‘Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’ sözü, hem de Kanuni Sultan Süleyman tarafından söyleneli asırlar geçti, bu söz çağımızda da değerini fazlasıyla koruyor…
Benzer konuları daha önce de yazdım, bugün de yazıyorum, daima yazacağım.
Bugün de bu konuyu yazmama vesile olan Sabri Kaya arkadaşımıza teşekkür ediyor ve söze onun hatırlatmalarının en sonunda ‘sonuç’ ve son söz olarak hatırlattıkları yani çok önemli tavsiyeleri ile başlıyorum. Diyor ki: ‘Tüm duyarlı insanlara çağrım doğa ile barış sözleşmesini imzalamaları, eko sistem ile uyumlu bir yaşam sürdürmeleri. Böylece gelecek kuşakların bizdeki emaneti olan bu dünyayı tahrip etmeden onlara teslim etme gayreti içerisinde olalım. Anne babalara sesleniyorum. Çocuklarınız ve kendiniz için şekerli ürünleri, işlenmiş gıdaları, tüm gazlı ve katkılı içecekleri ve unlu gıdaları yaşamınızdan çıkarınız. Çocuklarınızı ve kendinizi doğal protein, rafine edilmemiş soğuk sıkım yağlar, organik sebze ile meyveler ve işlem görmemiş kuru yemişler ile besleyin...’
Protein yağlar ve tuzlar en temel gıdalardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin gıda politikasını 1950 yılından itibaren başlayan Marshall yardımları ve konvansiyonel tarım dayatmaları ile Emperyalistler dizayn ettiğinden beri zihinsel olarak sağlam bir gençlik maalesef yetişmiyor. Asıl sorunun kaynağına hiç inmedik, tartışmadık. İnsan yaşamı için eylem ve zihinsel süreçlerinin kaynağı kesinlikle fıtrata uygun beslenmedir. Ne yiyorsanız osunuzdur, kimlik ve karakter oluşumunda beslenmenin payı yüksektir.
Japonya'da çocuklara 7 yaşından itibaren kahvaltı saatinde en az iki yumurta yediriyorlar. Ekmek genellikle yok, varsa da çok az. Her akşam ise kesinlikle sofrada deniz ürünü yani balık oluyor. Japonya ve Güney Kore'de ceviz ithalatı son 50 yılda % 140 artmış. Çocuklara durmadan ceviz yediriyorlar. Günde en fazla iki öğün yemek yiyorlar. Tamamen protein odaklı bir beslenme var...
ABD'de teknolojik üretimin merkezi Silikon Vadisi'nde nasıl beslendiklerini lütfen bir inceleyin. 1950'lerdeki Alman Devleti'nin gıda politikasını araştırın. Japonya ve Güney Kore’de çocuklara protein ve natürel yağ ağırlıklı bir beslenme uygulanıyor. Bu ülkeler resmen çocuklara nasıl beslenmeleri gerektiğini öğretiyor, dayatıyor.
Şeker, beyaz undan yapılmış ekmek (tam buğday genetiği ile oynanmamış ekmekler hariç), işlenmiş gıdalar, unlu besinler, yapay ve kimyasal içerikli içecekler ile beslenme beyin hücrelerini öldürüyor, beyin gelişimini mahvediyor. Marketlerdeki gıdalar içerik olarak insan sağlığını tehdit eder durumda ve sürekli olarak insanları hasta halde yaşayan ve sürekli ilaca bağımlı ticari bir meta haline getirmiş durumdadır. ABD halkı da geri zekâlı, obez olmuş. Çünkü aynı beslenmenin esiri olmuşlar. Sadece beyin göçü ile farkı kapatıyor ya da özel olarak seçtikleri bireylerin beslenmesine önem veriyorlar.
Buradan net olarak söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde ekolojik ve doğal yaşam ile uyumlu tümüyle geleneksel bir gıda politikası olmadan kalkınma imkânsızdır. Türkiye'de proteinli ürünler pahalı iken karbonhidratlı ürünler neden daha ucuz? En büyük protein kaynağı kuzu, keçi ve deniz ürünleri tüketimi yaygınlaşmalı, üreticiler teşvik edilmelidir. Hayvancılık ve tarım ürünlerinin geldiği bugünkü durum planlı bir sürecin sonucudur. Küresel güçler tüm insanlığı kendileri tarafından yönetilen bir pazar haline getirmişlerdir.
Asıl milli mesele budur, asıl beka sorunu da budur.
Önemine binaen tekrar hatırlatıyoruz: ‘Tüm duyarlı insanlara çağrım doğa ile barış sözleşmesini imzalamaları, eko sistem ile uyumlu bir yaşam sürdürmeleri. Böylece gelecek kuşakların bizdeki emaneti olan bu dünyayı tahrip etmeden onlara teslim etme gayreti içerisinde olalım. Anne babalara sesleniyorum. Çocuklarınız ve kendiniz için şekerli ürünleri, işlenmiş gıdaları, tüm gazlı ve katkılı içecekleri ve unlu gıdaları yaşamınızdan çıkarınız. Çocuklarınızı ve kendinizi doğal protein, rafine edilmemiş soğuk sıkım yağlar, organik sebze ile meyveler ve işlem görmemiş kuru yemişler ile besleyin...’
Dikkate alınması ve gerekenlerin yapılması dua ve dileklerimizle…