam edeceğiz. Gücümüz sağlam ve yerinde, sağlıklı ve bir hakikat ile olursak eğer. Yeter ki onu hakkıyla biz temsil edebilelim.
Gücümüz neyi gerektiriyorsa onu yapacağız. Dilimizle, kalbimizle, kalemimizle ve yaşama tarzımızla. İnsanı kurtarma ve insanla olmak ile.
Hayata ve dünyaya küsmek işimiz değil. Allah’ın bize yükümlediği varlığı temsil etmek ve onun hakkını vermek ile.
Ali Haydar Haksal yazdı;
Dünya hayatının hareketli zamanlarında çok şeyin farkına varılamayabiliyor. Tekdüze ve sıradan bir hayatın hayhuyu insanı bir anlamda bir yerlere sürükler. Eğer onun farkına varılmaz ise. Dünya bir hengâme ve curcuna dünyası. Âdeta bir cangıl. İnsan onun içinde kendinin farkında olmaz ise yiter. Bu ise onu kendisi olmaktan çıkarır.
İnsanı farklılaştıran ve asıl çizgisinde, yolunda tutan nedir, onu iyi belirlemesi gerekir. Bilinç dünyasını fazlalıklardan arındırmasıdır. Maddî rızkın yanında manevî rızkını fazlasıyla biriktirmesidir yapılması gereken. Zaman baş döndürücü bir akışta. Giderek insanın zamanı daralıyor. Göçü toplamadan göçe hazır olmak çok daha önemli.