Gerçek Kötülükten Gerçek İyiliğe

Atasoy Müftüoğlu: Müslüman zihinler devlet memurları haline geldiler, resmi gündem ve söylemin dışına çıkamıyorlar..

Gerçek Kötülükten Gerçek İyiliğe

Aklı putlaştıran modern uygarlık ve tarih, aklın aşırılıklarının neden olabileceği derin sorunların neler olabileceğini öngöremediği için, bugün bu aşırılıklarla sınanıyor. Sözünü ettiğimiz aşırılıklar, insani bütün değer/anlamlarla birlikte, insanlığın bütün imkanlarını ve kaynaklarını barbarca tüketen, sorumsuz-duygusuz-mekanik bir dünya oluşturdu. Bu duygusuzluk sebebiyle, ideolojik ve maddi ihtiraslar adına, emperyalizm-sömürgecilik, İslam toplumlarına radikal-gerçek kötülüklerle, sınırsız bir dehşet yaşattı. Müslüman insanın onurunu hayasızca yok saydı, masum halkları yerlerinden ederek, bütünüyle savunmasız bıraktı.

İslam dünyası toplumları içe ve geçmişe kapanmak suretiyle, yapısal bir edilgenlik içerisine girdikleri için, modern-entelektüel enfeksiyonlara karşı, geleneksel enfeksiyonlara karşı bağışıklıkları-dirençleri kaybolmuştu. Her iki enfeksiyon da İslam toplumlarını büyük ölçüde şeyleştirdi. İslam toplumları açısından modernitenin tahakkümü hangi ölçüde tahripkar sonuçlar doğurdu ise geleneğin tahakkümü de aynı ölçüde tahripkar sonuçlar doğurdu. Modern ya da geleneksel heyecan dalgalarına kapılan toplumlar/halklar, bu heyecan dalgaları sebebiyle romantik alanlardan, gerçeklik alanlarına geçemediler. Modern anlamda da, geleneksel anlamda da, propaganda dili-söylemi, her zaman sadece yüzeyleri yansıttığı için, toplumlar/halklar tarihin ve gerçekliğin bütün boyutlarına nüfuz etme yeteneklerini kaybettiler.

Hangi toplumda olursa olsun, popülizmlerin hakimiyeti, ilgili toplumları, bütün boyutları görmekten, derinliklerden ve niteliklerden uzaklaştırır. Aklı putlaştıran modern uygarlık ve dünya küresel koronavirüs-sağlık krizi sebebiyle çok büyük bir akıl tutulması yaşadı. Modern tarihin bütün ırkçı, ben merkezci ve ideolojik klişeleri paramparça oldu. Sömürgecilik yoluyla, emperyalizm yoluyla dehşet üreten, ürettiği bu dehşetle iftihar eden, dehşet tekelini elinde tuttuğu için büyük bir ayrıcalık sahibi olduğuna inanan, modern dünya, koronavirüsün yaşattığı dehşet karşısında büyük bir iflas tablosu ile karşı karşıya geldi. İdeolojik ve ekonomik ihtiraslar adına, varoluşun, hayatın, dünyanın doğal akışına, işleyişine, süreçlerine küstahça müdahale ederek, gücün ve aç gözlülüğün yasasını, bütün toplumlara emperyalizm yoluyla dayatan Batı dünyası, koronavirüsün dayattığı trajik gerçeklik karşısında çaresiz kaldı. Koronavirüs düzeni, her toplumda derinleşen çok yönlü, çok boyutlu kaygılar sebebiyle, kitleleri yeni bir edilgenliğe, kitle psikolojilerini de tekdüzeliğe sürükledi.

Hayatı, tarihi, ekonomik önceliklere ve ekonomik çıkarlara göre belirleyen modern uygarlık, hayatın her alanında küresel bir yozlaşmaya, bu yozlaşma da her toplumda eşitsizliğin-adaletsizliğin kurumsallaşmasına neden oldu. Ekonomik önceliklere ve çıkarlara göre şekillenen bir dünyada insanlığı bir arada tutabilecek bütün değerler, bilgelikler, ahlak etkisini kaybettiği için, radikal kötülükler sıradanlaştı. Modern uygarlığın, militarizmle, emperyalizmle, sömürgecilikle bütünleşmesi, militarizmi, emperyalizmi, sömürgeciliği meşrulaştırmasıyla birlikte insanlık gerçek kötülüklerin tehdidi altına girdi.

Bağımsız bir bilgi sistemi, dünya görüşü, bu dünya görüşü doğrultusunda politik bir sistem inşa edemeyen İslam toplumları, kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olamadıkları için, sömürgeci tahakküme açık hale geldiler. Kendi bilincini, varoluşunu siyasal anlamda tamamlayarak, kendisini gerçekleştiremeyen toplumların, gerçekleştirebilecekleri iyi bir şey olamaz. İslam toplumlarında, geleneksel dil, romantik-ütopik kehanetlere dayalı olduğu için, hiç bir zaman gerçekleşmeyecek umutlar üzerinde şekillendi. İslami bilinç-algı-zihin, geleneksel sınırlar-dil coğrafi sınırlar içerisine hapsedilerek ümmete yabancılaştırıldı. Bu yabancılaşma Müslüman aydınların/entelektüellerin her ülkede, resmi gündem ve resmi söylemle bütünleşmeleri sebebiyle aşılamaz hale geldi. Bu sebepledir ki, her ülkede, yönetici kadroların, konformizmlerle, statükolarla bütünleşmeleri, kibir-bencillik-benmerkezcilikleri ne yazık ki sorgulanamıyor. Konformizmlerle, statükolarla bütünleşmek, her tür yenilenmeye, gelişmeye, değişime, eleştirel bilince ve düşünceye kapalı olmak, koşulları içselleştirmek, ilgili toplumlarda hayatı dondurmak anlamı taşır. Bu tür toplumlarda yeni bir hareket, yeni bir inşa, ancak, toplumsal bir değişim zemininde gerçekleştirilebilir.

İslam dünyası toplumları, karşı karşıya geldikleri sorunlarla ilgili olarak, evrensel çözümlemeler yapabilecek, evrensel cevaplar üretebilecek, insanlığa rehberlik yapabilecek, önerilerde bulunabilecek, bu sorunlarla ilgili sorgulamalar yapabilecek evrensel zihinlere sahip olamadıkları için, bu toplumlarda Müslüman zihinler devlet memurları haline geldiler, getirildiler. Sömürgeci dünyanın meydan okumalarına cevap veremediğimiz için, özellikle entelektüel kuşatmayı ve tahakkümü aşamadık. Sözü geçen meydan okumalara cevap veremediğimiz için, bu meydan okumalara maruz kalmaya devam ediyoruz. Sömürgeci dünya, zayıf/masum halklara yönelik utanç verici meydan okumaların ne kadar incitici, ne kadar rencide edici olduğunu, koronavirüsün bütün insanlığa yönelik meydan okuması karşısında öğrenmiş olmalıdır.

Müslüman aydınların, entelektüellerin, bilginlerin ve bilgelerin, eleştirel sorumluluklarını, eleştirel uyarı ve önerilerini bir yana bırakarak, resmi gündem, resmi doğrular çizgisinde hizalanmaları, resmi dil/söylemi içselleştirmeleri bilinç ve bilgelik yoğunluklarından, niteliksel yoğunluklardan ve ahlaki cesaretten ne kadar çok uzaklaştığımızı gösterir. Müslüman akademisyenler/profesyoneller, kendi gerçeklik alanlarının sınırları içerisinde çalıştıkları için, hakim/resmi dil/söylem/bağlam ve retoriğin sınırları dışına çıkamıyor, bu nedenle de, eleştirel/bağımsız aydınların/düşünürlerin/dava adamlarının çözümlemelerini kibirli bir kayıtsızlıkla karşılıyor.

Küresel koronavirüs sağlık krizi sırasında olduğu gibi, bütün küresel kriz durumlarında, toplumların ve halkların zihinsel ve ruhsal özgürlükleri ya büyük kaygılar, ya da büyük rasyonalizmler tarafından terörize ediliyor. Olaylar karşısında alacağımız tavrı ve duruşu ahlaki varoluşumuz ve ahlaki bilincimiz belirler. Ahlaki varoluşumuzu, ahlaki bilincimizi kaybettiğimizde, kaybedecek başka bir şeyimiz kalmamış demektir. Küresel koronavirüs krizi, ekonomik mutlakiyetçiliğin, bırakınız yapsınlar mutlakiyetçiliğinin dünya ölçeğinde ne kadar derin bir bozulma/çürüme/altüst oluşla malul olduğunu gösterdi.

İnsanlığın dünyası, radikal-gerçek kötülük üreten ırkçı-ideolojik/ekonomik mutlakiyetçilere muhalefet iradesini somutlaştırdığında, radikal-gerçek iyilikler, radikal-gerçek özgürlüklere giden yollar açılabilecektir.