Tarih: 14.04.2020 03:17

Gıda güvenliği milli güvenlik meselesidir

Facebook Twitter Linked-in

Yeni Akit Gazetesi yazarı Osman ATALAY ANALİZ ETTİ...

“Zamanı gelmiş olan bir düşünce binlerce ordudan daha güçlüdür.” Oscar Wilde

Koronavirüs konusundaki yazılarımda, yerli, milli anlayışı ile devletimizi yöneten karar vericilere, karınca kararınca bazı tespitlerde bulunmaya gayret gösteriyorum.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hiçbir virüs Türkiye’den güçlü değildir” derken bürokrasi de bu süreçte taşın altına gövdesini koyarak destek olmalıdır. Bu hastalık bilim adamlarının ve sağlık çalışanlarının gayreti ile yakın zamanda inşallah temizlenecektir.

Ülkemizin geleceği için yerli, milli tarımsal üretimimize destek olacak, gıda ve yaşam güvenliğimizi garanti altına alacak üretime endeksli proje, programlara odaklanmalıyız.

Yerli hayvansal, bitkisel üretimi kim yapacak, tohumculuk politikamız var mı?

Covid-19 nedeniyle dünya genelinde alt yapı da dâhil tarımsal yatırımların, nakit akışının azalacağı, şirketlerde iflasların artacağı tartışılıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün, öngörülerinde Covid-19 virüsü nedeniyle üretimin aksayacağı, azalacağı ülkelerin tarımsal ürünlerin ticaretinde arzın azalmasıyla kısıtlamalara gideceği, ürünlerin nakliyesinin aksayacağı, kıtlık olmasa da ihtiyacımız olan tarımsal ürünlerin ithalatında sıkıntıların yaşanacağı düşünülmektedir.

Türkiye’nin nüfusu, 2029 yılında 92.4 milyon, 2039 yılında 99.7 milyon olacak. Buna göre her bir bitkisel ve hayvansal üründe üretim planlaması yaptık mı?

Nüfus artışına karşılık milli kaynağımız olan tarım arazileri azalmakta buğday, arpa, mısır, pamuk, ayçiçeği ve şeker pancarı gibi stratejik ürünlerin üretimi düzenli bir artış göstermemektedir. Nüfusun yaklaşık yüzde 7’si olan 5 milyon kişi, belde ve köylerde yaşıyor. Bu kırsal nüfus oranı her yıl düşüyor. Tarım alanları azalıyor, hayvansal ve bitkisel üründe yüzde 100 yerli kaynaklardan beslenmek için yerli, milli, hayvansal ve bitkisel üretimi kim yapacak?

Virüs tehdidinin başlaması ve panikle beraber raflar boşalırken fiyatlar anlamsız şekilde arttı. Tarımsal girdilerin fiyatlarında yüzde 20’den fazla artış oldu ancak bu girdilerin büyük çoğunluğu ithal olduğu için girdi sorununa yönelik planımız var mı?

Yerli buğday, arpa tohumu, yerli çeşit sayısı ve üretimi yabancı çeşitler karşısında azalırken yabancı buğday ve arpa tohumu üretimi artmaktadır.

Milli tohum üretimi olarak hangi tohumlar üretilmiş ve çiftçimiz tarafından tercih edilmiştir? Ülkemizde tohum ihtiyacını belirleyen, yönlendiren bir milli tarım ve tohumculuk politikamız var mı?

Özellikle buğday tohumu üretiminde sanayinin istediği kaliteyi sağladık mı?

2001 yılında 40.9 milyon hektar olan toplam tarım alanı, 2018’de 37.7 milyon hektara düşmüş, nadas alanları 2001 yılında 4.9 milyon hektardan 2018 yılında 3.5 milyon hektara düşmüştür.

Milli tarım politikası, çıkarılacak yönetmelik ve genelgeler ile kalkınma planlarından farklı olarak, temenni niteliğinde değil, tarımda yapılacakların detaylarıyla açıklandığı bir belge haline getirilmelidir.

Bitkisel ve hayvansal ürünlerde, kendi ülkemizde planlama ile bol ve sağlıklı üretebileceğimiz tarımsal ürünleri belirleyelim.

Covid-19 tarım bürokrasisine şu hedefi gösterdi: “Her ürünün üretileceği bereketli topraklara sahip ülkemizi, dışa bağımlı yapmak milli güvenlik meselesidir.”

TİGEM ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin ürettiği tohum çeşitlerine baktığımızda, 1968, 1976 ve 1999 yılında kayıt altına alınan yerli, milli buğday çeşitleri halen piyasada rağbet görmektedir.

Yeni yerli çeşitlere rağbet olmamaktadır ancak yabancı çeşitler hızla çoğalmaktadır. Bu konuda bürokrasi taşın altına elini koymaya hazır mı?

Tespitlerimiz doğru ancak bu tespitler sebep değil sonuçlardır. Bu sonuçların nedenlerini ortadan kaldırıp reel, gerçekçi olarak Türk tarım ve hayvancılık bürokrasisi, ülkemizin acilen ihtiyacı olan yerli tohum ve hayvan gen kaynakları ile çeşitleri üzerinde araştırmalara başlamalıdır.

Türk gıda ve yaşam güvenliği geleceğimiz için projeler ve programları süratle hazırlayarak uygulamaya koymalıdır.

SAVUNMA VE GIDA GÜVENCEMİZİN 

TEMİNATI VETERİNER HEKİMLER

Veteriner Fakültelerini savunma sanayimizin bir parçası gibi görerek yeniden yapılandırmalıyız. Ülkemizde, Veteriner Fakültelerini, AB standartları dışına atarak 32’ye çıkarıp etkisiz hale getirmek, bu fakültelerde geçmişin bilgi, birikim ve tecrübesine sahip olmayan asistanlar ile kürsüler kurup hayvancılığı kurtarmaya çalışmak yanlıştır.

Viroloji kürsüleri olmayan Veteriner Fakülteleri oluşturmaya gayret sarf ederek kurumu etkisizleştirenler acaba bu ülkede farkına varmadan, Manisa’da 1982’de kurulan ilk ve tek Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü ve Aşı Üretim Merkezini bize kapattırmış olmasın?!?

Veteriner Hekimler tarafından kuş gribi hastalığının da etkeni olan “İnfluenza” başta olmak üzere birçok virüse karşı aşı üreten bu merkez niçin kapatıldı?

Patojen ajan, bakteri ve diğer virüs çeşitlerine karşı koyan gelecekte ortaya çıkabilecek koronavirüs ailesinden 19, 20, 21 ve 22 gibi bütün türlerine karşı Veteriner Kontrol ve Viral, Bakteriyolojik ve Patojen Araştırma Merkezinin kurulma zamanı gelmiştir.

Savunma amaçlı olarak bu merkezde yapılacak olan çalışmalar, biyo-güvenliğin asli unsuru olan, halk sağlığı için gıda ve araştırma enstitülerinde, milli ekonomiye katkı sunmaya çalışan veteriner hekimler ve beşeri hekimler de görev almalıdır.

Biz bize yeteriz meraklanma Türkiye, bu devletin her kaynağı var, yeter ki uzmanları çalışsın! 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —