1947 yılında yayınlan bu kitabın yazar hanesinde “bir heyet tarafından meydana getirilmiştir” yazıyor. Girişte “Türk Genci!” hitabının ardından da “Dindarlık zevki, maddi olmayan bir zevktir. Onu maddi menfaatlere ve dünya işleriyle karıştıranların bu memlekete fenalık ettiklerini tarih anlatmış ve ispat etmiştir. Hâlbuki İslam dininin emrettiği; sırf Yaradan’a minnet borcunu ödemek, iyilik için yaşamak gibi manevi hazları tadabilmek, dünyalara değen en büyük menfaattir… Milliyetine ve dinine güven, iyi bir vatansever olduğun kadar iyi bir dindar da ol!”
Bu yıllarda bir heyete bu kitabı yazdıran iklim Türkiye’nin Kemalist devrimciliğin, pozitivizm ruh ikliminin uyandırdığı rahatsızlıktır. Bir orta yol arayışıdır. İslam tarihini, ibadetleri anlatan kitap dönemin ideolojik örgüsünü ve dilini de korur. Mesela “Allah’a iman” değil, “ulu tanrıya iman” der. Kitapta din, namazdan, hacca anlatılır…
1930’lu yılarda ortaya çıkan Cumhuriyetçi muhafazakarların etkisiyle yazıldığına inandığım bu kitap bugünün siyasi tartışmalarının köklerini anlamak için o yıllara bakmak gerektiğini ortaya koyuyor. Ayni siyasi hatlar devam ediyor, benzer tartışmalar yapılageliyor.
Kim bu “Cumhuriyetçi muhafazakârlar”
1930’dan sonra bu kadroyu görmeye başlıyoruz. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Peyami Safa, Şekip Tunç, Ahmet Ağaoğlu, Hilmi Ziya Ülken bu isimlerden bazıları… Kemalist devrimcilik ile maneviyat arasında bir orta yol bulmaya çalışan bu isimler İttihat Terakki günlerinden hatta onun da öncesinden başlayan keskin ve dayatmacı pozitivist anlayışa karşı çıkıyor, maneviyat ve dinin toplum ve insan için önemine dikkat çekiyor, baskılanmaması gerektiğine inanıyorlar. Özetle devrimlerin keskinliğine karşı çıkıp itidali savunuyorlar.
1926 kongresi sonrası CHP içinde pozitivizmin ve materyalizmin ağır basması, Kemalizmin halka uzak bir şekilde yorumlanması, CHP içerisinde küçük bir grup olan Cumhuriyetçi muhafazakârları telaşlandırıyor ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu önderliğinde bir araya gelmelerine neden oluyordu. 1930’ların Kemalizm anlayışları arasındaki yarışta en geride kalmalarına rağmen, Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında merkez sağın ortaya çıkışıyla beraber önem kazanan Cumhuriyetçi muhafazakârların önemli isimlerine birlikte bir göz atalım.
Cumhuriyetçi muhafazakârların lideri kabul edebileceğimiz İsmail Hakkı Baltacıoğlu Cumhuriyet sonrasında hem Milli Eğitim Bakanlığı yönetim kurulunda görev yapıyor, hem de İstanbul Üniversitesi’nde güzel sanatlar, teoloji, edebiyat, sosyoloji ve psikoloji gibi çok farklı bölümlerde dersler veriyor. 1930 yılında Serbest Fırka’nın kurulması çalışmalarına da Ahmed Ağaoğlu ile birlikte aktif olarak katılıyor. Atatürk’ün yaşadığı dönemde din konusundaki reformlarında baş danışmanlarından biri olan Baltacıoğlu, İsmet İnönü’nün isteğiyle Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulma çalışmalarını yürütüyor ve 1942-1950 döneminde CHP’den milletvekili oluyor.
Cumhuriyetçi muhafazakârlardan siyasete en çok bulaşmış kişi olan Ahmet Ağaoğlu da Sorbonne Üniversitesi’nin tarih ve filoloji bölümünden mezun oluyor. Azerbaycan’da öğretmenlik yaparken Rusya’daki Türklerin haklarını korumak için “Difai” isminde bir dernek kuruyor. 1909’da Hakikat gazetesinde yazmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkez üyesi daha sonra da Afyonkarahisar mebusu oluyor. İstanbul’un işgali sonrası Malta’ya sürülen Ağaoğlu daha sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin başyazarı olarak Milli Mücadele’ye büyük destek veren isimler arasında yer alıyor. CHP’den Kars milletvekili olarak TBMM’ye giriyor ancak daha sonra partinin devrimci ve devletçi ekonomi görüşleri nedeniyle istifa ediyor ve 1930’da Serbest Fırka’nın kurucuları arasında yer alıyor.
Bu grubun izleri merkez sağda, muhafazakâr siyaseti devam ettiren çeşitli partilerde takip edilebilir. Yeni Adam Dergisi de Cumhuriyetçi muhafazakârların etrafında kümelendiği dergi olarak görülebilir. Bir diğer dergi de Hilmi Ziya Ülken’in çıkardığı Kültür Haftası…
Cumhuriyetçi muhafazakârlarda görülen temel özellik, Henri Bergson ve “sezgicilik”ten etkilenerek yaptıkları itirazlar. Bu gurubun CHP içerisinde etkileri çok sınırlı düzeyde kalıyor.
Bu siyaset damarı bugün de devam ediyor. Muhafazakarlığın bu kanadı üzerinde hiç durmuyoruz, ancak bu çizgide devam edenlerin okunması ve tartışılması gerektiğine inanıyorum.