Gelgelelim Batı dışı dünyaya…

ABD ve Avrupa’nın yetersiz kalan yaptırımları kadar, İslam/Arap/Türk dünyası teşkilatları ve ülkelerinin kendilerini denklem dışında tutmaları da Rusya’yı cesaretlendirmektedir.

Gelgelelim Batı dışı dünyaya…

Mustafa Karaalioğlu yazdı;

Rusya’nın Ukrayna planları birkaç gün içinde işgale dönüştü ve devamında bu ülkeyi Moskova’nın uydusu yapacak aşamaya kadar ulaştı. Böylesi büyük bir girişimde bu kadar hızlı netice alınması da Naziler’in Polonya’yı işgalinden beri görülmüş şey değildir. Dünyanın gözü önünde şok edici bir işgal yaşanıyor. İpler şimdi Putin’in elinde ve dünya O’nun neyi nasıl yapacağını ve nerede duracağını tahmin etmeye çalışıyor.

Rusya’nın bu noktaya nasıl gelebildiğini biliyoruz. ABD’nin kaptan köşkünde bulunduğu, Avrupa’nın da lüks kamaralarda oturduğu uluslararası sistem Putin’in yayılmasını ya analiz edemedi, ya önemsemedi, ya önleyemedi; yahut da üçü birden… Dahası, Ukrayna işgalinden sonra Rusya’ya karşı aldıkları önlemler de askeri seçenek dışlandığı için yetersiz bulundu. Bununla birlikte, görünen o ki ekonomik yaptırımlar Rusya ekonomisine ciddi boyutta zarar verecektir. Kırım’ın ilhakından sonra uygulanan yaptırımlar da Putin’i durduramasa bile ülkesine zarar vermişti. Yine durduramayacak ama eskiye oranla daha fazla zarar verecektir.

Meselenin bir yönü Batı’nın Rusya’ya karşı yetersiz kalan önleyici tedbirleridir. Ancak başka bir yönü daha var. O da dünyayı ABD ve Avrupa’dan ibaret gören tartışmasız ön kabuldür. Oysa dünya bu bloktan ibaret değildir. Olup bitenlere karşı yetersiz kalmak şöyle dursun, hiç alakadar olmayan koskoca bir dünya daha var. Büyük krizlerin siyasi güç kazanmak ve dünya sahnesinde öne çıkmak için sunduğu fırsatla hiç ilgilenmeyen İslam dünyası, Arap Ligi ve hatta Rusya tehlikesinin en yakınında bulunan Türk Devletleri Teşkilatı vardır. Bu birlikler ve birlikteki ülkelerin hiçbiri Rusya’ya karşı tutum açıklamadı veya gücü olanlar tek başına bir yaptırım ilan etmedi.

Yaptırım ilan edilmedi, güçlü bir tepki gösterilmedi ve hatta sert bir kınama dahi yapılmadı. Acil toplanma ihtiyacı duyan da olmadı… İslam, Türk ve Arap dünyasında Batı’yı bütün sorunları çözmek konusunda tek otorite kabul eden geleneksel tutum Ukrayna krizinde de kendini gösterdi. Bölgesel ve küresel siyaset adına inisiyatif almak veya böyle zamanlarda ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek için bir teşebbüste bulunmayı kimse düşünmedi. Batı yetersiz kalmasına kaldı ama dünyanın geri kalanı sahaya hiç çıkmadı. Oysa, Putin’in oluşturduğu güce ve hukuksuzluğa dayalı yayılmacılığa karşı bu dünyadan güçlü bir mukavemet gelmeliydi.

Rusya’nın ilerleyişinin sadece Batı değil, İslam dünyası dahil herkes için tehlike arzettiği görmezden gelinmiştir. Putin’in Suriye, Libya ve son olarak Kazakistan dahil İslam coğrafyasına yakın, yıkıcı ve vesayet kurmaya odaklı girişimleri ortadayken, bu ilgisizlik siyaseten son derece yanlıştır. Barış zamanında ABD ve Avrupa’nın fırsatçılığını eleştirirken, kriz zamanlarında ipleri o dünyanın eline bırakmak avantaj kaybettiren bir kolaycılıktır. Kırılma anları tavır oluşturmayı ve tutum belirlemeyi zaruri kılar. Böyle zamanlarda hem insani hem de siyasi olarak, krizin çözümünde ve suçlunun cezalandırılmasında rol almak şarttır.

ABD ve Avrupa’nın yetersiz kalan yaptırımları kadar, İslam/Arap/Türk dünyası teşkilatları ve ülkelerinin kendilerini denklem dışında tutmaları da Rusya’yı cesaretlendirmektedir.

Ukrayna’nın işgali birçok tutum, davranış ve alışkanlığı değiştirmeye namzettir. Ekonomik, siyasi ve askeri bazı kurallar yeniden yazılacaktır. Ama en başta, küresel siyasette rol almak gibi bir seçeneğe elini değdirmeyen devletlerin zihinsel değişime ihtiyacı vardır. Her türlü sorunun çözümü için sadece ABD’yi veya Avrupa’yı beklemek, sessiz kalmak veya eleştirmek bir tutum veya politika değildir. İslam dünyasının, Arap liginin ve Türki devletlerin bunu anlayarak yola koyulmasında fayda vardır.