Gerçeği İnkâr Üzerine Hayat Kurmak!

Abdulbaki Değer Yadı;

Gerçeği İnkâr Üzerine Hayat Kurmak!

Önümüzdeki basit görüntüyü görmek ile o görüntünün arkasındaki gerçeği deşifre etmek arasında ciddi bir fark olduğuna şüphe yok. Gözümüzün önündekini görmek, derin anlamlar yüklemesek bile, kolaydır. Görüntünün altındaki gerçeği ortaya çıkarmak ise başka tür bir bakmanın, belirli anlamlandırmalar üzerinden bakmanın, aktörleri, çıkar ve beklentileri, dengeleri vs. gibi pek çok parametre üzerinden bakmanın neticesidir. Bu açıdan bakıldığında görüntüye takılıp kalmak yüzeyselliğin, görüntünün altındaki gerçeğin peşinde olmak ise daha ciddi ve ayakları yere basan bir varoluşun dışavurumu olarak değerlendirilebilir. Ancak genel geçer tüm okumalarda olduğu gibi bu okumada da gerçeğin bir kısmının göz ardı edildiğini söylemememiz gerekiyor. Çünkü bazen öyle durumlar yaşanıyor ki genel geçer okumanın mevzuyu açıklamaktan ziyade ancak örtbas ettiği gerçeğini zar zor fark edebiliyorsunuz.

Özellikle son dönemlerde Türkiye’de görüntünün altındaki gerçeği dikkate alıyorum edası içinde önümüzde kanlı-canlı görüntünün görmezden geldiğini dehşetle gözlemliyoruz. Israrlı şekilde dile gelen görüntünün altındaki gerçek vurgusu bir noktadan sonra önümüzdeki gerçeğin görmezden gelinmesi için kaçış gerekçesine dönüştürülmüş durumda. Hal böyle olunca yaşadığımız her basit ve sıradan hadise kendi özgül ağırlığından, bağlantılı olduğu alandan ve alanın işleyişinden soyutlanarak görüntünün altındaki gerçek gerekçesiyle sınırları ve içeriği belirsiz, mantıksal tutarlılıktan ve herhangi bir denetim mekanizmasından bağımsız bir spekülasyon malzemesine dönüştürülüyor. Bu şartlar içerisinde komplocu bir dilin, spekülasyon üretmeye meyyal bir zihnin ürettiği fantezilerden geçilmeyen bir hal alıyor toplumsal yaşamımız. Ne sorunlarımızı olduğu gibi görme ne de asgari düzeyin gerektirdiği gereklilik üzerinden çözme imkânımız kalıyor.

Gerçek ile hayalin birbirine karıştığı bu sürreal durum içinde eğitim vaziyetimiz MEB’in içine çöreklenmiş bir takım karanlık mahfillerin ifsad edici müdahalelerine indirgeniyor. Aynı sistematik ekonomik performansımız, hukuki işleyişimiz, toplumsal yapıyı taşıma kapasitesi her gün biraz daha zayıflayan asayişçi siyasetimiz, evlere şenlik akademimiz, paralize olmuş durumdaki basınımız–medyamız, dayanışma ağları içerisinde kendi özerkliğini, özgünlüğünü, özgürlüğünü yitiren sivil toplum yapılarımız vs. işler vaziyette. Bu dil esas itibariyle sevimsiz görüntüyle yüzleşmemek için görüntünün altındaki gerçek söylemini bir tür “savunma mekanizması” olarak kullandığı için bu sistematiği deşifre etmek de gittikçe güç bir hal alıyor. Nihayetinde sık sık alıntıladığım Afrika atasözünde dile geldiği üzere uyuma numarası yapanı uyandırmak pek mümkün olmuyor. Sadece sosyal-psikolojik bir gerekçe olarak değil aynı zamanda ideolojik-politik bir okuma üzerinden de temellendirilen bu kaçış stratejisi beslendiği spekülatif-fantazmatik alan dolayısıyla tükenmeyen bir enerji kaynağına kendisini bağlamış durumda.

Bu akışın psiko-patolijisine ilişkin detaylı okumalar yapmak gerekiyor şüphesiz. Bu halin anlamlı bir analizi erbaplarını bekliyor. Ancak görünen o ki görüntünün altında gerçeği bulmak için yola çıkanlar karaya toslamadan gözlerinin önündeki basit gerçeği görmekten kaçmaya devam edecekler. Ama sıkıntı şurada ki, hem kara çok yakınımızda hem de bu hal ve gidişin ardından karaya tosladığımızda bile kaçış halinden canlı ve ciddi bir uyanışın bizi beklememiz gerektiğini düşündürten makul ve meşru bir gerekçe yok. Öyle görünüyor ki görüntünün altındaki gerçeği görme iddiası bir tür gerçeği inkâra dönüştüğünde çıkış yolu bulmak zannettiğimizden çok daha zor ve maliyetli olabiliyor.

 

Kaynak: farklı bakış