ABD´de yaşayan, kimileri tarafından ?finansal dahi´ kimileri tarafından da ?finansal terörist´ olarak nitelendirilen Macar Yahudisi George Soros ile onun Türkiye´deki partneri olan Osman Kavala zor günler geçiriyor. Ancak Soros ve partnerlerinin yaşadığı bu zor dönemin nedenlerini daha derinlerde, küreselleşme olgusuna yönelik tepkilerde aramak gerekiyor.
Türkiye´de 2013 Taksim Gezi Parkı olayları bugünlerde, arkasındaki maddi ilişkiler boyutuyla yeniden gündeme geldi. Sabah gazetesinin haberine göre MASAK, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık kumpasları ve 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturmada tutuklanan Osman Kavala´nın Açık Toplum Vakfı´nın, 2011-2017 arasında George Soros´un "Open Society Institute (OSI) Assistance Foundation" adlı kuruluştan 25 işlem ile 13 milyon 526 bin 703 Amerikan doları aktarıldığı tespit edildi. Bu para transferlerinde, Gezi olaylarından 12 gün önce ve olayların zirve yaptığı süreçte yapılan 500 biner dolarlık iki para transferi olduğu belirtiliyor.
Bu davayla ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Osman Kavala´nın yönetiminde bulunduğu Anadolu Kültür Vakfı´na yönelik bir adli süreç başlatıldı. Bunun sonucunda aralarında akademisyenlerin de olduğu yeni gözaltılar oldu ve bunlardan bir kısmı sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Dava sürecinin ardından Soros´un Açık Toplum Vakfı da Türkiye´deki faaliyetlerine son vereceğini açıkladı.
George Soros, dünya genelindeki çeşitli ülkelerde iktidar değişimlerinde etkili oldu. Daha hesap verebilir, şeffaf ve demokratik toplumlar yaratma amacı taşıdığı iddiasıyla hareket eden Soros, ?Soft Power? (Yumuşak Güç) kavramı ile şekillenen ?demokratik? rejimler kurma misyonunu şiddetsiz/muhalif toplumsal hareketler yoluyla gerçekleştirmeye çalıştı. Soros, renkli devrimler veya çiçek devrimleri, komünizm sonrası Doğu Avrupa´ya ve hemen akabinde Orta Asya´ya kadar yayılan bölgede cereyan eden toplumsal hareketlerin arkasındaki isim olarak kabul ediliyor. Bu devrimlerin katılımcıları, yerleşmiş otoriter hükümetleri protesto etmek, demokrasiyi, liberalizmi ve ulusal bağımsızlığı savunmak için çoğunlukla şiddet içermeyen yöntemler kullanıyorlardı. Sembol olarak genellikle belli bir renk veya bir çiçek benimseyen bu hareketlerde STK´lar ve özellikle öğrenci gruplarının etkisi büyüktü.
Sırbistan´daki Buldozer Devrimi, Gürcistan´daki Gül veya Karanfil Devrimi, Ukrayna´daki Turuncu Devrim, Kırgızistan´daki Lale Devrimi bu devrimlerden kabul ediliyor. Bu devrimlerde büyük çaplı sokak hareketleriyle başlayan eylemler neticesinde iktidarda bulunan liderlerin istifa etmesi sağlanmış ve hemen hemen birçoğu ülkeyi terk etmişti. Bugün bu ülkelerde tam anlamıyla bir siyasal istikrar olduğunu söylemek zor olsa da, demokratik işleyiş sürüyor. Ukrayna ise Rusya ve ABD arasında kalmış bir pozisyonda fiilen bölünmüş durumda.
Bu devrimlerde izlenen yöntemle Ortadoğu´da da bir toplumsal hareketler dönemi yaşandı. 2010 yılı sonlarında Tunus´ta başlayarak bölge ülkelerine yayılan bu hareketlere Arap Baharı denildi. Soros´un Açık Toplum Vakfı iddiaya göre burada da ortaya çıkarak Tunus´ta Zeyn el Abidin Bin Ali´nin devrilmesine giden yolda çıkan isyanı tetikleyen Radyo Kalima´yı finanse etti. Bunun ardından Tunus, Libya, Mısır, Yemen ve Suriye´de toplumsal hareketler ve protestolar art arda geldi. Ancak bu ülkelerdeki toplumsal hareketlerin, Kadife ya da renkli devrimler olarak nitelendirilen toplumsal sonuçlarını verdiğini söylemek zor. Bugün Suriye´de ve Libya´da iç savaş devam ederken, Mısır´da Sisi ile yeni bir diktatoryal yönetim kurulmuş oldu. Sadece Tunus´ta demokratik bir düzene geçiş mümkün olabildi. 2013 yılındaki Gezi Olayları bağlamında gündeme gelen Osman Kavala ve George Soros bağı bu projenin Türkiye´de uygulanmaya çalışıldığının bir göstergesi olarak okunabilir.
?Soros Terörist İlan Edilsin´
Bugünlerde George Soros, -Türkiye´de tutuklu bulunan Osman Kavala kadar olmasa da- ABD´de sıkıntılı zamanlardan geçiyor. George Soros´a karşı harekete geçilmesi için ABD Başkanı Donald Trump´ın destekçileri arasında yoğun bir çaba var. 2017 yılında bir ay içerisinde George Soros´un ?terörist? olarak ilan edilmesine ve mal varlığına el konulmasına dair bir dilekçe, 174 binden fazla imzaya ulaşıldı. Beyaz Saray´a gönderilen bu dilekçeye normalde Trump yönetiminin, imzalı dilekçeler 100 bini aştığı için resmi bir cevap vermesi bekleniyordu. Ancak bir cevap gelmedi. Üstelik Soros aleyhine sürekli imza kampanyaları yapılıyor ve medyada olumsuz haberler çıkıyor.
Soros´a karşı ABD´de biriken öfkenin nedeni ise pek çok anti-Trump gruba destek vermesi ve Demokrat adayları desteklemesi olarak gösteriliyor. Daily Mail gazetesi Ocak 2015´te Soros´un ?Ferguson´daki olayları yerel bir protestodan ulusal bir parlama noktasına dönüştürmesine yardımcı olan organizasyonlara 33 milyon dolar bağışta bulunduğunu? yazdı.
Fox News ise Mart 2016´da, diğer bağışçılarla birlikte Soros´un Latin kökenlilerin ve göçmenlerin oy kullanması için 15 milyon dolarlık bir kampanya başlattığını bildirdi. Yine birçok anti-Trump hareketin merkezinde yer alan ACLU adlı kuruluşa 50 milyon dolarlık bir yardım yaptığı belirtiliyor.
Soros´un Kirli Geçmişi
George Soros´un dünya genelinde negatif bir algıya sahip olmasının nedeni onun sadece ülkelerin içişlerine yönelik operasyonları değil. Onun kötü şöhretinin temeli para piyasalarındaki spekülatif oyunlarına dayanıyor ve bu da onu hedef haline getiriyor. Küreselleşme politikalarının aktörlerinden biri olması da onu bir nefret objesi olarak görülmesine yol açıyor. Çünkü Soros, hedeflediği ülkelerde mali kriz yaratma öyküsüne de sahip.
Soros, Eylül 1992´de İngiliz Sterlininin değer kaybetmesine neden olmuş ve bunun üzerinden bir günde 1 milyar dolarak kazanmıştı. Sterlinin arkasından İspanyol pezosu yüzde 28, İtalyan lireti de yüzde 22 değer kaybedince Soros bu düşüşlerden 1 milyar dolar daha kazandı. Soros bir haftada 2 milyar dolar vurgun yapmıştı. 16 Eylül 1992 tarihi, mağrur İngilizler tarafından "Kara Çarşamba" olarak ilan etti.
Soros, Rusya´daki finansal çöküntüye yol açan sözler de sarf etmişti. Temmuz 1998´de verdiği bir demeçte ?Rus hükümetinin rubleyi yüzde 15 ila 25 oranında devalüe etmesi gerektiğini? söyledi. Bu sözün ardından Rusya bir finansal çöküntüye girdi. Yine 11 Eylül´ün hemen ardından ABD´de yaptığı ekonomik spekülasyonla büyük miktarda para kazanmakla itham ediliyor. Soros´un adı son olarak Temmuz 2011´de ABD piyasalarının düşeceğini tahmin ederek yaptığı işlemlerle 11 milyar dolara yakın bir para kazanmasıyla gündeme geldi.
Yolun Sonu Görünüyor!
Ülkelerin demokratikleşmesine (!) yönelik çabaları ve STK´lara yaptığı yatırımlarla para piyasalarından kazandığı milyarlarca doları ülkelerin istikrarlaştırılması yönünde kullanan George Soros için yolun sonu görünüyor. Çünkü Soros, küreselleşme olgusunu temsil eden bir prototip ve bu artık ABD´de revaçta olmayan bir olgu. ABD´de Donald Trump´ı iktidara getiren de zaten küreselleşmeci siyasetle, ulus devlet siyasetinin çatışması oldu.
Dediğimiz gibi, dünya genelinde küreselleşme siyasetleri artık revaçta değil. Aksine milliyetçi/ulusalcı söylemler öne çıkıyor. Kasım ayındaki ara seçimlerden önce sürdürülen kampanya sırasında ABD Başkanı Donald Trump, kendisin eleştirenlerin söylediği ?nasyonalist´ nitelemesini kabul ettiğini söyledi. Trump, kendisini destekleyenlere ?Ben bir nasyonalistim. Bu kelimeyi kullanın´ dedi. Trump aynı zamanda başka ülkelerin çıkarlarını ABD´ninkilerin önüne koymakla suçladığı ve ?globalist´ (küreselleşmeci) diye nitelendirdiği kesimlere yüklendi.
Avrupa´da da milliyetçi/ulusalcı siyaset güçleniyor. İngiltere´den Fransa´ya, Almanya´dan Hollanda´ya milliyetçi/ulusalcı partilerin oyları hızla artıyor. Bunun da nedeni küresel kapitalist sistemin sürekli yaşadığı krizlerle batılı gelişmiş ekonomilerin büyümede yaşadığı sıkıntıların artık kronik hale gelmesi. Art arda gelen finansal krizler nedeniyle gelişmiş ülke ekonomilerinin zayıflaması ve bunu sonucunda toplumsal sorunların artması. Bugün AB içinde İtalya, İspanya ve Fransa derin bir ekonomik krizin kapılarını çalmasından korkuyor. Artan işsizliğin yanı sıra Kuzey Afrika´dan ve Ortadoğu´dan durdurulamayan göç bu ekonomik krizin yanına sosyal ve siyasal yeni problemler ekliyor.
Batılı ülkeler, bu gelişmelerin sonucunda görece zayıflarken küresel kapitalist sermaye ise sınırlardan bağımsız hareket etmek istiyor. Küreselleşen sermaye Çin, Güney Kore, Tayvan gibi ülkelere giderek buradaki yatırımlarını artırıyor. Bunun içindir ki ABD, bugün tehdit olarak algıladığı Çin´e karşı ticari bir savaş başlatırken Uzakdoğu´daki askeri gücünü de artırma yolunu seçiyor.
Ulus devletlerin sınırlarından kurtulmak isteyen küresel kapitalist sermayenin arzuladığı yeni durum, modern dünya sisteminin çekirdeğinde yer alan ABD´yi rahatsız ediyor. ABD´de Trump´ın arkasındaki milliyetçi/ulusalcı kesim, 2. Dünya savaşı sonrası kendisinin merkezinde yer aldığı, ?süper güç? olarak tanımladığı dünyanın devamını istiyor. Küreselleşme yanlıları ise bu politikalara karşı çıkıyor. Şu anda ?Yeniden Büyük Amerika´ diyen Trump iktidarda ve tahminler bu iktidarın bir dönem, yani 4 yıl daha süreceğini gösteriyor.
Görüldüğü gibi, 1970´lerde başlayan küreselleşme olgusu yavaş yavaş hızın kaybediyor. Ya da güç dengelerinin yeniden belirlendiği yeni bir dünya sisteminin şekillenmesine yönelik hamleler atılıyor. Bunun sonucu olarak küreselleşme taraftarları ile ulus devlet taraftarlarının çatışması dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Ve küreselleşme taraftarları güç kaybediyor. Macaristan hükümetinin Soros´un finanse ettiği sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin durdurulması için ?Soros´u durdur? olarak bilinen bir kanun yapmaları bununla ilişkili. Osman Kavala´nın tutuklanmasına yönelik batılı ülkelerden gelen cılız tepkileri de bununla irtibatlı (küreselleşmenin güç kaybı)okumak gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye´de küreselleşme politikaların destekçilerinden liberal ve sol-liberal çevrelerin zemin kaybetmesinin nedenlerini sadece AK Parti iktidarı ile ters düşmelerine değil, kendilerine yakın buldukları küreselleşme yanlılarının da zemin kaybetmesinde aramak gerekiyor.
Kaynak:ozgunirade.com